Tanışırken Bir Kesit

232 14 1
                                    

     

  Normal bir kız olmasına rağmen etfarındakiler tarafından hep dalga geçilen bir yüzü, sürekli ağlamaklı iki gözü ve yara bere içinden bir türlü kurtulamamış dizleri vardı. Anaokulu anılarını geride bırakırken başladığı ilk okul da ilk günden sırasına gelen Buse ve Ezgi ile iyi arkadaşları olacağını düşünse de daha sonra gerçek yüzlerini okula bir hafta geç başlayan Naz ile öğrenmişti. Üstüste 3 sene sınıf başkanlığı yaptığı için bu sene aday olmayı istememiş, insanlar sadece öğretmenlerin gözünde bir yere sahip diye onunla sohbet kursun istememişti.

   Her gün uzun altın sarısı saçlarını annesi iki yandan örüp temiz ütülü yakasını takar, özenle hazırlanmış beslenme çantasını eline tutuşturduktan sonra okula yollardı. Fakat okul çıkışlarında nereden geldiğini bilmediği açılmış meyve suyu kutuları üstüne yağar, tüm saçını başını üstünü kirletirdi. Aslında sınıftan en son çıkmak huyu değildi ama bir defa bir istisna yapıp bu gün beklemeyi tercih etti. Okuldan en son çıkacaktı. Naz ile Ezgi kimi konularda birbirlerine çok benzemelerine rağmen kimi konularda aşırı zıttılar ve yine sınıf kapısının pervazında tüm sınıf boşalıp eve gitmesine rağmen (!) fısıl fısıl bir şeyler konuşuyorlardı. 

 Naz sarı saçlı açık kahve gözlü ve bayağı toplu bir kız iken Ezgi tam tersi gibi siyah saçlı koyu kahve gözlü vücudu da fazlasıyla küçük ve çelimsizdi. Naz'ın saçı okulun ilk bir ayı tek örgü ile gelirken sonraki ay nedense ikili örgüye dönüp gelmeye başlamıştı. Ezgi sürekli at kuyruğu bir saçla gelirdi ya daha sonradan nasıl olduysa onun da kısa saçları omzundan hafif aşağıya ulaşmaya başladığında saçları ikili örgü halinde gelmek istemiş olmalıydı. Yine de sinir bozucu koca ağızının her türden kiki-vivi-didi gibi sesler çıkarmasını engellemiyor, hatta koca kafası ve kısa saçlarıyla zaman zaman sırıtışı büyürken daha da çirkin bir görüntü oluşturuyodu.-bu onun düşünceleri- fakat yalakalıkta kimse Ezgi yi geçemez, ezmek ve ezdirmek konusunda da Naz.

      Ha bu arada ben kim miyim? Tabiki hikayemin baş kahramanı. Adım Nursu 15 yaşındayım. İçimi size dökmeye karar verdim . Beni dinlersiniz değil mi? ... Evet dinlemiyeceğinizi bilsem de okusanız da yeter :D Her neyse annem yardıma çağırıyor bir dakika. ....

...

..

       Evet nerde kaldım?                Hıh.!

      Okul çıkışı beklemeye karar verdim demiştim ya. Bu planım suya düştü.  Çünkü yanlarından dönen Buse'ye acele acele bi şeyler anlatmışlar ve bana bakarak hareketler yapmışlardı. ilk önce şaşırsamda tanıştığım ilk günden beri hiç hayrını göremediğim arkadaşım -benim de arkadaşım vardı artık-  'Okuldan beraber çıkabilir miyiz?' diye sormuştu. Bende kafamdaki soru işaretleri ve anlayamadığım duygularla ona gülümsemiş ve koluma girmesine izin vererek sınıftan ayrılma kararı almıştım. Tam okul bahçesinin dışına adım attımdı ki-dım diyorum çünkü Buse birden benden ayrılıp evine doğru koşmaya başladı. Yukarıdan yağan portakal suyu beni -yine- şoka sokmuştu. kim yapıyordu ya :? Kim, niye?! uff..! sinirleniyordum ama kafamı kaldırıp camlara bakınca kimseyi göremiyordum. Nasıl olsa okul boş değil miydi? Kim niye yapsındı ki? Yoksa birileri meyve suyunu bitiremediği için kimse de görüp atmasın diye pencerenin dışına koyuyor ve bi şekilde rüzgar esip de meyve suyu aşağı mı dökülüyordu???O.o 'O halde çok yazık.'diye düşündüm. Sonuçta çocuk ya da kız ertesi gün okula geldiğinde pencerenin önündeki meyve suyunu göremeyip çok üzülüyor olmalıydı. Ben de içimden o kişi her kimse onun için üzülüp eve doğru dönüp dümdüz sokak boyu yürümeye başladım. Evet ben anaokulunda da aynı okula gittim ve beni annem ya da babam almadı. Sizi hep anne ve babanız mı aldı? Ben büyük olduğumdan kendim okula gidip geliyordum. Kardeşlerimle annem ilgilenmek zorunda kalıyordu ve babamda yoktu. Düz yol, arabaların geçtiği sokak, çocukların ve annelerinin bıçaklı saldırılara uğradığı alan. .. Buraların bir alt sokağından yürüyerek eve giden tek bendim. Niye mi?.. Çünkü herkes anne ve babasıyla giderdi. Ve ben tek giderdim. Çünkü annem ve babamın hep başka işleri vardı. Çünkü .. Çünkü..''

      Doğrulup masadan kalktı. Elindeki kalemi yere attı. Işığını söndürüp yatağına kapaklandı. 'Pınarlar hep akar mı anne?' Gözyaşlarıyla kavga ederken kendine içinden bildiği en kötü şeyleri saydı ve tekrar uyduruk küfrü duvarlara bağırdı.'KLAMAPA!' Koca yurtta tekli odaların olması iyi bir şey miydi yani? Bu iyi mi şimdi?

     Evet uyduruk ve saçma gelebilir ama en iyi arkadaşı ile uydurdukları dilin bir parçası ve ikisinin arasında olan bir şifre. Kimse küfretti diye ona kızmaz veya hor görmezdi böylece. Kendisi bile. Sonra birden gülmeye başladı. Kahkahalarla. 'En iyi arkadaş mı?' Yastığına daha çok kapaklandı ve kahkahaları bastırmak istercesine dizlerini karnına çekip köpek duruşu ile nefeslerini yavaşlatmaya çalıştı. 'Mantıklı düşünmek lazım değil mi? Dışarıdan deli gibi gözüküyorsun. Eğer illa güleceksen başka şeylere gül Nursu.'

      Wattpad de okuduğu bir hikaye aklına gelip telefonundan onu açtı.Okumaya başladı. Karakterlerden onu gerçekten güldürenler vardı. Kahkahanın sesli çıkmaması için arada kafasını bedeni ile 110 derece döndürüp yastığa bastırıyor sonra terkak ekrana dönüp daha kibar olan sevgi sözcüğünü kullanıp gülüyordu. Tekrar gülmesini istemsiz sesli yapıp 'Mol bunlar yaa' dedi bir ağız dolusu sırıttıktan sonra okumaya döndü. İşte şimdi daha insansıydı. Bazıları da onu çok kızıdırıyordu haaa. Nasıl olurda kendine sahip çıkan biri(kızdan bahsediyor) kendine sahip çıkamayanla(aldatan erkekten bahsediyor) bir arada olabilirdi ki ya?!?

           -KLAMAPAAA!!!

ölü SıfatWhere stories live. Discover now