Bölüm xx2: Merkez

0 0 0
                                    

Yuki'ye bir hafta gibi gelen o bir saatin sonunda Zula'nın camına küçük uçan bir cihaz ulaşmıştı. Dışarı çıktı, aldı geldi. Sırf sesli iletişimdi bu alet de. Marquis sessizliği bozdu.
-Benden ilk defa bu şekilde bir şey istiyorsunuz... Ee, konu neydi? Size yardım edeceğim, severim sizi çünkü. Özellikle de o Hüso ve Nao'yu. Başımı az belaya sokmadılar, hehe.
-İstihbarat Ordusu'nun merkezinin nerede olduğunu soracağım.
Marquis şaşkınlıkla bağırdı.
-Bu!? Sen ne sorduğunun farkında mısın? Bir dakika neden bana bunu soran sensin? Hüso ve Nao nerde? Bir şey mi oldu?
Marquis tedirgin olmuştu.
-Hey, başınızı nasıl bir belaya soktunuz yine siz?!
Yuki sessizliğini korudu. Sonra kısık sesle mırıldandı.
-Nao...
-Ne? Ne oldu Nao'ya?
-Kaçırdılar. Lütfen, Marquis. Yardım et bize. Ah, bir delirmeyen ben kalmıştım...
Marquis, Yuki'nin sesinden anlamıştı gerçekten kötü olduklarını.
-Tamam, tamam... Lanet olsun! Kızıl Monarch ordumun başına bir robot getirmeliydi. Beni iyi dinle, bunu sana ben söylemedim tamam mı?
Yuki cevap verdi ağlamaklı bir ses tonuyla.
-Tamam, merak etme.
-Of, tamam. Yüzde yirmi beş ihtimalle kuzey kutbunun en ortasına yakın bir yerde, yüzde yetmiş ihtimalle ...da. Tamam mı?
Yuki tekrarladı Marquis'in dediklerini. Marquis'in gönderdiği alet önceki gibi patlamış ve yok olmuştu. Yuki oturduğu yerde bakışlarını yere kenetlemiş bekliyordu. "Ee, ben ne bekliyorum şimdi? Beklemenin hiçbir anlamı yok, ama hareket etmiyor bacaklarım. Açamıyorum ağzımı. Yoksa benim de mi dışardan kurtarılmaya ihtiyacım var?" Daldığı düşüncelerden kurtardı Leo'nun titreyen sesi onu.
-Ben tek başıma kuzey kutbuna gideceğim. Siz ...ya gidin. Yanlız kalmaya ihtiyacım var. Ama Hüso'yu bırakamazsın böyle. Ben sadece üzgünüm ama onda başka şeyler var. Beni anla, Yuki, lütfen. Merak etme size haber veririm yeri bulduğumda. Lütfen izin ver.
Yuki öneriyi hiç düşünmeden kabul etmişti. Leo kutba doğru uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Bir gün araştırma yapıp kutbun yakınlardan geçecek bir kargo uçağının sahibiyle anlaşmıştı. İki gün sonra da kutbun yakınlarına,  daha doğrusu en dış noktasının üzerinden uçuyordu uçakla. Kargo çalışanlarından bir adam bu kederli gençle arkadaş olacak kadar sıcakkanlı ve cesur çıkmıştı. Leo'yla yolculuğuna uğramadan önce son kez konuştu.
-Emin misin Leo?
Leo, kuşkuyla bakan arkadaşına kararlı olduğu kadar hüzünlü bakışlarıyla baktı.
-Uzun zaman önce karar vermiştim... Umarım yolumuz bir daha kesişir. Senin gibi iyi yürekli biriyle tanışmak beni onurlandırdı. Kaptana ve patrona şükranlarımı iletirsin.
Leo'nun bu sözleri onu daha çok üzmüştü. Vedalaşmalara alışkın değildi hiç. Ağlamaklı bir şekilde Leo'ya baktı. Sonra gülümsedi. "Tamam" işareti çaktı eliyle. Leo kapıyı açtı. Garip bir şekilde dışarı ani bir hava çıkışı olmuyordu. Uçak yerde park etmiş dururken bile bu kadar durgun olmuyordu böyle. Şaşkınlıkla Leo'ya baktı. "Bu onun büyüsü işte! Paraşütsüz atlayabileceğine şimdi tamamen inanıyorum." Diye düşündü. Leo belki bir daha asla görmeyeceği arkadaşına son kez veda etti.
-Görüşmek üzere. Seni unutmayacağım.
Leo atlamıştı aşağı, kapı da yavaşça ve sessizce kapanmıştı arkasından. Leo hızla düşmeye başladı. İyice inceledi düşerken ama kar, sadece kar vardı. Yerde tai hissederdi belki. Bulutların üstünden yere kadar olan düşüşünün sonunda yavaş bir iniş yapmıştı. Leo indiğinde hayatının en güzel sahnesine şahit olacak ve tüm görevini unutacaktı (Tai de hissedememişti zaten.). Ne görmüştü ki Leo ona kardeşini bile unutturacak kadar güzel olan?

Battland Maceraları Vol. 2Where stories live. Discover now