3.5

1.8K 215 165
                                    

Oturmuş ağlıyordum.

Uzun süre ağlayarak koştuktan sonra yere kapaklanmıştım ve bacaklarım yara bere içinde kalmıştı. Zaten kaşıyarak kanatıyordum bacaklarımı, bir de üstüne düşünce daha büyük ve güzel yaralarla taçlandırmıştım bu durumu. Dizlerim kan içindeydi.

Yürürken biraz zorlandığımdan dolayı ve koşmaktan yorulduğumdan dolayı çimlerin üzerine bağdaş kurmuştum. Gerçi etek bağdaş kurmamı biraz engelliyordu ama olsun.

Oturduğum gibi de ağlamaya devam etmiştim zaten.

So Hyun beni gerçekten üzüyordu. Neden bana yalan söylemişti ki? Donghyuck da. Mark da öyle. Hepsi onlara yüz vere vere tepeme binmişlerdi. Ama tüm suç bendeydi. En başında kendimi onlara bu kadar açmamam lazımdı. Onlara o kadar çok güvenmiştim ki, onları o kadar çabuk affetmiştim ki beni kolay biri olarak görmüşlerdi. Tanrı aşkına, benim kalbim yok muydu? Arkadaşlarımı o kadar hayatımın merkezine oturtmuştum ki, en ufak bir darbede yıkılıyordum. Aynen böyle işte.

Onlar benim onları güldürmemi hak etmiyorlardı. Sonunda hep ağlayan ben oluyordum. Neden hep bencil olan bendim? Ne yapsam haksız taraf bendim. Bir şeye çok üzüldüğümde "Ya, abartıyorsun bence." tepkileriyle karşılaşıp aşağılanıyordum fakat karşımdaki en ufak bir derdini dünyanın en büyük derdiymiş gibi bana hiç durmadan anlatıyordu. Gerçekten... Her insanın bir sınırı vardır.

Ama ben o insanlardan olamadım. Benim sınırlarım yok işte. Önüne gelen; her yere girip çıkabiliyor, etrafı kirletiyor ama ben sadece izliyorum. Benim bir insana sınır koyacak cesaretim yok. Ama onların sınırlarına göre ve hayatıma aniden girişleriyle yaşamak zorundayım.

Ben neden böyleyim? Neden arkadaşım olmadan kendimi güçsüz hissediyorum?

"Mina! Buldum seni!"

Duyduğum sesle yaşlı gözlerimi kocaman açtım. Bu So Hyun'un sesiydi.

"Mina? İyi misin?"

"Git buradan."

"Mina, sana neler oluyor böyle-"

"SANA GİT BURADAN DEDİM!"

Sert adımlarla yanıma geldi ve aşağı doğru eğilip kolumu sertçe kavradı. Hani şu acıyan kolum.

"Mina, kendine gel! Gecenin on ikisi ve sen bu halde dışarıdasın! Başına bir şey gelmediğine şükret! Hadi gel, gidiyoruz! Ya tecavüze uğrasaydın? Endişeden ölüp bitti seninkiler!"

O kolumu çekiştirirken sertçe acıyan kolumu ondan kurtardım ve yüzüne bakmadan konuştum.

"Peki ya sen? Sen... Endişelenmedin mi?"

So Hyun sessiz kaldı. Düşündüğünü biliyordum.

So Hyun, sevgiyle büyümemişti. Annesi ve babası pek fazla onu sıkmadığından ve ona ilgi göstermediğinden dolayı hep sevgiyi başka yerlerde aramıştı. O evde kimse birbirine "Seni seviyorum." demiyordu, dolayısıyla So Hyun da bu cümleleri nasıl ve nerede kullanacağını bilmiyordu. Bilse de dili varmıyordu onları söylemeye. Ailesinden hiç böyle şeyler duymamıştı ve bu da onlardan ona bir alışkanlık olarak kalmıştı. Annesini ve babasını hiç ağlarken görmediği için de gündüzleri güçlü taklidi yapıp geceleri gizliden gizliye ağladığının farkındaydım.

Sevgiyi deneyimlemek için bir sürü erkek arkadaş edindi, fakat sonucu hep hüsranla bitti. Hepsi de So Hyun'dan faydalanmaya çalışan piçlerdi. Hiçbirinin sevgisi gerçek değildi.

So Hyun hiçbir şeyi bilinçli olarak yapmıyordu aslında. Onun mizacı kabaydı. Ama gizliden gizliye herkese değer verdiğini biliyordum. Sonuçta o da insandı. Sırf bakire değil ve bağımlı diye duyguları yok da değildi. "Fahişe" diye adlandırılmayı hak etmiyordu. Ya da başına bir olay geldiğinde "Ah, o kız mı? Öyle yerlerde dolaşırsa olacağı buydu zaten. Ders olmuş ona." denilmesini de.

Yine de... Kırgındım ona. Bana böyle davrandığı için değil, bana yalan söylediği için.

"Tam da düşündüğüm gibi."

Ayağa kalkıp yürümeye başlamışken So Hyun bana karşı çıkmadı.

Sonrasında ise So Hyun'un mırıldanışını duydum.

"Djekslwkskwlsk."

Hızla kafamı ona döndürdüm.

"Hı? Anlamadım?"

"Seni seviyorum."

Şokla gözlerimi açtım. Bunu bizim soğuk nevale So Hyun mu söylüyordu?

"Ne?"

"Senin için endişelendim aptal sürtük! Senin için emdişelendim ve seni seviyorum, tamam mı?! Sen benim en yakın arkadaşımsın! Off!"

Bana sinirleri bozulmuş gibi bakıyordu. Bunu anlayabiliyorum gerçi. Söylemek istemediği bir şeyleri söylüyordu şu anda. Beni sevdiğini zaten biliyordum (arkadaş olarak), fakat bunu dile getirmek onun için zor ve acayip gıcık bir şeydi.

Ama bunu söylemesi kırgınlığımı geçirmemişti.

"Hey! Bu da ne böyle?!"

Arkasında bir noktayı gösterirken onun da dikkatini dağıttım ve hızla oradan tüydüm. Şu an onunla ve onlarla yüzleşmek istemiyordum.

So Hyun "He? Nerede ya?" diyene kadar çoktan gözden kaybolmuştum bile.

Acıyan bacaklarım ve yaşlı gözlerimle beraber hiç durmadan koştum, koştum, koştum... En sonunda da birisine çarparak yere düştüm.

Gözlerimi açmaya korkuyorum. Kime çarptım acaba? Sokak serserisi? Hani şu So Hyun'un bahsettiği tecavüzcü manyaklar?

Of, eğer öyleyse sıçtım.

***

Kim So Hyun'a empati plz :'(

❝ ped ❞ ↬mina&markHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin