Hediyesin

9.8K 756 71
                                    




Seher vaktinin peşinde gece, önünde sabah. İşte öyle bir vakit gibiydim. O misal arada ,onun gibi günün kenarında. Kimsenin anmadığı, herkesin bilmediği... Gün, bir gece bir sabahtan ibaret olsa da ikisini bağlayan seher vakti değil miydi?

Şimdi ben de Aras'ın arzulu, pişmanlık dolu sesinden kendime akan, bir seher vaktiydim... Sevgim gündüz, onu affedemeyişim gece olsa da ikisini toplasam bir gün eder miydi Gece, güne bulanmaz mıydı?

"Rüya bana cevap ver?"

Başparmağı çene kemiğimden bir ileriye bir geriye doğru kayarken bilmezliklerim daha da bilinmeze yol alıyordu. Çünkü bana dokunuyordu ve dokundukça sevgisini hissettiriyordu.

"Kalamam," desem de 'bilmiyorum' diye haykırıyordum.

"Tamam."

Sesi alçak, kelimesi cevabıma onay olsa da bilindik soğuk yüz ifadesi binlerce itirazı yazmıştı o çok sevdiğim gözlerine, çok sevdiğim lacivert rengine yaslı ışıltılı grilerine.

"Belki de senin zamana ihtiyacın vardır."

Sözlerinin bana bahşettiği zamanı, bakışlarındaki aşk nasıl da gerisin geriye alıp çalıyordu. Beni şimdi istiyordu.

Aşkı ve mantığı, tam da gözümün önünde çarpışırken bu sefer bir müddet susmayı yeğledi. "Şimdi gidiyorum ama sonra geleceğim..."

Şu anın olmazını kabullenmiş haline rağmen bana gülümsedi. Dağların ardından söke söke aldığım o gülümseme içime işleye işleye gözlerimden aktı.

"Senin gözlerinde gördüklerim, benim aslında senin için de senden vazgeçmemem gerektiğini anlatıyor," dedi ve bir eli ile yanağımı okşadıktan sonra saçlarımın üzerine anlık bir öpücük bıraktı. Kapıyı kapattığında gözlerimi yumarak kendimi onun yastığına bıraksam da ben bir suçlu gibi bu aşkın ahını alıyordum. Ama gidemezdim. Ona dönemez, sevdiğim bir insanın gözlerinde, beni sevmediği anların acımasızlığını seyredemezdim.

Ya bana aşık olmasaydı? Her şeyi yine de  itiraf eder miydi?

Tüylerimi ürperten bu soruyu ne ona sorabilirdim ne de bir daha kendime. Belki de anneanneme söylemeli ve onunla beraber İzmir'e yerleşmeliydim.

İzmir'in onca havası bana nefes olmaya yeter miydi? Dönmeyeceğini bildiğim bir şehirde hangi nefes ciğerlerime yaşam olmaya cüret edebilirdi ki?

Ama gitmeliydim. Ben Aras'ın bana gelmemesi gerektiğini hem ona hem de kendime anlatmalı, yaşatmalı ama en çok da bunu ikimize hissettirmeliydim. Sanki mümkünmüş gibi... Belli ki sevdiğin insandan gidilmiyordu. Belli ki ondan gitsen de duyduğun sevgi pes etmiyor, onu hep senin yanında kılıyordu. Hem de yokluğuna rağmen.

Ondan gidemediğim uykulara daldığımda bir kaç gün boyunca her sabah ona dönemediğim sabahlara uyandım.

Çalmayan telefonlarımın sessizliğinde, benden vazgeçmiş olma ihtimali ile yüzleşmek zorunda kalsam da biliyorum yapmazdı. O beni ne bana ne de kendine rağmen bırakmazdı.                      

Anneannem, ben ve İstanbul'dan kurulu dünyamızın bir yüzü düş, diğer yüzü kabustu. Bir yüzü anneannemin varlığıydı diğer yüzü -onun- yokluğuydu.

Geceleri tuvallerime çok sevdiğim mavinin tonlarına sol yanımdaki ağrıyı sürdükçe içimdeki karanlık, tablolarıma yol aldı. Çizdiğim suları kara bulutlar örttü, gökyüzü hep gri oldu. Ve bu sefer Aras'ın aşık olduğu gün ışığı hepten yok oldu.

Akşamları akademide öğrencilerimin rengarenk tablolarına sürdükleri cıvıl cıvıl renkler sanki birer yabancı oldu.

"Pembe ve yeşili hep sevdin sen."

BİR PARÇA MASAL 2 AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin