BIANCA?!(5) ÖZEL BÖLÜM

1.8K 76 16
                                    

SELAM! İşte YB!

-Nico-

İnce zarfı ceketimin iç cebine yerleştirip gölge yolculuğu yapmak için dikkatimi topladım. Bu seferki biraz uzun sürecek, diye düşündüm. Alaska'dan New York'a uzun bir yolum vardı...

****************

Melez Kampı yazısına bakarak bir süre durdum. Burnuma gelen çilek kokusu, koşuşturan satirler, ormandan gelen canavar sesleri ve arkasında uzanan pırıl pırıl Long Island Koyu'yla tam hatırladığım gibiydi. Sanki savaş buraya hiç uğramamış gibi... Ama on iki tane süper güçlü varlıkla kolayca tamir edilmişti çoğu yer. On iki tane süper güçlü varlık ve Percy daha doğrusu... Turuncu Melez Kampı tişörtleri giymiş kampçılar etrafta dolaşıyor, lav duvarına tırmanıyor ve Pegasuslara biniyorlar, Stoll'larda etrafta dolaşıp cüzdanını aşırabilecekleri ya da şaka yapabilecekleri birilerini arıyorlardı. Bildiğimiz Melez Kampı işte! Kılıç arenasında, etrafında Hermes kulübesini toplamış Percy'yi görünce kalbim korku ve heyecanla deli gibi atmaya başladı. Biraz ötesinde, Annabeth çevresine Demeter melezlerini toplamış, onları Antik Yunanca çalıştırıyordu. Percy'yle Annabeth göz göze gelip birbirlerine gülümseyince Hermes ve Demeter kulübelerinden bir "Ooooooooo!!!" sesi yükseldi. Annabeth'in ne dediğini duyamıyordum ama tahminen onlara seslerini kesip okumaya devam etmelerini söylüyordur. Yanlış anlamayın, Annabeth'den nefret ettiğim yok ama... Sadece onun yerinde olmak isterdim. Percy, Annabeth'e yine duymadığım bir şeyler söyleyince iki kulübeden aynı anda bir "Ooooo..." sesi daha yükseldi. Biraz daha uzaktan onları izledikten sonra gölgelerden ilerleyerek arenanın yanındaki bir gölgeye karışıp kılıç dersi veren Percy'yi izlemeye başladım. Eski çocuksu yüz hatları gitmişti... Yüzü artık daha kemikliydi ama deniz yeşili gözleri hala bir çocuk gibi sıcak ve muzip bakıyordu. Boyu çok uzamıştı, 1.85 civarı olmalıydı. Girip çıktığı savaşlar ve sıkı antrenmanlar sayesinde oldukça atletik ve kaslıydı. Teni yakıcı güneş ışınları sayesine hafif bronzdu ve üstündeki mavi askılı kol kaslarını daha çok belli ediyor ve üstünde bir Üçlü Yaba'yla SPQR yazan dövmesini açıkta bırakıyordu. Siyah saçları, her zamanki gibi uzundu ve gözlerinin önüne geliyordu. Arada Annabeth'e sevimili bakışlar fırlatarak ders anlatmaya devam etti. Öğrettiği hareketi herkesin öğrendiğinden emin olunca aniden ciddileşti ve Hermes kulübesine döndü. "Bu hareketi," dedi gür bir sesle "yıllar önce Luke isimli bir kahraman öğretmişti.". Annabeth kafasını kaldırıp üzgün bakışlarla Percy'yi izlemeye başladı. Stoll kardeşler, başlarını eğip ilk defa insanların cepleri yerine yere bakmaya başladılar. Yeni kampçılar bir şey anlamamışa benziyorlardı ama Manhattan Savaşı'nda bulunmuş olanların hepsi üzgün bakışlarını yere dikmiş arena sessizliğe gömülmüştü... Aniden Percy derin bir iç çekerek "Luke hakkında ne duyarsanız duyun," dedi "sizden inanmamanızı rica ediyorum. Luke bir kahraman olarak öldü. Annabeth'le ben oradaydık.". Halsiz ve yorgun göünüyordu. Aniden nerden geldiğini anlamadığım bir su topu Percy'nin başından aşağı dökülünce şaşkınlıktan donakalsamda arenadakiler sanki bunu her gün görüyormuş gibi takmadılar. Percy artık daha iyi gözüküyordu. Ciddi bir şekilde derse devam etti "Şimdi, kılıcınızı şu şekilde tutacaksınız..."...

***********************************

Yarım saat kadar daha Percy'yi izledim. Hareketlerini, yüzünü, ses tonunu aklıma kazımaya çalışıyordum. En sonunda Percy "1 saat sonra yemek var. Gidip duş alın." dedi ve arenanın ortasında nerden çıktığıını yine anlamadığım bir su balonunun içine girdi ve kafasını balonun buzlaşan kenarına dayayarak yorgun bir şekilde gözlerini kapadı. Aynı anda Antik Yunanca dersini bitiren Annabeth, balonun kenarına tıklattı ve Percy'ye gülümseyerek "Ben Athena Kulübesindeyim. Yemekte görüşürüz." dedi. Percy'de ona tatlı bir bakış atarak eliyle "tamam" işareti yapıp gülümsedi. Annabeth, biraz kızararak (artık neden kızardıysa) el salladı ve kucağında kitaplarla uzaklaştı. Her ne kadar biraz daha kalıp Percy'yi izlemek istesemde Annabeth'le ikisini görmek bana acı veriyordu... Percy yavaşça gözlerini açtı ve balon hafif bir çıtırtıyla kırılarak içindeki suları boşalttı. Percy 1 metre çapındaki buzdan balonun içinde hafifçe çömeldi ve buz çözülüp su olurken Percy hafifçe çömelmiş bir şekilde yere düştü. Ayağa kalktı ve bir şeyler mırıldandı. Aniden su balonu tekrar oluştu ve havada süzülerek yol aldı (ciddiyim). Percy yavaşça ilerleyerek arenadan çıktı, ben de peşinden... Percy eskiden Thalia'nın ağacının olduğu tepenin hizasına gelince arkasından seslendim "Percy!". Percy aniden arkasını döndü ve gülümseyerek "Nico?" dedi, şaşkındı. İçimde Zeus'un kopardığı fırtınalarla boy ölçüşebilecek bir duygu patlamasıyla Percy'ye baktım... Hayatımı daha iyi hale getirebilecek gücü elinde tutan ama bunu bilmeyen, beni intihara sürükleyen (tamam bu tam olarak doğru sayılmaz, daha çok Bianca'nın ölümü beni bu hale getirdi) bu yüze tekrar baktım. Ve içimdeki fırtınalara aldırmadan güülümsemeye çalıştım "Hey, n'aber?". Percy sıcak bir gülümsemeyle "İyi. Bildiğin gibi yani. Annabeth'le düğünümüze ni-" derken sustu ve süt dökmüş kedi gibi bakarak "B-b-b- ben y-y-yani ş-ş-şey d-demek istemiştim..." diye kekelemeye başladı ve sustu. Aniden "Sen?" dedi "Sen nerelerdeydin?". Konuyu değiştirmiş olmanın verdiği rahatlıkla gülümsedi. Omu görmek bana acı veriyordu... İçimdeki karanlıkta boğulmamaya çalışarak "Şey, ben aslında sana bir şey vermek için gelmiştim." dedim ve koluma astığım ceketimin ceplerinde mektubu aramaya başladım. Aniden Percy'nin omzunun üstünden bana bakan iki kızı farkettim. Ama bu... Bu, o olamaz, değil mi? Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu. Zorlanarak da olsa "BIANCA?!" diyebildim...

NİHAHAHAHAHHAHAHAH :D :D :D .D :D :D YAŞASIN KÖTÜLÜK! AMA DAHA FAZLA DAYANAMAYACAĞIM YB 15 DAKİKAYA GELİYOR! :D

MELEZLERDEN HİKAYELERWhere stories live. Discover now