You're Hopeless!

956 199 115
                                    


Arkadaşlar beni takip edin bende size gt yapıyım hem konuşunuzda @whitedarkks 💛✨ Stranger Thingsh hakkında veya kitaplarım hakkında fln konuşuruz mesaj atın :D

çekeceği durumu içimi acıtıyordu. Kendime kızdım. En başından Lilia'nın Finn'e iyi gelmeyeceğini biliyordum. Onu daha önce uyarabilir miydim acaba?

Yaptıklarımız veya yapmadıklarımızı düşünmek için çok geçtir bazen. Birini seversin ve onu korumak istersin. En çok yaralayan şey, onun kırılacağını ön gördüğün halde göz ardı etmiş olman durumudur ki ben tam olarak bunu yapmıştım.

Biliyordum işte, bal gibi de buradan kalbi kırık çıkan kişinin Finn olacağını biliyordum ve onu koruyamadım çünkü elimden hiç bir şey gelmezdi. Ben de daha fazla geç kalmadan gözlerini açmak için onu buraya çağırdım.

Siyah bir Range Rover sahil kenarına yanaştı. Bu Finn'in arabasıydı. Onun park etmesini beklerken keşke daha kalın birşeyler giyseydim diye düşündüm. Hava ciddi anlamda bozmaya başlamıştı, rüzgar kuvvetleniyordu ve muhtemelen fırtına çıkıcaktı.
Finn arabadan inip "Bir sorun mu var iyi misin?" dedi. O ana kadar ağladığımı farketmemiştim.

"İyi miyim değil miyim bilmiyorum. Ama evet bir sorun var" dedim.

"Hava soğuk üşüyeceksin, 1 dakika" dedi ve gidip arabadan ceketini getirdi. Omzuma yerleştirdikten sonra yanıma oturdu ve "hadi anlat bakalım" dedi. Bir yandan da rüzgardan suratımı kaplamış saçlarımı çekip yüzümü açıyordu.

"Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum Finn.. Keşke daha önce uyarabilseydim ama gerçekten yeni öğrendim" dedim

"Neyi" dedi. Yüzü ciddi anlamda endişeli görünüyordu.

"Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum gerçekten. Boğazım resmen düğümlendi. Bak gerçekten çok ama çok üzgünüm" dedim

"Millie, sadece söyle şunu" dedi otoriter bir sesle. Endişelendiği sesinden anlaşılıyordu.

"Lilia" dedim

"Ne olmuş ona?!" dedi ayağa kalkarak. Yüzünde korku dolu bir ifade vardı.

"Böyle şeyler direk söylenilmez biliyorum ama o... O seni aldatıyor" dedim. Tepkisini anlamak için yüzüne baktım. Hiç birşey anlayamıyordum.

Histerik bir kahkaha atarak "Aldatıyor ha? Ee başka" dedi

Tamam, şoka giren insanların normal tepkiler vermediklerini biliyordum ama bu biraz fazla anormaldi.

"Ne demek başka" diye sordum

Yağmur hafiften başlamıştı.

"Gayet basit. Başka hikayen var mı diye soruyorum" dedi. Yüzü kaskatı kesilmişti ve o güzel gözleri adeta ateş püskürüyordu. Ayağa kalktım, yanına gidip destek olmak ister bir edayla kolunu sıvazladım.

"Finn bak bu hikaye değil, kabullenmek zor biliyorum ama-" diyordum ki sözümü keserek bağırdı. "Bunu ne için yaptığını anlayabiliyorum"

"Ne demek ne için yaptığımı? Finn ne için yapabilirim saçmalama" diye çıkıştım.
Parmaklarını saçlarının arasından geçirip onları yolmak istercesine çekiştirdi.

Sonra bana döndü ve "Bak Millie, yalan söyledim tamam mı? Yalandı"

"Ne yalanı" dedim. Şuan gerçekten kafam karışmıştı. Verdiği tepkiler beni ürkütüyordu.

"Şu lanet olası günlüğün! Okumadım dedim ama okumuştum tamam mı? Beni ne derece sevdiğini, bana ne kadar umutsuzca aşık olduğunu biliyorum. Ama sorun orada! Umutsuzsun Millie! Bu aşkın platonikten öteye gidemez! Seni hiç bir zaman o anlamda sevmedim. Farket şu gerçeği! Hiç bir zaman da sevmeyeceğim tamam mı? Sana güvenmeyi denedim. Kalbini kırmak istemediğim için sana okumadım dedim ama lanet olsun ki haketmiyormuşsun! Nasıl adi bir yalancısın! Bu gereksiz yalanı sadece aramızı bozmak için söylüyorsun. Seninle sadece bir kere konuşuyorum. Bizi rahat bırak. Bir daha ne Lilia'ya ne de bana yaklaşma! Sakın!" Diye bağırdı. Tek bir kelime etmeden arabasına bindi ve gitti.

Orada öylece durdum. Yağmur gerçekten hızlanmıştı ve Tanrı'ya şükrettim çünkü bu göz yaşlarımı gizliyordu. Finn'in söylediklerini yavaş yavaş algılıyordum. Kelimeler bir yapbozun parçaları gibi yerine daha yeni oturuyordu.

Günlüğümü okumuştu. Biliyordu. Tüm duygularımı. Bana umutsuz olduğumu söylemişti. Bunu canımı yakmak için söylediğini biliyordum. Ama hiç bir zaman bir umudum olduğunu düşünmemiştim zaten. Yani beni inciten sözler bunlar değildi. Onu rahat bırakmamı istemişti. Ondan uzak durmamı...

Kalbim acıyordu. Gerçekten. Şuan burada ölüp gitmeyi istiyordum. Yağmurun altında sırılsıklamdım ama umrumda değildi. Etrafta hiç kimse yoktu. Fırtınada sahilde oturmak sadece delilere özgü bir şeydi. Ya da hayata dair tüm beklentileri yok olmuş birine.

Ceketini bende bırakmıştı giderken. O cekete sarılıp ağlamaya devam ettim. Sadece ruhum değil, fiziksel olarak kalbim de acıyordu. Çığlık attım. Haykırdım. Küfrettim. "Lanet olsun seviyorum işte" diye bağırdım. Nasıl olsa duyan yoktu. Benden başka. Bu acının bir tarifi olduğunu sanmıyorum, yaşamayan anlayamaz ama kimse yaşamamalı. Kolay değil. Şuradan denize atlasam ve cesedimi bulamasalar keşke dedim.

Şu durumda bile kendimi düşünemiyordum. Lilia denen o sürtüğün Finn'i salak yerine koyacak olması fikri kalbimde bir hançer gibiydi. Hala onu korumak istiyordum.
Yağmurdan sırılsıklam olmuş her bir hücremle, onun ceketine, onun kokusuna sarılarak tekrar içinde bulunduğum durumu düşündüm. Ben kötü bir şey yapmamıştım. Sadece onu çok sevdim. Ben kolay seven biri değilim...

Ben hayatta sadece iki adamı gerçekten sevdim. Birincisi babamdı. Ikincisi ise Finn.
Ama hayat adil değildir. Bizlerle oynar. Onun asıl gücü bizim muhtaciyetlerimizdir. Hayat egoisttir. Gücün elinde olduğunu hissettirmeyi sever ve sen neye ihtiyaç duyarsan onu yanından savurup alır. Sen ona ne kadar ihtiyaç duyarsan, hayat onu o kadar ihtiyacı olmayan birine verir. Onu kalpsizlerin eline oyuncak yapar. Hayat adil değildir. Seni yapayalnız bırakır. Ve en çok acıyı güçlüler çeker. Çünkü onlara asla bir yardım eli uzanmaz. Hep tek başlarınadırlar. Hayat her defasında onlara bir darbe daha vurur. En yalnız, en kırılgan oldukları anda.

Ben sanırım yanlış anlaşıldım. Hiç bir zaman güçlü değildim ben. Hep zayıftım. Hep korunmaya muhtaçtım. Ama beni koruyacak kimse olmadı. Belki de bu yüzden beni güçlü sanmışlardı. Hayat benden önce babamı aldı, şimdi de Finn'i...

Ne yapabileceğimi bilmiyordum. Aklıma gelen ve beni hala seven tek kişiyi aradım. Noah. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ve bu konuşmamı bölüyordu.

"Noah.. Sana çok... İhtiyacım var.. Sahildeyim.. Lütfen gel... Noah lütfen... Ölmek istiyorum... Kurtulmak istiyorum... Lütfen"

Ağlamama engel olamıyordum. Şu yaşadıklarımın bir rüya olmasını çok isterdim. Kalbimi en çok kıran şeyin ne olduğuna karar veremiyordum

"Millie! Millie iyi misin? Tamam 10 dakikaya geliyorum. Sadece otur ve bekle sakın saçma bir şey yapma"

***

Yavruslarım #TeamFillie 'i azcık hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorum. Özür dilerimmm. Sizi Millie'nin Finn'i sevdiği kadar çok seviyorum, benimle kalın :)

Always In My Heart (FİLLİE)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن