6. Bölüm

18.3K 1.4K 113
                                    

Bölüm 6

Aurora 

Kendimi düşünmekten alamadığım bir şey vardı: Nikolai Schei. Önceki kadar emin değildim; onu hayatıma kabul etmemekle doğru mu yapmıştım? Krallığı tehlikeye sokabileceği ihtimali bir gerçekti. Ve benim insanlar için ölümcül olmam da bir gerçekti. Ama bazen doğru olmadığını bildiğimiz şeyleri yapardık. Şu an yaptığım gibi, onu düşünmem gibi. Üstelik gerçek olan her şeyin doğru olması da şart değildi, değil mi?

Gözlerimi kucağımdaki elime indirdim, kabul etmeliyim ki oldukça düşüncesiz davranmıştım. Kendime ne kadar doğru olmadığını söylesem de onun dokunuşunu, aptal gülüşünü, yüzündeki şaşkın ifadeyi unutamıyordum. Onu gerçekten de tanımak istiyordum. Bana karada olan bitenlerden bahsederken onu dinlemek istiyordum.

Düşüncelerim Nikolai'dan tekrar Adrian'a kaydı yavaşça. Adrian varken Nikolai'ı düşünmek suçlu hissetmeme neden oluyordu. Dayım onaylamasa da Adrian'la aramda gayriresmî bir söz var. Ona onun kraliçesi olacağıma dair söz vermiştim ve bunu tüm kalbimle yapmıştım. Ama o zamanlar hayatımda Nikolai ya da etrafımda Adrian kadar değer verdiğim biri yoktu. Sadece Adrian vardı ve onu seviyordum. Hala da seviyordum aslında. Sevdiğiniz kişiden iki dakikada vazgeçemezdiniz. Eğer vazgeçebiliyorsanız o zaten gerçek aşk değilmiştir. Ama Nikolai'a duyduğum hisse de sevgi ya da aşk diyebilir miydim ki? Bir insanı sevmek için onu ne kadar tanımak gerekirdi?

Nikolai'a duyduğum his aşk değildi, olamazdı. Ama ona karşı bir ilgim olduğunu da inkar edemezdim.

Keşke annem burada olsaydı. Annemi hiç tanımamıştım gerçi ama babam onun harika bir anne olacağından bahseder dururdu hep. Annem burada olsaydı, muhtemelen doğru olanın ne olduğunu da bilirdi. Sonuçta annelerin işi bu değil miydi?

Kafamı kaldırıp aynadaki görüntüme döndüm tekrar. Bazen suratımdaki ifadeyi ben bile çözemiyordum. Duygularım karmakarışıktı şu an. Ciddi miydim? Suratım mı asıktı? Yoksa hüzünlü müydüm? Ebeveynlerimi ne zaman düşünsem ne hissettiğimi anlayamazdım. Ama bir şey kesindi ki hiç kimsenin duyamayacağı kadar bir suçluluk duyuyordum.

Kapımın çalınmasıysa düşüncelerim dağıldı ve kendimi toparladım hızlıca. "Gir." dedim kapının aynadaki yansımasına bakarak.

Elisa elinde açık mavi bir elbiseyle içeri girdi ve elbiseyi yatağın üzerine bıraktı. Gözlerinin içine kadar ulaşmış ışıltılı gülümsemesinden ve bakışlarından elbiseye bir hayranlık duyduğu belli oluyordu.

Elbiseyi göstererek "Bu ne için?" diye sordum şaşkınlıkla. Halkın önüne çıkmayacaksam ya da bir konuğumuz olmayacaksa normal kıyafetleri tercih ederdim. Herkesin düşündüğünün aksine bir prenses her gün, her dakika süslü ve şık balo elbiseleri giymiyordu. Ya da en azından ben giymiyordum ve buna laf eden de yoktu.

Elisa, bu soruma şaşırmış görünüyordu. Anlaşılan elbisenin ne için olduğunu bilmem gerekiyordu. "Australis için."

"Australis'e mi gidiyorum?" diye sordum anlamayarak. Niye benim hiçbir şeyden haberim yoktu ki?

"Hayır, Aurora, Australis buraya geliyor." dedi Elisa gülümseyerek. Australis'in gelişi Elisa'yı heyecanlandırmış olmalıydı. Australis en son Kraliçe Josefina döneminin sonunda bizi ziyaret etmişti. Aslında 'bizi' diyemezdim. Çünkü o zaman ben daha doğmamıştım bile, buna tanık olmamıştım. Borealis Krallığı'nı, demek daha doğru olurdu herhalde.

"Öyle mi?" diye sordum. Bunun beni de heyecanlandırdığını fark ettim, sonuçta ilk kez krallığın dışından sirenlerle tanışacaktım. Ve inanın krallıklar çok sık bir araya gelmezdi, bu her gün görebileceğimiz bir olay değildi. "Ne zaman geliyorlar? Bugün mü? Benim neden haberim yok? Yüce annemiz! Nasıl hazır olacağım?"

Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup GecesiWhere stories live. Discover now