2. Bölüm

427 47 40
                                    

           Avcının acı çığlıklarına inat, sakin esti rüzgâr. İçine sakladığı rengârenk çiçeklerin taç yapraklarını bıraktı Sehun'un ayaklarına. Yayılan koku eşsizdi ama korkudan kitlenen insanlar bu kokuyu almak istemedi. Burun deliklerinden zehir çekiyor gibi buruştu yüzleri.

  Gözleriyle tanık oldukları manzara uzun süredir inandıkları Tanrılarından bir işaret bir mucize olsa da kimse gülümseyemedi. Korku vardı kalplerde. Sınırsız bir tedirginlik ve her an gerçekleşecek olana duyulan endişe. Farklı farklı da olsa benzer ifadeler taşıyordu şimdi tüm yüzler. Her benzer ifadenin aksine avcı acı çekiyordu. Sunağa adım atan ayağından vücuduna yayılan dinmek bilmeyen bir acı. Yanıyordu sanki içten içe tüm organları. Hamileliğini unutup düşe kalka koşan karısı geldi hızla yanına. Karısının dağılmış halini yarı baygınlık halinde görüyordu şimdi. Konuşamadı ama içten içe kızdı. Önemli olanın kendi ve çocuğunun sağlığı olduğunu tekrar tekrar söylese de bu kadın söz konusu eşiyse hiç bir şey tanımıyordu. Yanan canını umursamadan zorla kaldırdı elini eşinin yanaklarına dokundu, yavaşça sildi dökülmekte olan yaşları.

  Mantığın sınırlarını zorlayan sahneler yaşanıyordu ortamda ve tek kelime ses çıkmıyordu ağızlardan. Böyle devasa bir kalabalığın ölüm sessizliğine bürüne bileceğini tahmin bile edemezdi Kral. İnsanları susturmanın zorluklarını her konuşmasında yaşarken şimdi konuşmalarını sağlaya bilmek için ne yapabileceğini düşünüyordu. İlerleyen yaşına rağmen tanık olmadığı şeylere karşı nasıl bir tutum sergileyeceğini bilmiyordu. Çil yavrusu gibi dağılıyordu insanlarının içindeki huzur ve o sadece susup izleye biliyordu. Eşinin elini tuttu. Korkusunu yüzüne yansıtmasa da karısı, o biliyordu. Dışarıdan belki Kraldan bile daha sakin görülen kadın, içten içe fırtınalar koparıyordu. Karma karışık duygularla odak noktası küçük oğlunda olan gözlerini ayıramıyordu. O Kraliçeydi. Sakin, naif, mağrur ama aynı zamanda cesur. Kraliçeliğe en çok yakışan belki de bu kadındı yeryüzünde. Gelmiş ve gelecek tüm krallıklar içinde. Kral yavaşça ayaklandı. Bu kaos ortamına bir çözüm bulunmalıydı. Oğullarının yapmaya çalıştıkları şeyi kendi devam etmeliydi. İki oğluna da gülümsedi. Bu içten bir gülümseme olsa da oğullarından düşüncelerini gizleyemedi. Bir birlerine asla uzak olmamış bir aile için ifadeler kolaydı. Diğerini anlamak için konuşması gerekmiyordu. Kral Sehun'un yüzündeki karmaşaya takıldı. Oğlu panik içindeydi ve buna rağmen belli ki susuyordu. O an taşlar yerine oturdu. Sunak avcıyı istemiyordu ama Sehun'u kutsuyormuş gibi aydınlatıyordu. Ellerini göğsünde birleştirmiş oğlunun ifadesi durumu özetlemek için yeterliydi. Sehun sunaktan ayrılamıyordu.

 Yerde kıvranan avcıya takıldı gözleri. Değerli dostunun oğluna. Küçüklüğünü bilirdi bu adamın ve en ufak yanlışı olmadığına da emindi. Sorun avcıda da değildi. Sunağa kabul görmemek için bir hata işleyecek biri değildi çünkü avcı.

  Kral aklına gelen son seçenekle titredi. Şuanda halkı önemli değildi. Panik yapmaları umurunda değildi. Oğullarına doğru attığı adımlarının durmasını önemsemedi. İlk çağlardan beri bilinen korkulan ayin gerçekleşmek üzereydi. Aklına gelmesi bile tüylerini ürperten seçenek, o lanetli ayin...

  'Hayır, olamaz. Efsane, birer safsata, çocukları korkutmak için söylenen bir yalan.' Diye mırıldandı. Sesi öyle titrek öyle kısık çıkmıştı ki kimse onun ne dediğini anlamadı. Oğlunun çaresiz bakışlarını gördü. Kendisine çevrilen gözleri. Bu yaşananlar gerçek miydi? Olmamasını diledi. Yine Suho'ya işlerini yığıp uyuya kaldığını düşünmek istedi. Canının parçasını böyle çaresiz görmek istemedi. Huysuz ama sevgi dolu oğluna kıymak istemedi. Kendi elleriyle...

  Ellerine baktı. Uykusuz kalıp gecelerce kollarında salladığı, şefkatle kucakladığı evladına bu eller mi kıyacaktı. Nefret etti ellerinden. Aşağı düştü elleri. Sahipleri tarafından dışlandılar. Kral kesmeyi yeğliyordu kafasında o hainleri. Elleri oğluna dokunmaya kalkarsa kesecekti. Acımadan ayıracaktı vücudundan. Sonsuz gibi geldi bu düşünceler ona. Sonsuzlukta acı çekiyor gibi hissetti. Boğuluyordu. Mecazi olabilirdi belki bu tanım ama gerçekten nefes alamıyordu yaşlı adam. Nefesi kesiliyordu oğluna her saniye bakışında. Göğsüne tonlarca ağırlık binmiş gibi sıkışıyordu kalbi. Vicdanından çok sevgisiydi bunları yapan bedenine. Hain elleri sıkışan göğsüne gitti. İğrendi adam ellerinden. Utanmadan yardım etmek istiyordu birde kalbine. Suçlu olduklarını ve hadlerini bilmeden.

Tanrıların AşığıWhere stories live. Discover now