0.9

1.2K 68 9
                                    

"B-ben." Sustum. Ne diyebilirdim ki. Ayaklarına kusmuştum. Benimle bir daha hiç konuşmayacaktı, eski haline geri dönecekti. Bir insan nasıl sevdiği çocuğun üstüne kusardı ki?

Konuşmadı, dikkatle ayakkabılarını çıkardı. Ardından çoraplarını. Ayakları çok güzeldi. Kustuğum yerden biraz uzaklaştı.

Gidecekti ve bu an için bana yapmadığını bırakmayacaktı. Öne doğru eğildi ve ellerini belime getirdi beni hızla kendi yanına çekti. Yutkunamadım, nefes alamadım. Çok güzel kokuyordu, huzur veriyordu. 2 Mayıs 1998. İyi ki yapmışım diyecek kadar güzel kokuyordu. Ve iyi ki yapmıştım.

Cebinden mendil çıkarıp bana uzattı. Ağzımın kenarlarının pis olduğuna inanmıyordum. Bu iğrençti.

Blasie'nin gülüşünü duyduğumda gözlerimi devirdim. Yani her durumda rezil olmak zorunda mıydım?

"Lan," dedi ama devam ettiremeden kahkaha krizine girmişti. "Oğlum bir sussana!" dedi Draco. Omzuna hafifçe vurmuştu durması için.

"Gerçekten özür dilerim, sanırım üşütmüşüm." Palavra. Gayet iyiydim. "Sorun değil, sen iyi misin?" Elini koluma koymuştu, dikkatle yüzüme bakıyordu. O güzeldi, dünya için. Benim için.

"İyiyim, teşekkür ederim." dedim gözlerimi ondan çekerken. "Madam Pomfrey'e mi gitsen? İyi görünmüyorsun." Kafamı iki yana salladım. "Yo, iyiyim. Düşündüğün için sağ ol." Pekala der gibi baktı. "Kim olsa yapardım. Sen kendine dikkat et yine de."

Kim olsa yapardım. Yalancı, yalan söylüyordu. Yapmazdı. Bunu biliyordum.

O iyi tarafını yalnızca değerli bulduklarına gösteriyordu. Yıllarca iyi tarafını görmemiştim. Yıllarca ona gülüşümü göstermemiştim. Yalnızca zamanımız daralınca fark etmiştim ona verdiğim değeri.

Gülümsedim. "Gitmem gerek." Kolumu ondan çekerken geriye dönüp koşmaya başladım.

Kütüphaneden çıkarken seslenmişti. "Kendine dikkat et, Granger!"

Kendine dikkat et. Bu cümleyi kendim için duymayalı uzun zaman olmuştu. Annem her mektubunda söylüyordu gerçi, her mektubun sonuna kendime dikkat etmem gerektiğini yazıyordu. Onu seviyordum. Ama onu özleyemeyecek kadar hissizleşmiştim. Babamı da, onu da özleyemiyordum.

En kötü lanetti belki hissizlik. Mutluluğumu çekip alırken yalnızca bakıyordum. Donuk bakışlarla. Ve o günden sonra hiç parlamamıştı gözlerim. Hiç bakmamıştı mutlulukla.

Küçük bir kızken, bu dünyadan haberdar değilken Disney masalları dinlerdim. Ve her masal mutlu sonla biterdi.

Gerçek aşk. Tüm lanetleri söküp atardı. Tek bir öpücük, tek bir gözyaşı. Hepsi yeterdi prensesin yaşama göz kapaklarını açmasına, büyülü dünyasında perilerin kurduğu acısız yaşantısına. Benim dünyam da büyülüydü. Ama benim dünyamda mutlu sonla biten masallara yer yoktu. Benim dünyamda acıya yer vardı. Çünkü acı göz kapaklarınızı açardı. Ağlamadan yaşayamazdı hiçbir beden ve solmadan gidemezdi kendinden.

bugün texting bölümü de atarım muahh

somnia ௮ dramioneWo Geschichten leben. Entdecke jetzt