•final• gerçek yuva

13.3K 1.2K 1.1K
                                    

Kum havuzuna bakan camın kenarına sırtımı yaslamış, parkta oynayan çocuklarımı gözlüyor, aynı zamanda da Yoongi'yi düşünüyordum.

Lise yıllarından bu yana benim için onunla bir şeyler yaşamak hayalden öteye gidemezdi. Şimdilerde ise onun ellerini tutuyor, gözlerinin içine bakıyor ve ona 'sevgilim' diyordum. Eskiden beni habersizce götürdüğü vişne bahçesine şimdi birlikte gidiyor, yemyeşil parlak çimlerin üzerinde uzanıp birbirimizi izliyorduk. Onunla ilgili hayaller kurmak bile benim için yeterince kalp yitiriciyken şimdilerde bizzat yaşıyor olmak beni 'Hâlâ nasıl kalp krizi geçirmedim ve kollarında son nefesimi vermedim?' diye sorgulamaya itiyordu.

"Öyle çok düşünüyorsun ki bazen başın patlayacak diye korkuyorum." Yoongi'nin sesini duyduğumda gülümseyerek bakışlarımı arkama çevirdim. Elinde dumanları tüten iki tane pet bardak tutuyordu. Burnuma gelen kahve kokusunu içime çekiyorken tekrar önüme döndüm. "O kadar da çok düşünmüyorum."

Yoongi yanıma geldi ve bardaklardan birini önüme bıraktı. "Anahtarlarımı sende unutmuşum."

Güldüm. "Yine mi?" Başını salladı. Sıcak bardağa avuçlarımı sararken, "Bazen bilerek unuttuğunu düşünüyorum, sevgilim." dedim.

İç çekti. "Eskiden bilerek bıraktıklarım da olmuştu ama bu sefer gerçekten bilerek yapmadım. Alışkanlık oldu galiba."

Söylediklerinden sonra şaşkınlıkla ona döndüm ve omuzlarını silkmesini izledim. "Ne demek bilerek?"

"Yani... İşte sana gelmek için bahane olsun diye anahtarlarımı, cüzdanımı bıraktığım da oldu."

Bu şirin haline gülmeden edemezken beni dürttü. Konuştuğunda sesi mızmız bir çocuk gibiydi. "Hem kendine aşık et hem de dalga geç, oldu o zaman ya."

"Yok dalga geçmiyorum bence çok şirin."

Yüzünü benden uzak bir tarafa çevirdi ve duyabileceğim ses tonuyla mırıldandı. "Şirinmiş, sensin şirin."

Onun bu tatlı halini biraz daha izledikten sonra çocukları kontrol etmek için başımı parka çevirdim. Namjoon, Yeri ve Hoseok kaykayın etrafında koşturuyor, Seokjin ile Seulgi de salıncaklardaydılar.

Gözlerim kum havuzunda oturmuş, konuşup kumdan kale yapan Taehyung ile Jungkook ikilisini bulduğunda duraksadım. Jungkook artık ona çokça alışmış hatta onu sahiplenmişti bile.

Geçen gün Yeri ve Namjoon, Taehyung ile oynamak istediklerini söylediklerinde Jungkook izin vermemiş, Taehyung'u elinden tuttuğu gibi maymun demirliklerinin tepesine çıkarmıştı. Eh yine olan bana olmuş, beş dakika boyunca onları oradan sağ salim indirmek için uğraşmıştım.

Taehyung ise sahiplenilmekten gayet memnun bir şekilde Jungkook'un yanından ayrılmıyordu. Sonunda Jungkook'un onu arkadaşı olarak görmesi mutlu etmişti tabii. Eh, arkadaşlıkları sayesinde Jungkook, çekingenliğini biraz olsun üstünden atmış hatta Koreceyi sökmeye bile başlamıştı.

Bir süre sonra Taehyung ileriye atıldı ve Jungkook'un tişörtünü sıyırarak kollarını karnına sardı. Jungkook gözlerini kocaman açarken benim de ondan bir farkım yoktu. İçmek üzere olduğum kahveyi ellerimin arasından düşürmemek için eski yerine bırakmıştım. Yanımdaki Yoongi bir ıslık çaldı. "Taehyung da bizden galiba."

"Yoongi!"

"Tamam, tamam." Küçük küçük kıkırdarken yan gözle ona baktım ve gülümsedim.

Taehyung, sardığı kollarını birkaç saniye sonra geriye çekti ve çatık kaşlarıyla Jungkook'a bakmaya başladı. Jungkook bir şeyler söyledi, muhtemelen neden öyle baktığı hakkında falandı. Sonra Taehyung ona kızmaya başladı, buradan hiçbir şey anlamıyordum. Taehyung kızdı, kızdı, ardından Jungkook'un elinden tuttuğu gibi binaya doğru yöneldiler.

anaokulu // yoonmin ✓Where stories live. Discover now