6

9K 706 525
                                    

Bakışın gittikçe daha yakıcı bir hal alıyor ve beni sanki bütünüyle alevlerin içine atıyordu. Ama bilemiyordum: sonunda, evet, en sonunda tanımış mıydın beni, yoksa yeni, başka, yabancı bir kadın olarak mı tutkuyla istiyordun? Yanaklarımı kan basmıştı, masadaki arkadaşlarıma dalgınlıkla birtakım cevaplar veriyordum: Bakışın yüzünden kafamın ne kadar karıştığını herhalde fark etmiştin. Yanındakilere belli etmeden baş hareketiyle bana bir işaret verdin ve dışarıya, hole çıkmaya davet ettin. Sonra göze çarpar bir biçimde hesabı ödedin, arkadaşlarına veda ettin ve çıktın; ama bu arada bana dışarıda bekleyeceğini söyleyen bir işaret vermeyi de ihmal etmedin. Soğuktan donuyormuşum veya ateş nöbeti geçiriyormuşum gibi titriyordum, artık ne bir cevap verebiliyor ne de kamçılanmış olan kanımı yatıştırabiliyordum. Rastlantı sonucu tam da o anda siyah bir çift, yere vurulan topuklarla ve tiz çığlıklarla iğrenç bir dans sergilemeye başladı: Herkes bakışlarını onlara dikmişti ve ben de o andan yararlandım. Ayağa kalktım, erkek arkadaşıma hemen döneceğimi söyledim ve senin arkandan gittim.

  Dışarıda, gardırobun önündeki holde durmuş beni bekliyordun: Yaklaştığımda bakışların aydınlandı. Gülümseyerek hızla yaklaştın; hemen anladım, beni tanımamıştın, bir zamanlarki çocuk ve genç kız olarak tanımamıştın, bir defa daha yeni biri, bilinmeyen biri olarak el uzatıyordun. "Benim için de bir saatiniz var mı?" diye sordun belli bir mahremiyet ifadesiyle –kendinden emin oluş tarzından, o kadınlardan, bir akşamlık satılık olan kadınlardan biri kimliğiyle çağırdığını anlamıştım. "Evet," dedim, bu, genç kızın sana on yıldan fazla bir zaman önce alacakaranlığın basmakta olduğu bir sokakta titreyerek, ama çok doğalmışçasına verdiği evet cevabının aynıydı. "Peki ne zaman görüşebiliriz?" diye sordun. "Siz ne zaman isterseniz," dedim –senin yanında herhangi bir utanç duymuyordum.

  Bana biraz hayretle baktın, bu, bir zamanlar karar verişimin çabukluğu yine seni hayrete düşürdüğünde yönelttiğin o hem kuşku hem de merak ifadesi taşıyan bakışın aynıydı. "Şimdi olabilir mi?" diye sordun biraz tereddüt ederek. "Evet," dedim, "gidebiliriz."

  Paltomu almak için gardıroba gitmek istedim.

  Fakat o anda, birlikte verdiğimiz paltoların gardırop fişinin erkek arkadaşımda olduğu aklıma geldi. Geri dönmek ve fişi istemek, ayrıntılı açıklama yapmaksızın mümkün değildi, öte yandan yıllardır özlemini çekmiş olduğum seninle geçecek bir saati feda etmek de istemiyordum. O yüzden bir an bile tereddüt etmedim: gece elbisemin üzerine yalnızca şalımı aldım ve dışarıya, sisin nemini taşıyan geceye çıktım, paltoma aldırmadım, yıllardır geçimimi sağlayan iyi yürekli, sevecen insana da aldırmadım; oysa arkadaşlarının önünde onu düşünülebilecek en budala biri yerine, sevgilisi yıllar sonra yabancı bir erkeğin ilk ıslık çalışıyla birlikte kendisinden kaçmış olan birisi yerine koymuştum. Ah, evet, dürüst bir erkek arkadaşa karşı yaptığım alçaklığın, vefasızlığın, utanmazlığın bütünüyle bilincindeydim, gülünç davrandığımı ve iyi bir insanı bundan böyle kalıcı biçimde ölesiye kırmış olduğumu hissediyordum, hayatımı tam ortasından kesip ikiye ayırıverdiğimi hissediyordum, fakat bir defa daha dudaklarını hissedebilmenin, bana söyleyeceğin o ısıtıcı sözcükleri duyabilmenin karşısında arkadaşlığın ve kendi hayatımın hiçbir değeri yoktu. İşte seni böyle sevdim, şimdi bunu sana söyleyebilirim, çünkü artık her şey bitti ve geçmişe karıştı. Ve öyle sanıyorum ki, beni ölüm döşeğimden çağırsaydın bile, yataktan kalkıp seninle gitme gücünü toplardım.

  Kapının önünde bir araba duruyordu, evine gittik. Sesini yeniden duydum, sevecen yakınlığını yeniden hissettim ve tıpkı bir zamanlarki kadar uyuşmuş gibiydim, çocukça bir mutluluk içerisindeydim. Aradan on yıldan fazla zaman geçtikten sonra ilk defa o merdivenlerden tekrar nasıl çıktım –hayır, hayır, o saniyeler boyunca hem geçmiş zamanı hem de şimdiki zamanı nasıl birlikte yaşadığımı ve her şeyden ama her şeyden önce seni nasıl yaşadığımı anlatmayı asla başaramam. Odanda pek az şey değişmişti, birkaç resim daha vardı, kitaplar fazlalaşmıştı, orada burada birkaç yabancı eşya duruyordu, fakat hepsi de beni aşina bir ifadeyle selamlıyorlardı. Ve masanın üstünde, içindeki güllerle birlikte vazo duruyordu, onları bir gün önce, yaş gününde yollamıştım sana; onlara rağmen hatırlamadığın, onlara rağmen tanımadığın birinin, şimdi bile, el ele ve dudak dudağa senin yakınında olmasına rağmen hatırlamadığın ve tanımadığın birinin hatırası olarak. Fakat yine de güllere özen göstermiş olman bana iyi gelmişti: böylece benliğimden soluk gibi bir esinti, aşkıma ait bir nefes yakınındaydı.

Bilinmeyen Bir Kadının MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin