Boşluk, Acı ve Kurtuluş...

2.8K 282 151
                                    

Kliniğin büyük yer karolarını donuk ve ifadesiz suratımla izlerken etraftaki aşırı steril kokuyu ciğerlerime çekiyordum. Annemin psikiyatrist arkadaşının kliniğinin bekleme salonunda hafif aralık kapıdan gelen sesleri dinliyordum. Annemin son bir aydır sesinden eksik etmediği endişe ve ağır çaresizlikle konuştuğunu duyuyordum.

"...Ahh ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Yemiyor. İçmiyor. Uyumuyor. Uyuduğu kısacık anlarda çığlık çığlığa, kan ter içinde uyanıyor. " dedikten sonra sesi kısılırken "Ve hala konuşmuyor..." dedi. Öyleydi. O günden sonra kendime gelememiştim. O gün babam alelacele bir araba istetmiş ve ilk uçakla ayrılmıştık Gazze'den. Konsolosluğa can güvenliğinin tehlikede olduğunu yazmış ve İsrail hükümetine konuyla alakalı bir mektup göndermişti. Aldığımız cevap ise saldırıda hiçbir basın mensubunun ölmediği için suçlamaları kabul etmedikleri olmuştu.

Belki hiç basın mensubu ölmemişti ama o gün ben ölmüştüm. Ruhum ölmüş gibi hissediyordum. Kollarımın arasında can veren Hasan giderken ruhumu da götürmüştü beraberinde.

Uyuyamıyordum çünkü... Çünkü sanki her uyku aynı sabaha açılıyor gibiydi. Sanki her uyandığımda sarsılarak ve toz duman içinde uyanıyordum. Ve sanki her sabah bir can çıkıyordu avuçlarımın arasından.

Tek yaptığım ifadesiz bir suratla yatakta uzanmak oluyordu. Gözlerimi bile kırpmadan. Konuşmuyordum. Çünkü ağzımı açarsam içimdeki kuşlar kaçardı. Hasan'ın giderken içime hapsettiği kuşlar... Ve o kuşlar hıçkırık olurdu boğazımda. Bir tanesi kanat açarsa göğe, hepsi peşinden giderdi. Duramazdım. Durduramazdım.

"Doktor psikolojik olduğunu söyledi ama terapide bir işe yaramadı. O günden beri tek kelime etmedi. " diye ağır bir çaresizlikle konuşunca arkadaşı ne kadar üzgün olsa da kendini savunmaya geçti. "Üzgünüm hayatım. Ama benimle de konuşmuyor. Sorularımı cevaplamıyor. Bu şekilde onu tedavi edemem." diyince annem kırık çıkan sesiyle konuştu. "En acısı da bu. Konuşmadığı için bir şey soramıyoruz. O çocuk kimdi? Armina ile ne alakası vardı bilmiyoruz. Onun bu halde olması kahrediyor." diye zorlukla konuşurken sona doğru sesi kısılmıştı.

"Yaşadıkları hiç kolay değil. Kucağında biri ölmüş. Böyle olması normal." diye karşılık veren arkadaşına karşın annem ağlayarak konuşmaya başladı. "Çalıştım. Onu korumaya çalıştım. Etkilenmesin diye etrafında olanları sakladık. Böyle acı bir şekilde öğrenmesi...çok acı. Hergün yeterince kahrolmuyormuşum gibi... Orada hergün biri ölüyordu kollarımda... gelen yaralılar...Hastaneye hergün bir sürü yaralı geliyordu. İşim bu ama dayanamıyordum. Onların o hallerini gördükçe Armina'yı daha da korumaya çalışıyordum. Ama şimdi...kendi kızımın bu halini görmek...kahrediyor..." konuşmasını hıçkırıkları bölüyordu.

Son kelimeyle artık hıçkırık sesleri daha net ve aralıksız duyulmaya başlamıştı.

Uzun süren hıçkırık ve teskin sözlerinin ardından annemin çökmüş yüzü kapıda göründü. Kızarmış gözlerine rağmen gülümsemeye çalışıp "Eve gidiyoruz kızım. " dedi. Hiç birşey demeyip ifadesiz yüzümle ayağa kalktım. Onu beklemeden ağır adımlar atmaya başlayınca arkamdan gelen iç çekişini duymuştum.

Arabada giderken arka koltuğa oturmuştum. Başımı cama yaslayıp bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Kuşları görünce acı bir sıvı aktı boğazıma. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Gözümden bir damla yavaşça süzülürken dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu...çok, çok acı vericiydi.

Gece yine bir kabusla uyandığımda derin nefesler aldım. Banyoya gitmek için terliklerimi giyip odadan çıktım. Elimi yüzümü yıkamak iyi olabilirdi. Banyoya girmeden oturma odasından gelen ışıklara gözüm takıldı. Kapısına ilerlerken televizyondan gelen ses ilişti kulağıma. "Gazze'deki katliamdan yeni fotoğraflar...Yürek burkan kareler..." diye devam eden sunucunun sesiyle odaya girdim.

İNTİKAM; Gazze'nin KuşlarıWhere stories live. Discover now