;birkaç gerçek daha; can acıtsa da

1.6K 215 256
                                    

Kırıldı kalpleri, ardında toz kadar küçük kırıntılarını bırakarak. Gözleri döktü yaşlarını, süzülen yanaklarını ateş içinde bırakarak. Elleri ayrıldı birbirlerinden, ezberledikleri sıcaklığı unutturarak. Yine de, gerçekler tam anlamıyla ortaya çıkmadı. Çok can yandı, yine de açıklanmamış birçok gerçek vardı. Bu daha yolun başıydı, şimdiden canı böylesine yanmışken, daha fazla adımı Taehyung nasıl atacaktı? Halbuki Seokjin tek kelime etmeden üç yıl boyunca o yolda yürümüştü, düşmüş yaralamıştı dizlerini, batan dikenler derince çizmişti bedenini, yine de Seokjin yürümeye devam etmişti. Şimdi bu yolu tamamlaması gereken Taehyung'tu ve bu yol, dinlenmeye hiç izin vermiyordu.

Taehyung yorgun adımlarını salonundaki tekli koltuğa doğru attı, ne zamandan beri yürüyordu? Çok yürümüş olmalıydı, çünkü ayakları kopacakmışcasına ağrıyordu. Ağrısı şiddetini arttırmaya devam etti fakat Taehyung yine de aklındakileri yok edememişti. Kaçabilmek istemişti düşüncelerinden, kabul etmek istememişti, belki de sırf bu yüzden sabahtan beri hiç durmadan yürümüştü. Yine de hiçbir işe yaramadı kendini yorması, şu an hiçbir ağrı içindeki acıyı bastırabilecek kadar güçlü olamazdı. Zihninde birçok cümle yankılandı, saatlerdir çok şey düşünüyor fakat düşündüğü hiçbir şeyi anlayamıyordu. Karmakarışık bir gerçeğe merhaba demiş, beraberinde yeni soru işaretleri eklemişti. Daha önce hiç böyle boğulmamıştı, daha önce düşünceleri tarafından hiç bu kadar bunalmamıştı. Sıkıntıyla ofladı, aklında sürekli Seokjin'e söyledikleri vardı. Ona söyledikleri yüzünden pişman mıydı?

"Ne yapıyorsun gece vakti?"

Taehyung gözlerini sesin geldiği yöne doğru çevirdi, babası karşısında sersemce duruyordu. Alışık olduğu hali zaten buydu. Gömleği kırışmış, önündeki birkaç düğme açılmış, kravatı umursamazca açılmış, elini ise omzunda bir askılık niyetiyle tutmuş, ceketini taşıyordu. Bu görüntü Taehyung'u hiç şaşırtmadı, babası zaten yıllardır eve bu şekilde geliyordu.

"Erken geldin." dedi Taehyung, öne doğru eğilip dirseğini dizlerine yasladı. "Saat daha gecenin üçü bile değil."

Babası sarhoş olmaya yüz tutmuş bedenini sersemce yürüttü, adımları fazlaca sağa, fazlaca sola kayıyordu. Nihayet kendini koltuğa bıraktığında, Taehyung'a cevap verebildi.

"Geldiğim saatleri mi ezberliyorsun?" Ayaklarını salonun ortasındaki masaya doğru uzattı ve başını koltuğa yasladı. "Beni bu kadar çok mu seviyorsun?"

Taehyung göremeyeceğini bildiği halde başını reddedercesine iki yana salladı. Ardından koltuğa umursamazca oturmuş adamı gözleriyle süzmeye başladı, babasının çok hata yaptığını düşünürdü; annesinin gitmesinden dolayı hep onu suçlar, gitmesinin tek sebebi babasının uyguladığı şiddet olduğunu düşünürdü. Taehyung annesine gittiği için çok kızmış, fakat babasının yaptıklarını bildiğinden yine de ona hak vermişti. Fakat yıllardır annesinden nefret etmemek için kurduğu bu bahane, şimdi bir yalan çıkabilirdi. Gerçeği öğrenirse, eğer annesinin gitme nedeni bu değilse Taehyung ona karşı olan sevgisini devam ettirebilir miydi bilmiyordu ve en çok bundan korkuyordu. Belki de Seokjin'e sormama nedeni de buydu. Bilmiyordu.

"Hiç gördün mü?" dedi Taehyung, bakışlarını gözlerinin hedefindeki adamın yüzüne getirdi. Çünkü kendisine dönen bakışlarla anında karşılaşmak istiyordu. O bakışlardaki hisleri çok merak ediyordu. "Annemin gidişinden beri, hiç gördün mü onu?"

Babası başını bir hışımla kaldırdı yasladığı koltuktan, şimdi yumduğu gözlerini şaşkınlıkla açmış, Taehyung'un gözlerine getirmişti. Gittiğinden beri hiç sormamıştı annesini, oğlunun ilk kez bu konu hakkında konuştuğunu duyuyordu. Ama babasını asıl şaşırtan, merak içine sokan bu değildi. Taehyung yıllar sonra neden böyle bir soruyu sormuştu?

tigers | taejinWhere stories live. Discover now