37 ▪︎ 🌙

512 41 118
                                    

"🌙 " işaretleri arasındaki yerleri müzikle okuyabilirsiniz. ( ⚠️ kısımlarından rahatsız olan varsa okumayabilir)
(Plaza - All mine)

_


Odadaki herkes bize bakıyordu. Finn'in omzu ardından ayağa kalkan Noah'yı gördüm o anda. Bir anda geldi, Finn'in üzerinden o da sarıldı bize. Sonra Sadie, Caleb, Gaten Lizz ve ardından Lilia'yla Maddie.

Hepsini çok seviyordum.

_
Birkaç gün sonra nihayet hastaneden çıkmış, destekle de olsa yürüyebiliyor haldeydim. O lanet olası kapan bacağımın içerisinden geçmişti resmen.
Neyse ki David yapabildiğinin en iyisini yapmış, bacağımı düzeltmişti.

Şimdi ise arabada, eve doğru gidiyorduk. Finn de bizimleydi. Bizimle gelmesi için ailesine gerçekten çok ısrar etmiştim. Sonunda kabul ettirmiş, bizimle gelmesine izin vermelerini sağlamıştım.

Arka koltukta sadece o ve ben vardık. Ona omzumu yaslamış, sadece duruyorduk. Radio'dan gelen müziğin sesi dışında hiçbir ses yoktu. Herkes yaşadıklarının şokuyla oturmuş, çıt çıkarmıyordu.

Sonunda eve gelmemizin sonucunda arabadan indik. Finn yürümeme yardım ederken ben daha annemlere güçlerimi nasıl açıklayacağımı bile bilmiyordum.

Hastanede Finn anlatmıştı annemlere bazı şeyleri açıklamam gerektiğini. O üzerine düşeni yapmıştı. Şimdi sıra bendeydi.

Eve girmiştik. O sırada salondan bana koşarak gelen Ava'nın çığlıkları arasında kendimi yerde bulmuştum. Küçük kız öyle bir sarılmıştı ki, beni yere sermişti.
Annem beni yere düşürdüğü için Ava'ya kızarken biz Finn'le yavaşça odama çıktık.

Finn odanın kapısını kapatırken ben yatağa oturmuş, ağrıyan vücudumu dinlenirmeye çalışıyordum. O sırada Finn geldi, yanıma oturdu.

"Acıyor mu?"
Bacağımı işaret ediyordu.
"Fazla değil. Yani, bütün vücudum ağrıyor tabi ama bacağım daha az."

Güldü. Gülüşü çok güzeldi. O gülerken bana bir şeyler oluyordu. 'İçim kıpır kıpır oldu' derler ya, onun gibi bir şey.

O sırada bir sessizlik oldu. Garip bir sessizlikti. O sırada kafasını bana çevirdi yavaşça. Ben daha kafamı çeviremeden sesini duydum.
"Millie?"
Ona bakıp cevap verdim;
"Efendim?"

"Bana kızgın mısın?"
Dediğini anlamaya çalışıyordum. Niye kızgın olayım ki?
"Ne?"

Kafasını yere eğdi, kısık bir tonda konuşmaya başladı;
"Seni daha önce kurtarmalıydım. O piçlerin garip olduğu belliydi. Lanet olsun ki hiç sorgulamadım, aramadım. Çok özür dilerim..."

Ne diyordu bu?
Elimle kafasını kaldırıp bana bakmasını sağladım.
"Finn. Sen hiçbir şey yapmadın. Beni aramaman gayet normal. Sana... Sana öldüğümü söylemişler. Sonuçta onlar doktor. Sakın kendini üzme. Lütfen..."

Elimi çenesinden aldı, iki eliyle sıkıcı kavrayıp dudaklarına götürdü. Öpüşünü elimde hissedebiliyordum. Çok güzeldi.

O sırada kafasını yendien kaldırıp bana baktı.
"Seni seviyorum."

O kadar güzel söylemişti ki, o an üzerine atlayıp onu öpücüklere boğasım gelmişti.
Ne var ki, vücudumdaki geçmeyen ağrı buna izin vermiyordu.
"Ben de seni seviyorum Finnie."

Ben daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarıma yapıştı, geriye yatmama sebep oldu.
Tam üzerime çıkacaktı ki durdu.
Dudaklarımdan ayrılıp yatağa geri oturdu.

"Hastaneden yeni geldik, her yerinin ağrıdığını söylüyorsun ve ben seninle ilgilenmek yerine iğrenç, azgın erkekler gibi üzerine çıkmaya çalışıyorum. Lanet olsun.. Özür dilerim."

Düşünceli hareketi hoşuma gitmişti, fakat doğru değildi. Yapmayı ben de istiyordum.
"Ama ben de istiyorum. Bir yerlerimin ağrıması umrumda değil, bunu yapmak hoşuma gidiyor."

"Ama-"
Daha fazla bir şey söylemesine fırsat bırakmadan dudaklaklarımızı yeniden kavuşturdum.
Beni geriye ittirip yavaşça üzerime çıktı. Öperken o kadar yavaştı ki, sinirimi bozmaya başlamıştı.
Dudaklarımızı ayırıp ona baktım.
"Finn. Yapabilirsin, dikkatli olmana gerek yok. Acırsa söylerim, tamam mı?"

Durdu, düşünüyor gibiydi.
"Ama söyle. Söz mü?"
Güldüm.
"Söz."

🌙
Dudaklarıma yeniden yapıştı, ağırlığını hafifçe üzerime vermeye başladı. Gerçekten bütün ağrılarımı unutturuyordu.
Bedeninin bedenimin üzerinde olması o kadar güzeldi hissettiriyordu ki.

Daha fazla dayanamayıp onu geriye ittim, doğrulup lacivert tişörtümü çıkarttım. Ardından yere fırlatıp geri yattım. O da aynısını yapınca üzerime yeniden çıktı, öpmeye devam etti.

O sırada yavaşça dudaklarını dudaklarımdan ayırdı, boynumu öpmeye, ardından emmeye başladı.
Kemikli elleri ve uzun parmaklarıyla belimi yavaşça sıkıyor, dolgun dudaklarıyla boynumu emmeye devam ediyordu. Gerçekten çok güzeldi. Sonrasında bu izleri kapatmam gerekceğini biliyordum fakat o an umrumda değildi. Tek düşünebildiğim oydu.

Ağzından boynuma verdiği sıcak nefes, kesik kesik inlememe sebep oluyordu. Bunu ne kadar önlemeye çalışsam da olmuyordu.
En sonunda aşağı katta annemlerin olduğunu hatırlayıp elimle ağzımı kapattım.

Dudaklarını boynumdan ayırdı, yavaşça göğüslerimin ortasını öpmeye başladı.
O sırada siyah olan südyenimi kaldırmaya çalıştı. Bu sefer izin verecektim.
Onu yavaşça geriye ittirdim, doğrulup göğüslerimin serbest kalmasını sağladım. Bu sefer bana değil, onlara bakıyordu.
"Çok... Çok güzeller."

Güldüm, geri yatıp onu üzerime çektim. Göğüslerimi öpüyor, emiyordu. Tanrım, çok güzel hissettiriyordu. Daha fazla dayanamayıp inlemeye başladım. Onun da hoşuna gitmiş olacak ki, göğüslerimi emmeye devam etti.
Arada dudaklarını kaldırıp bir şeyler fısıldıyordu.
"Çok güzelsin."
"Oh Tanrım."
Gibi.

Dudaklarını göğüslerimden ayırdı, aşağıya doğru inmeye başladı. Göbeğimi emiyordu bu sefer de.
Gerçekten, her yerimde morluklar olacaktı.
Ama o kadar güzel hissettiriyordu ki, dayanamayıp izin veriyordum.
Göbeğimi dolgun dudaklarıyla emerken bir yandan da göğüslerimi elleriyle sıkıyor, mükemmel hissettiriyordu.
🌙

Dudaklarını göbeğimden ayırıp aşağı inmeye çalıştı. Bu kadarı fazla gelebilirdi. Sonuçta daha 17 yaşındaydık.

Sonunda kendimi dizginleyip Finn'e seslendim.
"Finn?"
Hemen dudaklarını bedenimden ayırıp bana baktı.
"E... Efendim?"
"O kadarı fazla gelebilir sanki."

Önce biraz üzülür gibi oldu, fakat bana hak veriyordu.
"Haklısın."
Hafif bir öpmeden sonra yanıma yattı.

"Seni çok seviyorum."
Nefes nefese kalmış bir şekilde bunu söylerken çok tatlıydı.
"Ben de seni çok seviyorum."

Kapının bir anda açılmasıyla ikimiz de yerimizden sıçramıştık.
Ava.

"A-Abla?"
Ne olduğunu anlamamış olacak ki, suratındaki şaşkın ifadeyle bize bakıyordu. Eh, şaşırması normaldi. Sonuçta ikimizin de üzeri çıplaktı ve yan yana yatarken çok garip duruyorduk.

Hemen doğrulup üzerime yere attığım tişörtü giydim.
"A-Ava? Sen burada ne yapıyorsun?!"
Kıkırdamaya başlamıştı.
"Annem yemeğe çağırdı."

"Bundan birine bahsedersen öldün demektir. Geliyoruz."
Gülerek odadan çıktı, kapıyı kapattı.

Tam giyinecektim ki, Finn'in telefon sesini duydum.
Koşarak telefonu aldım elime.
"Kim?"
Ekrandaki yazıya baktım.
"Jeaden."

_
Birazcık şey oldu bu bölüm sanki qpşqwğqşpwşw

Freak ▪Fillie▪ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin