12. Bölüm

188 12 0
                                    

Su damlalarının yoğuşarak yeryüzüne inmesi mucizeviydi.

Elimi bastırdığım araba camının diğer yüzünde damlalar halinde aşağıya süzülen mucizelere gözlerimi diktim.

Ayaklarımı ileri uzatıp ensemde biriken kıvırcık saçlarımı ıslak cama yatırdım. Yağmurun huzuru anımsatan sesi ilk kez canımı sıkıyordu.

Yağmur seslerinin tonlarına birer kör lanet gibi yapışan araba sesleri ile yüzümü buruşturup, arka koltuktan ön tarafa baktım. Annem, koltuğunu arkaya yatırıp gözlerini kapamış, birkaç saatliğine de olsa dinlenmeyi hayal ederek uykuya dalmıştı. Babam ise ben rahatsız olmayayım diye şoför koltuğunu anneme oranla daha alçağa indirmekten kaçınmıştı. Adıyaman'a gitmek için rotamızı değiştirsek bile Van'a ulaşmadan önce dinlenmek için yol kenarına park etmiştik.

Babam beni güldürecek kadar şiddetle horlarken, az önce cama yapıştırdığımdan dolayı nemli olan avucumu alnıma bastırdım. Sessizce yutkunmaya çalışınca boğazımda hissettiğim kuruluk tanıdık gelmişti.

Kuruluk.

Derimi yırtacak bir hızla parmaklarımı alnımdan çekip doğruldum. Koltuğun üstünde duran şişedeki suya uzanacakken şişe aşağı doğru yuvarlandı. Telaşa kapılıp kolumu annemi rahatsız etmeyecek şekilde uzandığı koltuğun başlığına yaslayacakken, annemin göz kapaklarının bembeyaz kesildiğini fark ettim.

Titremeye başladım. Gözlerimi babama çevirdiğimde morarmış suratıyla karşılaştım. Babam artık horlamıyordu. Anneme tekrar döndüğümde yüzündeki izlerle karşılaştım.

Dudaklarımı birbirine bastırıp artık kuruyan elimi yanağıma götürdüm. Mucize olamayacak kadar çirkin, nemli gözyaşlarım, parmaklarımın arasında kayıyordu.

Boğazım kuruydu.

Çığlık atmaya çalıştığımda kucağıma doğru kustum. Saçlarımı geriye toplayıp suya uzanacakken arabanın sol arka camı büyük bir ışıkla parladı. Çarpışmayla geriye doğru sendelediğimde şişeye artık ulaşamayacak kadar arabadan uzaklaşmıştım. Annemle babamsa hala arabanın içindeydi.

''Bırak beni!'' Beni geriye yaslanmaya zorlayan kadına sulu gözlerle bakarken, elindeki kaleme benzer şeyin ucundan çıkan ışığa lanet ederek başımı yan tarafa çevirdim. Katlanamayacak kadar susuz hissediyordum.

''Uyandı!'' Konuşan diğer kadına bakacakken gözlerime tekrar tecavüz eden ışığı tutan eline yumruk atıp yatağımdan doğrulmaya çalıştım.

Yatağımın üzerindeydim ve içerisi tanımadığım yüzlerle doluydu. Az önceki görüntüleri anımsamaya çalışınca tek hissettiğim susuzluktu ve tek hatırladığım yağmur sesleriydi.

Yağmur damlaları pencerenin üstüne çarparken içerideki sessizlik hırıltılarımla sekteye uğradı. ''Bana n'apıyorsunuz!'' İki kolumdan tutulduğumu fark ettiğimde beni tutan orta yaşlı adamlara kınar bakışlar attım. Önümde iki hemşire vardı ve arkalarından Aysel Hanım'ı seçebildim.

Buradaki kimseye güvenmiyordum.

''İki saattir uyanmanı bekliyoruz.'' Aysel Hanım, sinirden kasılan çenesine rağmen sesini yumuşak bir tona tutturmaya çalıştı. Bunu her zaman yaptığını belli eden bir alışkanlıkla kıvırıyordu.

''Belki de ilaçlarınızın dozunu azaltmalısınız!'' diye haykırdım. Ben hiçbir şeyi maskeleyemezdim. Onlara güvenmiyordum ve onlardan korkuyordum. Belki kollarımdan yatağıma bir suçlu gibi hapseldilmesem her şey daha kolay olacaktı.

ÖLGÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin