6 | Siesta

129 14 6
                                    

"Bunun için mi gittin Kyungsoo'ya?"

"Küçümseme!" dedi sinsi bir tavırla. Hızlıca kapıyı kapattı ve kilitledi. Uzattığım bacaklarıma bakarken düşündüm. Alice harikalar diyarında'nın Kyungsoo'da işi neydi. "Az önce haklıydın." sırıtırken kendi yatağına oturdu ve elindeki hikaye kitabına sevgiyle baktı. Kitap çok yeni durmuyordu. Kenarları hafif kıvrılmıştı. "Kyungsoo hiç fena herif değil."

Gözleri kitaptan zorlukla ayrılırken sırıtması çılgınca bir boyut kazanıyordu. Ceketindeki şişkinliği yenice farkediyordum. "Şarap mı o?"

Beni cevaplamadan şişeyi çıkardı ve yatağın kenarındaki çantamıza koydu. Çok heyecanlıydı. Otururken ayakları ondan bağımsız hareket ediyordu. Kalktı yanıma geldi birden. Hareketlerine anlam yüklemedim bu defa. Git gide yozlaşıyordum.

"Beni ye."

"Ne?"

"Kitap." dedi sırıtırak. "O diyor ama istersen ben de," kollarını açtı "açık büfeyim." Ben de onun gibi sırıttım.

"Çok aptallaşmaya başladın."

"Zaten aptaldım." sevinçle bağırdıktan sonra duruldu ve muzip muzip baktı yüzüme. Afacan bir çocuğun kurabiye kavanozunu aralayışı gibi araladı kitabı. "Ne olduğunu biliyorsun." sesindeki ima burnumun direğini sızlattı. Ve ufacık bir parça anı gözümde canlandı. Bir kaç saliselik bir anı. O güne ait. İki gün önce resmini kutladığımız gün; Franny ve Zoey'di o defa.

"Başlamak ister misin?" haylaz gülüşü öyle güzeldi ki. İçimden geldi ve esmer yanağını öptüm.

"Jongin."

"Şöyle ismimi söylüyorsun ya--" çok içten bir gülüş yüzünde çiçeklenirken kitabı kucağıma bırakıp yüzümü elleri arasına aldı. "--kafayı yiyorum." hızlı hızlı öpücüklere boğdu yüzümü. Tek elimle kitabı tutarken diğeriyle kolunu tuttum. Acaba bu kadar çok gülüşmemizi diğerleri işitiyor muydu?

Eğer işitiyorlardıysa bu çok daha zevkliydi. "Sen zaten yemişsin kafayı--Jongin!--yeter--" suratını ittirirken hâlâ gülüyordum. Bir köpek gibi suratımın her tarafını öpücükleriyle yalamıştı. "--Nereden buldun bunu?" Kitabı elime alıp araladım. Az önceki sevgi selinin sahiden içinden gelmediğini ve yalnızca dikkatimi azaltmak isteğinden kaynaklandığını biliyordum. Ve tabi hemen karşı çıkmamı da engellemek içindi.

"Kyungsoo'dan dedim ya."

Gözlerine baktım gülerek. Tek kaşımın kendiliğinden kalktığını hissettim. "9luk yapma."

"Ne?" suratı ciddileşirken geriye yaslandı. "Kalbimi kırıyorsun."

Onun gibi geriye yaslandım ve kitabın malum sayfasını açtım. Baştan sekizinci sayfa. Tam da Alice'in üzerinde 'beni ye' yazan keki bulduğu kısımdı. Kendimi bu aptal klişeye gülerken buldum. "Senin için çok düşünülmüş ama bu."

"Onu ben hazırlamadım ki" buzlu bir kola kadar kıyak bir gülüşle omuz silkti. Alınganlıkları hiç uzun sürmüyordu. Duygusal olduğu kadar duygusal değildi de. Bazen felaket drama kraliçesi olmasına rağmen.

Omuz silktim, sayfaya bakmayı sürdürürken. "Yine de Kyungsoo'da böyle bir şey bulunması bana saçma geliyor."

"Babalar çocuklarını korur."

"Ne?"

"Ne, ne? Onun hakkındaki metaforlarına hepimiz hakimiz."

"Yazılarımı mı okuyorsun sen?" kitabı kucağıma bırakıp iyice geriye yaslandım. "Üstelik hepimiz--"

"Biraz okudum, çünkü merak ettim. Ve sen de benimle ilgili hiç bir şey yazmıyorsun yani."

"Bu yüzden bunu da diğerlerine mi anlattın?" omuz silktiğinde kafamı çevirdim. Vagon gözümde daralmaya başlıyordu. Güldüm ve tekrar kitaba döndüm. "Nasıldı peki?"

"Nasıl?"

"Okuduklarını soruyorum." kafamı eğerken gülümsemeye devam ettim. Sahiden şaşkın duruyordu.

"Hayır... yani," kelimeleri toparlayamıyordu. Kendimi eğlenmiş hissettim. "Nasıl kızmadın?"

Omuz silkip Alice'e döndüm. "O kadar da değer vermiyordum." bir parçayı özenle yırttım. Saman kağıdıydı.

"Çok güzeldi." elimdeki parça ve gözlerim arasında bakışları gidip geliyordu. Heyecanlıydı, yeniden. "Bu oyun bitince, kitabını bastıralım."

Bu oyun bitecek miydi cidden? Parçayı ağzıma atarken bunu düşünmeyi çoktan bırakmıştım. Kitap elimden havalandığı sıra gözlerimi yumdum. Açmamla karşımda bir portal açıldığını gördüm. Masmaviydi.

"Jongin portala bak!" ona döndüğümde bir çığlık attım. "Jongin sana ne olmuş?"

"Ne olmuş?" dikdörtgen ağzı kocaman bir sırıtışa döndü.

"Köşelisin." dedim ağzımın büyüyüp etrafa saçıldığını duyumsuyordum. Galiba gülüyordum. "Çok çok köşelisin." kendimi kollarına attım. Çenesi muhteşemdi. "Uh... Tadın çok tuzlu ama sanırım bu beni azdırıyor--" daha fazla devam edemezken portala doğru çekildik. Şimdi devasa mantarların üzerindeydik. Kahkahalarımız birbirine karışıyordu. Uzaklardan bir vızıltı geliyordu ve bu tatlı tatlı dişlerimi kaşındırıyordu.

"Ah! Sehun yavaş." uzun dikdörtgen çenesini ısırmaktan kendimi alakoyamıyordum. Ben ısırdıkça o şekil değiştiriyordu. Altıgen, dikdörtgen, kare. Kocaman uzun bir dikdörtgen. Tadı karamelleşiyor, ısırdıkça yoğunlaşıyordu.

"Jongin!" kalçalarım yanmaya başlarken geri çekildim. "Canım yandı."

"Büyüyüp duruyorlardı, durdurmaya çalıştım.." gözleri yuvarlanırken bana bakıp kafasını eğdi. "Hâlâ büyüyorlar."

"Kafanı bastır." zıplayarak arkamı döndüm. "Hadi." ağzım yeniden gevşiyordu. Gülüyordum sanırım. Duyduğum sesler ağzıma girsin diye ağzımı açtım. Jongin'in kahkahalarıydı. Çok düşük bir notadan yükseliyordu.

"Derin." kafasını çekip sırtıma kafasını koyarken parmakları kalçalarımı yoğuruyordu. Parmakları da kalın dikdörtgenlere dönüşmüştü. Çok sertti.

"Jongin. İleriye bak!"

Bana cevap vermediğinde sırtıma elimi uzatıp saçını çektim. Sanki saçları saman ve yaprak karışımıydı. Git gide boğuluyordum. "Dalga geliyor!"

Kocaman muz gibi bir dalga beni içine çekerken Jongin'in derin sesi ağzıma doluyordu. Çok güzeldi. Uyanmayı hiç istemezdim.






 Uyanmayı hiç istemezdim

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

#aradığınızsmut

#123.456ışıkyılıuzaklıkta

Çiçekler ışığına döner || osh + kjiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora