40

4.9K 500 940
                                    

Louis elinde bir kutu çilekli sütle marketten çıktığında Harry onu hala yol kenarındaki çimlere oturarak bekliyordu. Bacaklarını kendine doğru çekmiş, başını arkasındaki ağaca yaslamıştı.

Akşam saatlerinde aniden gelen bir buluşma fikri olduğu için Louis pek üzerinde düşünüp plan yapamamıştı. Köşedeki hamburgercide yemek yemişler, sonra da oturup telefonlarına gömülmüşlerdi. Ta ki Harry çilekli süt isteyene kadar.

Ağacın kenarından dolaştı ve tekrar yere, Harry'nin yanına oturdu. "İşte siparişin." dedi ve kutudaki sütü ona uzattı. Harry son derece sevimli bir gülümsemeyle teşekkür etti, pipeti ambalajından çıkarttı.

Louis hala şu kıskançlık olayını düşünüyordu. Harry ile aralarında şaka mı yoksa gerçek mi olduğunu hala çözemediği bir flört vardı. Kendisi bunun şaka olmasını isteyip istemediğinden de emin değildi.

"Yine daldın." dedi Harry ona dikkatlice bakarak. Tüylü beyaz hırkası ve kahverengi çerçeveli gözlükleriyle çok şirin görünüyordu. Bu yüzden Louis gülümsemeden edemedi. "Evet, sanırım gözlerimde bir rahatsızlık var. Bununla ilgili düşünüyordum."

Harry pipeti ağzından uzaklaştırıp Louis'ye "Gözlerinde mi? Ne rahatsızlığı?" diye sordu ilgiyle. Louis bunu sormasını bekliyormuş gibi sırıttı. "Senden başkasını görmüyorlar."

Sadece üç saniye süren sessizlikten sonra Harry utandığını belli edecek şekilde kıkırdadı. "Aptal, ciddi ciddi dinliyorum ben de!"

Louis kolunu onun omzuna attı. Elindeki süt kutusunu alıp bir yudum içti. Harry kaşlarını çatarak sütünü kendisine doğru çekti. "Bu benim. Kendine de alsaydın, bana ne?" diye çıkıştı. Ama Louis şakayla dudağını büzünce kıyamadı, sütü tekrar ona doğru uzattı. "Tamam hadi birlikte içelim."

"Bak bak, kalbi de yumuşacık, yerim ben seni." dedi Louis gülerek. Boştaki eliyle Harry'nin hırkasının kapüşonunu kapattı. "Çok tatlı bir hırkaymış bu ya, kedi gibi oldun. Yanıma alıp besleyesim var seni."

"Bu bir teklif mi?" diye sordu Harry kirpiklerinin altından ona bakarak.
"Yurtta değil de kendi dairemde kalıyor olsaydım, bu kesinlikle bir teklifti. Bu arada gözlük çok yakışmış."

Louis birlikte yemek yemekle ilgili aniden bir teklifte bulunup evinin yakınında olduğunu söyleyince, Harry sadece pijamasını değiştirmeye vakit bulabilmişti. Lenslerini takamamış, üzerindekini çıkartamamıştı. Ve Louis bundan etkilenmişti.

Ne yani, evde, günlük kıyafetleriyle ve dağınık saçlarıyla da bu kadar güzel mi görünüyor?

İkisi bir süre boyunca hiç konuşmadı. Harry küçük bir çocuk gibi sütünü içti, diliyle pipeti kovaladı. Utangaçlığını büyük ölçüde yenmişti aslında ama hala Louis'nin kendisini izlediğini hissedince geriliyor, telaşlanıyordu. Onunla mesajlaşmak çok daha kolaydı.

Yazım yanlışı düzeltme takıntısının böyle biriyle tanışmasına vesile olacağını hiç düşünmemişti. Hayatı boyunca, sanal ortamda tanıştığı insanlarla konuşanlarla fazlasıyla dalga geçmişti. Bu Tanrı'nın onu cezalandırma biçimiydi herhalde.

"Seni bir yere götüreceğim, kalk hadi." dedi Louis onun süt içmeyi bitirdiğini görünce.
Harry yeniden ona konsantre oldu. "Nereye?"
Louis ayağa kalktı, ellerini tutup onu da kaldırdı. "Gel işte, gidince görürsün."

İkisi de üzerlerindeki çim ve toprağı silkeleyince Harry elindeki boş kutuyu çöpe attı ve Louis ile birlikte yürümeye başladı. Araba trafiği de insan trafiği de hala oldukça yoğundu. Işıkları yanmakta olan açık dükkanların önünden geçerken, Harry neredeyse her tabelayı okuyordu.

Pretty Green, Ben Sherman, Chanel, Fish&Chips...

Dükkanların seyrekleştiği bir yerden sola doğru döndüler. Etraftaki insanlar yavaş yavaş azalıyordu ve sokağın aydınlatması o kadar da iyi değildi. Louis eski bir okulun bahçe kapısını ittirerek açarken Harry ürperdi. Buranın kullanılmayan bir bina olduğunu biliyordu.

İçeri girmeden önce korkuyla Louis'ye yaklaştı ve onun koluna tutundu. Bina terk edilmiş olduğu için elektrik sistemi de yoktu. Koridorlar zifiri karanlıktı.

Harry'nin tedirgin olduğunu hissedince, Louis kolunu onun omzuna attı. "Korkma. Buraya sık sık geliyorum ve seni temin ederim, burada bizden başka kimse yok."

Hiçbir sakinleşme belirtisi göstermeyen Harry, Louis'nin kolunu biraz daha sıkmakla yetindi. Louis telefonunun fenerini açtı, önlerindeki yolu aydınlattı.

3 kat boyunca merdivenlerden çıktılar. Son katta Louis tavandaki kare demir kapıyı açtı, ahşap merdiveni indirdi. "Önden sen çık, ben de arkandayım." dedi.

Harry her adımda gıcırdayan basamakları birer birer tırmanarak yukarı ulaştı. Ellerini beton zemine koyup kendini yukarı çekti. Binanın çatısına çıktığını fark edince içindeki korkudan arındı. Şehrin ışıkları rahatlıkla görülüyordu. Etrafta da içeriye kıyasla daha aydınlık bir ortam vardı.

Louis yeniden onun elini tuttu ve onu ortalara doğru çekiştirdi. Yerde duran gaz lambasını cebindeki çakmağın yardımıyla yaktı, ışığı duvara doğru tuttu. "Bak, bura benim yasa dışı resim atölyem."

Harry duvarlara, Louis'nin çizdiği rengarenk resimlere baktı. Hala boş olan alanlar bulunuyordu ama çoğu doluydu. Hepsinde ince ayrıntılar vardı. Tüm emeğini bunlara vermiş gibiydi.

"Bu bina yıkılabilir Lou." dedi gözlerini duvardan ayırmadan. Ellerini dikkatlice resimlerin üstünde gezdirdi. "Yıkarlarsa ne yapacaksın? Üzülmez misin?"

Louis omuz silkti. "Ben niye üzüleyim ki, sanata darbe vuranlar üzülsün. Sanatımı resmedeceğim başka bir yer bulurum."

Harry kaşlarını havaya kaldırarak ona baktı. "Vay canına. Çok güzel bir yaklaşım." diye mırıldandı. Ama bu duvarın yıkıldığını duysa o bile üzülürdü, çok emek harcandığı belliydi.

"İşte böyle, bura da benim mabedim. Manzarayı gördün mü? Çok güzeldir." dedi Louis. Onu bu sefer kenara doğru yönlendiriyordu. Harry yine ürkekçe ona tutundu. "Louis, ben yüksekten pek haz etmiyorum."

Louis "İşte bu yüzden benimle birlikte  oturup aşağıyı izleyeceksin. Korkunu yeneceğiz." diye cevap verdi. Dikkatli bir şekilde çatının kenarına oturdu, Harry'i de yönlendirip yanına oturttu. İkisinin bacakları aşağı doğru sallanırken Harry kollarını onun karnına dolamış, canı pahasına tutunuyordu. 

Korkuyor olmasına rağmen, açık gökyüzündeki yıldızları zevkle izledi. Biraz sonra başını yavaşça kaldırdı, Louis'ye baktı. "Güzelmiş gerçekten." dedi hevesli bir şekilde. "Hala korkuyorum ama buradan bakınca şehir ışıkları çok güzel bir tablo gibi görünüyor."

"Evet, aslında akşamları buraya gelip yapay sanatı izlemeyi seviyorum" dedi Louis ona dönmeden hemen önce. Sonra gülümsedi. "Ama bu akşam gerçek sanatı izleme şansım var. O daha güzel."

Yüzleri birbirine olabildiğince yaklaşmışken, Harry bu cümleyle nefesini tuttu. Heyecanlanmış, istemsizce Louis'nin etrafına sardığı kolları sıkılaştırmıştı. Karanlığa rağmen parlayan mavi gözlerine odaklandı.

Rüya görüp görmediğini sorguladı. Her şey çok gerçek dışı ve hayal ürünü gibi geliyordu. Kalbi durdurulamaz hızda atıyor, göğsünü delip fırlayacakmış gibi hissettiriyordu.

Bir süre bekledi ama Louis onu izlemekten başka hiçbir şey yapmadı. Harry bıkkın bir şekilde "Louis!" diye sızlandı. "Öpeceksen öp artık."

Louis önce kendini tutamayıp kıkırdadı, sonra biraz daha yaklaşıp dudaklarını birleştirdi. Yumuşakça, hafif ama etkili bir şekilde öpüyordu. Onu elinden kaçırmak istemiyor gibi tereddütlüydü.

Nefes alabilmek için geri çekildiğinde ikisi de gülümsüyordu. "Biliyor musun," dedi Harry gözleri kapalı bir şekilde, "düzgün yazamadığın için çok mutluyum."

CORRECTORWo Geschichten leben. Entdecke jetzt