39.Bölüm

8.6K 710 61
                                    

Havalimanından Isparta merkezde bulunan evimize doğru taksiyle yol alırken bizimkilerin burada ama dedemin Atabey'de ki köy evinde olduğundan emindim. Cemal dedemi yılın bu mevsimi bağlasanız şehir merkezinde tutamazdınız. Güllerin coşkuyla  ve  tüm güzellikleriyle kendini gösterdiği  bu  güzel yaz günlerinde ben de onun gibi davranır kendimi gül tarlalarının bulunduğu yere atardım mutlaka.

        Evlerimizin  bulunduğu  apartmanın  önüne  geldiğimiz de  taksiden  indik.  Evet  doğru  anladınız  Gülperiler  ve  biz  aynı  yerde  yani  aile  apartmanında  oturuyoruz. Şoförle  birlikte,  bavullarımızı  bagajdan  çıkarıp  kaldırıma  koyduk. Taksi  yanımızdan  uzaklaşırken,  Zeki  Alasya  ve  Metin  Akpınar'ın  şimdi  ismini  anımsayamadığım  bir  filminde  bavullarıyla  Haydarpaşa  garından  İstanbul'u  seyrettikleri  gibi  mutlulukla  bir  süre  karşımızda ki  apartmanı  seyrettik. Hangimiz  'hadi'  dedi  bilmiyorum  ama yeterli  olduğunu  düşündüğümüz  sürenin  sonunda  eşyalarımızı  sırtlanıp  apartmanın  girişine  doğru  hareketlendik.

         Bizimkiler  tipik  mülk  sahibi  narsistliği  ile  davranıp  binanın  her  katında  bulunan  iki  daireden  birinci  ve  ikinci  katta  bulunanları  kiraya  vermiş  kendileri de  üçüncü  ve  dördüncü  kattaki  ikişer  daireyi  birleştirerek  büyük  evler  haline  getirip  öyle  yerleşmişlerdi.

      Üçüncü  katta  Gülperiler,  üstünde de  biz  oturuyorduk. E doğal  olarak  ilk  önce  onlara  uğrayacaktık. Zaten  büyük  ihtimalle  birliktelerdi.

        Kapıya  geldiğimizde  bir  süre  zile mi  bassak  yoksa  anahtarla mı  açsak diye  düşündük  ama  anahtarla  açıp  girmenin  korkutucu  bir  sürpriz  olacağına  karar  verip  zile  bastık.  Kapıyı  Serap  yengem  açtı.  Açmasıyla  sevinç  çığlığını  atması  bir oldu. Gösterdiği gerçek şaşkınlık ve sevinç, ani gelişimizin ne kadar yerinde bir hareket olduğunu göstermişti bize.  Çıkardığımız sesler içeridekilere kadar ulaşmış olacak ki ardı ardına sökün etmeye başladılar.  İlk önce Fikret dayım yani Gülperi'nin babası, onu takiben de annem ve babam... Bizimkileri görene kadar onları ne çok özlediğimin farkına bile varmamıştım. Hele ki sevgi dolu kucaklamaları istemsizce de olsa gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Aile başka bir şeydi. İşte yeniden çocuk olabilir, gerekli gereksiz naz yapabilirdim. Hep birlikte salona geçtiğimiz de, kavuşmamızın mutlu dakikalarından hızla arınıp hesap sorulma faslına geçmiştik. Neymiş efendim; geleceğimizi neden söylememişiz? Neden daha sık gelmiyor muşuz? Ve evet tekrar ve tekrar ayrı ayrı her birinden geleceğimizi neden söylemediğimize dair sitem dolu sözler duymuştuk. Hep aynı cevabı vermiş  ve  sonunda kaygılı gürûhu yatıştırmayı başarmıştık. Yani gerçeği; sürpriz yapmak istediğimizi söylemiştik...

Özlemimizi ve sevgimizi paylaştığımız iki saatin sonunda yoldan geldiğimizi, eve çıkıp, dinlenip hasret gidermeye yarın devam edebileceğimizi söylemişti annem.

Evimizin  içine girdiğim anda gerçekten yuvamda olduğumu hissettim. Bilir misiniz? Bilemiyorum ama her evin kendine ait bir kokusu vardır. En azından bana öyleymiş gibi gelir. Bizim ev de biraz tarçın, çok az vanilya az biraz da portakal kokar ya da aslında hiçbir şey kokmaz da benim koku diye duyumsadığım şey,  yuva sıcaklığının ve aidiyet hissinin vermiş olduğu güvenin hazzıdır  belkide.  İşte yine o tanıdık ve beni çepeçevre saran güven kokusu. Evimin, ailemin varolduğunun belirtisi.

Gül Tarlası (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin