2.6

3.8K 245 73
                                    

Okulun kapısına geldiğinde ayakları geri geri gidiyordu Barış'ın. O kadar girmek istemiyordu ki, biri bir şey dese de kaçıp gitse mutlu olurdu. Bitkinliği yüzünden okunuyordu artık. Çökmüştü, omuzları düşüktü. Ellerini ceplerinden çıkarmadan girdi bahçeye. Bahçenin çok kalabalık olmaması işine geliyordu.

Binaya girdiğinde arkasından seslenildiğini duysa da hissettiklerini ya da algıladıklarını harekete dökemeyecek, geri dönemeyecek kadar yorulmuştu. Tepki vermeden müdürün odasına giden yolu adımlamaya devam etti.

"İbne!"

"Umarım ikiniz de ölürsünüz!"

"İğrençsiniz!"

"Hak ettiğini bulmuş!"

"Bora yapmasa ben yapardım!"

"Puşt!"

"Ailelerinizin utanç kaynağısınız!"

Üç gündür durmaksızın kulağına çalınan bu cümleleri bir süre sonra umursamaz hale geldiğini düşünüyordu ama yanılmıştı. Hala gözlerinde biriken yaşların önüne geçemiyordu. Sertçe yutkunarak zihnindekileri savuşturmaya çalıştı. Başarısız olmuştu.

Tek istediği çocukları kırmamaktı. Üç gündür hastane koridorunu terk etmediği için önce eve gidip duş almasını, sonra da okulda raporlarını bırakmasını istemişlerdi. Ama göreceği muameleyi bilseydi, adımını bile atmazdı. Kimse umurunda olmazdı.

Bu ülkede, böyle bir okulda diledikleri gibi yaşayamayacaklarını biliyordu. Diledikleri gibi öpüşüp, sevişip, el ele tutuşamayacaklarını biliyordu. Ama insanların bu kadar kalpsiz olduğunu yeni öğreniyordu.

Kimse kimsenin ölümünü istemez diye bilirdi, yanılmıştı. Hem de çok yanılmıştı. Öyle ki, dayanamayıp sosyal medya hesaplarını dondurmuştu. Geçmiş olsun mesajları kadar, nefretlerini yollamışlardı ona. Korktu. Üzüldü. Kırıldı.

Omzunda bir elin varlığını hissetmesiyle, omzunu silkerek kendini ileri atması bir oldu. "Dokunma bana!" Belki bugün ilk defa konuştuğundan, sesi kısık çıkmıştı. Dönmedi arkasını. Kim olduğunu merak etmiyordu.

"Barış," Yumuşak bir kadın sesi kulaklarına ulaştığında, bu sesi tanıdığını fark etti. Bu tanıdık, berbat his adımlarını hızlandırmasına, müdürün odasına doğru adeta koşmaya başlamasına sebep olmuştu. Belki de her şeyin sebebi, başlangıcı... Onun elini omzunda istemiyordu. Onun sesini duymak istemiyordu. Ona dair hiçbir şeyi hayatında istemiyordu.

Aniden gözlerinin kararmasıyla trabzanlara tutunurken bağı çözülen dizlerine kalan son gücünü verdi. Üç gündür tek lokma geçmemişti boğazından. Artık her şey bitsin istiyordu, pes etmek istiyordu ama yapamıyordu. Gözlerini kapatarak uzun parmaklarıyla soğuk demiri daha sıkı kavradı.

"Barış!" Barış, Barış, Barış... Bu sesten kurtulmak istiyordu. İnat eder gibi sesler daha da yaklaştı. Yavaşlaması, ona yetişmesini sağlamıştı. Bu defa kolunu kavrayan küçük elden hışımla çekti uzvunu.
Gözlerini açtığında Bade'nin, makyajlı, güzel suratı karşısında belirdi. Ona güzel değildi. Ona dünyanın en korkunç kişisiydi. Daha fazla bakamadı.
"Dokunma bana." dedi. Titreyen sesi genç kızın içinin sızlamasına sebep olmuştu.

Bir saniye daha ayakta duramadı Barış. Merdivenlere oturup başını trabzanlara yasladı. Bade de onu taklit etmişti. "Ali nasıl?" diye sordu Bade. "Uyandığında ona geçmiş olsun dileklerimi iletir misin?" Dünyanın en anlamsız diyaloğu...

stop making me think about you || bali [boyxboy]Where stories live. Discover now