UMUT

55.5K 3.2K 212
                                    

Tommy Moretti, düğünümde onu gördüğüm günden beri hiç değişmemişti.

Koltuğunda rahatça arkasına yaslanmış, viski bardağını tutmakta olduğu elini havaya kaldırmıştı. Mavi gözlerinde yine o aynı korkutucu, delice bakış vardı. Sol gözünün üstünden başlayıp, yanağına kadar uzanan beyazlaşmış yara izi, ondan korkmamız gerektiğini bağırır gibiydi. Üzerine tam oturan, vücudunu saran beyaz gömleğin kolları dirseklerine kadar kıvrılmış, önündeki düğmelerin üçü açıktı ve gömlek kırış kırıştı. Antonio ile o kadar zıtlardı ki, bir zamanlar bu iki adamın yakın arkadaş olduklarına inanmak neredeyse imkansızdı. Antonio ne kadar derli topluysa, Tommy o kadar dağınıktı. Antonio'yu hiçbir zaman ütüsüz, kırışmış bir kıyafetle göremezdiniz ama bu adamın bu tarz şeyler hiç umurunda değildi.

"Lütfen, oturun." dedi kısık ses tonuyla. Birkaç ay önce duyduğum buğulu, sonlara doğru kelimeleri yutan aksanı yine karşımdaydı. İçimi çekip, dediğini yaptım ve karşısındaki siyah deri koltuğa oturdum. Koltuğunda biraz dikleşip, dirseklerini masaya yerleştirdi. "Size ne ikram edebilirim? Bira? Viski?"

"Teşekkürler." dedim rahatsızca. "Bir şey almayacağım." Yeni doğum yapmıştım, ve şu anda kafamın bulanması en son isteyeceğim şeydi. Özellikle bu adamın karşısında.

"Su öyleyse." dedi ve yapılı vücuduna ters oranda bir çeviklikle hızlıca ayağa kalktı. Bir sürü şişenin dizili olduğu minibardan bana bir bardak su doldurup, uzattı. Parmaklarımızın temas etmemesine dikkat ederek, suyu aldım ve teşekkür ettim. Yerine oturmadı. Masaya yaslanıp, kollarını önünde birleştirdi ve beni rahatsız edici denilecek kadar uzun bir süre süzdü. Gözlerimiz tekrar birleştiğinde, suratında tuhaf, muzip bir gülümseme vardı. "Neden burada olduğunuzu söyleyecek misiniz, yoksa üstün zihin becerilerimle tahmin mi etmeliyim?"

Sudan bir yudum alıp, bardağı kenara koydum. Titreyen ellerimi birleştirip, kendimden güç alırcasına sıktım. "Bence neden burada olduğumu gayet iyi biliyorsunuz."

Gülümsemesi kısa bir sekteye uğradı, dişlerini sıktı. Gözlerinden neredeyse acıya benzetebileceğim kısacık bir duygu parıltısı geçti. "Antonio." dedi kısık bir sesle. "Olanları duydum. Çok üzgünüm."

Yanağımın içini kemirdim. Bu adamın karşısında ağlamak, zayıf duruma düşmek en son isteyeceğim şeydi. "Benim kocam ölmedi." dedim hızlıca. "Ve sizden, onu bulmanızı istemek için geldim."

Kaşlarını hafifçe kaldırdı, şaşırdığını anlayabilmiştim. Sıradan insanlar gibi tepkilere sahip olabiliyordu demek. Dudağının sol kenarı hafifçe kalktı, derin bir nefes alıp verdi. "Bakın, Bayan Del Piero. Antonio'nun ne kadar savaşçı bir adam olduğunu en iyi ben bilirim, ama uçağın halini gördüm. İnanın bana, Antonio gibi bir adamın bile oradan sağ çıkma ihtimali yok-"

Sözünü hızla kestim. "Bana akıl vermeniz için gelmedim buraya!" Sesim yükselmişti. "Sizin... kayıp insanları bulma konusunda iyi olduğunuzu biliyorum. Ve aranızda her ne geçmiş olursa olsun, Antonio sizin de arkadaşınızdı. Sizden bana yardım etmenizi istemiyorum. Sizden, eski bir dostunuza yardım etmenizi istiyorum."

Gülümsemesi suratından tamamen silinmişti. "Kayıp insanları bulduğum doğru," dedi boğuk, serin bir sesle. "Ama benim bile gücüm, ölüleri geri getirmeye yetmez." Kenara koyduğu viski bardağını fondipleyip, masadan kalktı ve etrafından dolanıp, kendini sandalyesine geri bıraktı. "Evinize, ailenize geri dönün, Bayan Del Piero. Birini kaybetmenin acı olduğunu biliyorum ama bir de iyi tarafından bakın," Yapmacık bir tavırla gülümsedi. "Artık İtalya'nın en zengin kadınlarından birisiniz."

BİR MİLYONERİN BEBEĞİ (İTALYAN SERİSİ#1)Where stories live. Discover now