kelebek yutmak

5.7K 573 210
                                    

jungkook-ending scene

*

Size ne kadar kapalı biri olduğumdan bahsetmiştim değil mi? Hani şu insanların duygusuz, soğuk nevale etiketi yapıştırdığı tiplerdenim dedim. Evet, dışarıdan böyleyim. 

Üç kelebeğe isim veren, kırmızı balonları sarı balonlardan daha çok seven, daha önce uçurtma uçurmamasına rağmen uçurtmaların havadaki özgürlüklerine aşık olan biriyim aynı zamanda. Kimselere söylemesem dahi insanları severim, hele ki güzel bir arkadaşlık gördüğümde onları dikkatlice izlerim çünkü birbirine değer veren insanlar beni hep duygulandırır. 

Sevmeyi bilen insanların, hatta bilmeyenlerin dahi sevilmeyi hak ettiklerini düşünürüm. Buna en çok hayvanlar dahil ama, en çok onlar hak ediyor sevgiyi. 

Kendi kendine yetebilen biri olma fikrini bana Tae hyung aşıladı aslında, onun sayesinde bunu başarabilmek en büyük hayalim benim. Hasta olduğumda bile bazen aileme belli etmeden iyileşmeye çalıştım, ödevlerimi tek başıma yapmaya ve okul kaydıma tek başıma gitmek ise benim için büyük adımlardı. Yani kısacası, onun bana kattığı en güzel şey bu olabilir. Kendi kendine yetebilen biri olmayı öğrenmek, düşe kalka dahi olsa, dizlerim soyulsa ve avuç içlerimde duran çiçekler ezilse dahi; avcumu güneşe tutup tekrar filizlenmelerini sağlamak. Bunlar hep o güzel adamın bana kattığı artılar işte, onsuz bir hiçim derken yalan söylemiyordum.

O gece de, bir kez daha beni büyüledi. Kalbim bana varlığını hatırlatmak istercesine güm güm atarak beni rezil ederken kirpiklerinde bir kere daha uykuya daldım. 

Çok güzel kirpikleri var, biliyor musunuz? Uzun ve sık, kahve gözlerini hiçbir ressamın tuvalini süsleyemeyeceği şekilde süslüyor usulca. Çok sessizler ayrıca hiç uykumdan uyandırmıyorlar beni, tüm kabuslarımın arasından parmaklarımı uzatıp onlara tutunuyorum. Karnım hiç olmadığı kadar ağrıyor onun kirpiklerine bakarken. 

Bir keresinde kampüse gelmişti, hiç unutmuyorum, dehşet yakışıklı olmuştu ve herkes peşinde dört dönüyordu. Giydiği siyah dar pantolonun dizleri yırtık, üzerindeki beyaz gömleğin ilk üç düğmesi açıktı. Köprücük kemikleri herkes bir kere daha güzelliğini takdir etsin diye öylece bekliyordu orada. 

O gün biri ona benim neyi olduğumu sormuştu. Gülerek, "Jungkook benim ailem," dediğini asla unutmuyorum. Nasıl unutabilirim sizi ailesi yerine koyan birinin sözlerini? Bunu benden kimse bekleyemez zaten, o kadar becerikli biri değilim. Diyorum ya, onun sayesinde anlam kazanıyorum, onun sayesinde gözlerim parlıyor ve onun sayesinde aynalarda görmüyorum canavarları. 

Gözlerimizi kapatmadık gün doğuşuna kadar, birden nasıl bu kadar duygu ile dolduğumuzu bende anlayamadım ama sorgulamadım. Yaptığı hiçbir şeyi sorgulamam, o yapıyorsa doğrudur çünkü. 

"Uyumayacak mısın?" Kalın hırıltılı sesi kulaklarıma ulaşınca başımı hafifçe iki yana salladım ve parmaklarım istemsizce yanaklarına uzandı. Bugün ayrı bir parlıyordu, daha yumuşaktı. Daha anlamlı. Gülümseyerek yanağını avucuma yasladı sonra. Sıcacıktı yanakları, uykulu gözleri şişmiş ve dudakları şişmişti. Çok güzeldi. 

Dudaklarını ıslattı önce, her detayı ezberlemek ister gibi izliyordum onu. "O zaman kahvaltıya Hoseok hyungların yanına gidelim mi, çağırıyorlardı bizi." Başımı salladım ve yastıktan kafamı kaldırarak tam kalbinin üzerine koydum kulağımı. 

lost boy, taekookWhere stories live. Discover now