31 ▪ Death

436 55 130
                                    

Finn's pov
Sırtım soğuk duvara yaslanmış bir şekilde hastane koridorunda otururken tek düşünebildiğim şey Millie'ydi.
Jack, Jeaden ve diğerleri üç gün önce olanlardan sonra daha iyiydi. Jeaden, Maddie ve Jack uyanmış, Lilia hala baygındı.

Ama Millie... Millie diğerlerini kurtardıktan sonra bayılmış ve bir daha uyanamamıştı. Onu hastaneye getirdikten sonra doktorlar yoğun bakıma alınmasını istemişti.
Pek fazla açıklama yapmıyorlardı. Nedenini düşünmek beni her ne kadar korkutsa da elimden bir şey gelmiyordu.

En son Millie için hastaneye geldiğimizde olanlar hala aklımdaydı ve... dediğim gibi; korkuyordum.
Doktorlar Millie'de değişik bir şeyler olduğunı anlamış gibiydiler.
Bize fazlasıyla garip davranıyorlardı. Ne zaman Millie'yi sorsam kaçamak cevaplar veriyor, ortadan kayboluyorlardı.

"Finn! FINN!"
Sadie'nin bana bağırmasıyla düşüncelerimden ayrılıp kafamı ona doğru çevirdim.
"Lilia uyandı!"
Dediği şeyi bir kaç saniye düşünüp cevap verdim.
"Ta-Tamam. Geliyorum."

Sadie's pov
Finn'in gerçekten üzgün olduğunu biliyordum. Ama şu anda Lilia uyanmıştı ve onu asık suratla karşılamak iyi değildi.
Üstelik Jack, Maddie ve Jeaden Millie'ye olanlardan kendilerini sorumlu tutarken Lilia'nın bunu yapma olasılığı daha yüksekti.

İçeri girdiğimizde gözüme çarpan ilk şey Lilia'nın ortada duran kocaman yatağıydı. O sırada annesiyle sarılıyordu ve bölmek istemediğim için kenara geçtim. Aynı şekilde Finn de yanıma geldi.

Finn... Finn iyi değildi. Kimseyle konuşmuyor, zorlamadıkça tek lokma yemiyordu. Onunla konuşmaya çalışıyorduk. Jack bile yeni uyanmasına rağmen Finn ile uzun uzun konuşmuştu. Fakat şunu anlamıştım; Biz bir şey yapamazdık. Bütün o 'Her şey geçecek.' yalanları anlamsızdı. Bunu hiçbirimiz bilemezdik.

O sırada Noah'nın önümden geçip Finn'in yanındaki koltuğa oturmasıyla sıçradım. Naoh.. Noah bana soğuk davranıyordu. Üç gündür neredeyse hiç konuşmamıştık ve bu beni korkutuyordu.
Son günlerde olan şeyler yüzünden hepimiz mahvolmuştuk zaten.
Doktorlar Mills hakkında hiçbirimize bir şey söylemiyor, saçma sapan cevaplarla bizi geçiştiriyorlardı.
Eğer Mills'in güçlerini öğrendilerse... Oh, hayır.

Tanrım... kendimi neredeyse yıkılacak bir bina gibi hissediyordum.
Bu olanlar hepimizi derinden etkilemişti.
Kimse mantıklı düşünemiyordu.

"Mills nerede?"
Lilia'nın sorusuyla oda bir anda derin bir sessizliğe bürünmüştü.
"Millie? Millie nerede dedim?!"
"A-Anne? Sadie? Maddie? Lizz? Mills nerede?!
"O.. Tatlım, o daha uyanmadı."
Lilia'ya cevap verebilen tek kişi bayan Buckingham olmuştu.
"Nasıl?... Nasıl uyanmadı?! Onu görmem lazım. Anne! Onu görmem lazım! ONU GÖRMEM LAZIM!"

Bayan Buckingham Lilia'yı tutarken o sinir krizine girmiş gibiydi. Kolundaki serumu zorla çıkartmaya, yataktan kalkmaya çalışıyordu.
"Hemşire! HEMŞİRE GETİRİN! DOKTOR! HADİ!"

Bayan Buckingham'ın bağırışları arasında dışarı çıkan Caleb, koridorda bağırmaya başlamıştı.
Biz ise o sırada Lilia'yı sakinleştirmeye çalışıyorduk.
Fakat koluna serum takılı, sinir krizi geçiren bir kıza zarar vermeden yatağında tutmak aşırı zordu.

Sonunda istediğine ulaşan Lilia, hızla odadan çıktı, koridorda koşmaya başladı.
Ta ki duvarında cam olan odayı görene kadar..
Durdu, 3 saniye kadar hareket edemedi. Yavaşça cama yaklaştı.
"Ben, özür dilerim.."
Ellerini cama koydu, ağlamaya başladı.
Yavaşça gidip sarıldım ona.
Millie'yi böyle gördüğümde ben de hıçkırıklara boğulmuştum.
Onu anlayabiliyordum..

_
Lilia'yı yatağına yatırdığımız anda uyumaya başlamıştı. Biz de yaklaşık 5 dakikadır odada ses çıkarmadan oturuyorduk.
Sonunda biri konuşabildiğinde biraz daha rahatlamıştım.
"Ben Mills'in yanına gidiyorum."
Finn bunu dedikten sonra yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdü, odadan çıkıp kapıyı arkasından sessizce kapattı.

Finn ne zaman gerilse, kızsa veya üzülse Millie'nin yanına gidiyordu. Üç gündür bu böyleydi. Büyük ihtimalle orada oturup ağlıyor veya Mills'le konuşuyordu.
Hiçbirimiz Finn'i Mills'le konuşurken rahatsız etmiyorduk.
Bayan Grazer yalnız kalması gerektiğini söylemişti.
Haklıydı.
Bu nedenle Finn'in peşinden gitmiyorduk.

O sırada Gaten'ın sesiyle irkildim.
"Ben kantine gidiyorum. Bir şey isteyen var mı?"
Kimse sesini çıkartmayınca sessizce kapıya yöneldi. O anda bu ortamdan gerçekten sıkıldığımı düşünüp Gaten'ın peşine takıldım.
Odadan çıkınca konuşmaya başladım.
"Ben de geliyorum."
Dediğim şeye kafasını aşağı-yukarı sallayarak cevap verdi.

_
Kantine gelmiştik. Gaten oradaki kadından bir çikolata aldıktan sonra cam kenarındaki masalardan birine oturduk.
"Sence ne oldu? Mills'e yani."
Gaten'ın sorusuna iç geçirerek cevap verdim.
"Ben... Bilmiyorum. Güçlerini öğrenmemişlerdir ama, değil mi?"

Son cümleyi masaya eğilip fısıltıyla söylediğimden o da aynısını yaptı.
"Ya öğrendilerse? Ne yapacağız?"
"İçimde kötü bir his var. Yani... sanki öğrenmemeleri gerekiyormuş gibi."
"Aynen öyle."

O sırada yanımıza koşarak -ve çığlık atarak- gelen Lizz'e korkarak baktım.
"ÇOCUKLAR....MILLIE...ÇABUK GELİN!"
"Lizz? Neler oluyor?!"
O sırada aşağı merdivenlere doğru koşmaya başlayan Lizz'in peşinden gitmek zorunda kaldık.

_
Aşağı indiğimizde gerkesin Mills'in camına toplandığını ve çoğu kişinin ağladığını gördüm.
Neler oluyordu?
O sırada Finn'in ani bir şekilde ağlayarak bana sarılmasıyla afalladım. Hemen cama baktım.
Oh... hayır. Lütfen.. olamaz.. HAYIR!
Mills'e elektro şok yapıyorlar gibi gözüküyordu..

Finn hıçkırıklara boğulmuş bir şekilde omzuma kapamıştı yüzünü. O anda gözümden inen yaşları umursamıyordum bile. Maddie ve Lilia birbirlerine sarılmış, Noah ağlayarak kafasını cama vuruyordu.
Tanrım.. lütfen. Lütfen bir şey olmasın...

O sırada doktor elindeki aleti bıraktı, odadan çıkıp yanımıza geldi.
Kafası öne eğkiti ve ancak bir kaç dakika sonra konuşabildi.
"Üzgünüm. Çok.. çok geçti.. Kurtaramadık."
"NE? NE DEMEK KURTARAMADIK?! O ŞEYİ YAPMAYA DEVAM ETSENİZE? BİR ŞEY YAPIN! O GİTMEZ! BİLİYORUM! HADİ!"
"Maddie! Maddie gel buraya!"

Finn'i bırakıp gözyaşlarım arasında zar zor doktora saldırmaya çalışan Maddie'yi tuttum. Ona sarılmaya çalıştım.
Lila elleriyle ağzını kapatmış, yere oturmuştu. Şokta gibiydi. Finn benden ayrılır ayrılmaz yanına Noah gelmişti. Birbirlerine sarılmışlardı ve ikisini ilk defa böyle ağlarken görüyordum...

Caleb başını cama yaslamış, ellerini de başının iki yanında tutuyordu. O da ağlıyor gibiydi.
Lizz Gaten'a sarılmış, hıçkırıklar arasında göz yaşları akıyordu.
Gaten ise çenesini Lizz'in başına koymuştu. Gözlerini kocaman açmıştı ve arada Lizz'in başını öpüyordu.
Ben Maddie'ye sarılıyordum, ikimiz de ağlıyorduk.
Bayan Buckhingam ise Lilia'ya sarılmaya çalışıyordu.
Fakat o sırada Lilia'ya sarılan kişi Jeaden'dı. Jack koridorda volta atıyordu. Wyatt ise sırtını duvara yaslamış, dizlerini kendine çekmişti ve elleriyle yüzünü kapatmıştı.
Mills.. Mills ölmemişti, ölemezdi.. biliyordum..

O sırada Bayan Grazer geldi.
"Çocuklar? Neler oluyor?!"
Kimse ağlamaktan ona cevap verememişti bile. Bayan Grazer önce Jack'i, sonra da diğerlerini biraz daha sakinleştirmeye çalışarak koridorda duran koltuklara götürdü.
Fakat Finn.. Finn'i tutamamıştık. Finn Millie'nin ölü bedenin yanında ağlıyordu hala.

Doktorlar sonunda Finn'i uzaklaştırmayı başarmış olacaklar ki, kollarından tutarak yanımıza getirdiler.
Noah hemen gidip Finn'e sarıldı. İkisi de mahvolmuştu. Finn hala ise ağlıyordu..

Tanrım.. Lütfen bütün bunlar sadece bir kabus olsun.. Lütfen..

_
Henüz hiçbir şeyden umudunuzu kesmeyin.
♡♡♡

Freak ▪Fillie▪ (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن