"Doğruluk." Mark Kendisine dönen şişenin ucuyla düşünmeden söyledi. Johnny pis pis sırıttı.
"Kimi seviyorsun yiyorsa söyle lan." Johnny içkisinden bir yudum alırken sordu, hala sarhoş olmamıştı.
"Bundan mı korkacağım oğlum, hem artık söylemeliyim ki sevdiğimi kurtlar kuzular kapmasın, Haechan, bana bak hele, seni seviyorum lan." Mark, Haechan'ın suratını tutarak konuştu. Daha sonra alkolün de vermiş olduğu cesaretle küçük olanın dudağına ondan izinsiz bir öpücük kondurdu.
Haechan da sarhoştu, fakat ne yaptığını bilecek kadar aklı yerindeydi. Sevildiğini duymak iyi hissettirmişti, bu yüzden büyük olana kızmadı. Kızmak yerine kedi gibi boynuna sığındı.
"Bizden bu kadar, hadi gidelim Osman." Mark, Haechan'ı kaldırarak bardan çıktı, küçük olanı yalnızlarken doyasıya izlemek istiyordu.
Jungwoo, kendisine gelen şişenin ucuyla "cesaret," dedi.
Yuta, "o zaman Sun ile baçata yapın," dedi.
Jungwoo, el mahkum kalkıp Sun'la dans etmeye başlarken, Lucas ve Haru gözleriyle alev saçıyordu. Kabul etmesi anlamsız olsa da, kıskanmışlardı.
Sun ve Jungwoo'nun baçatası bitip yerlerine dönerken, şişenin ucu Lucas'a geldi.
"Cesaret."
"Birini öp." Winwin emretti.
"Hay hay!" Lucas, hızla kalkıp ilk seçtiği kişi olan Haru'yu öptü.
Sun, gözleri dolarken kafasını Kun'un omzuna gömdü.
Haru, onun dolan gözlerini görmüştü fakar az önceki olaydan ötürü hissettiği kıskançlıkla Lucas'a karşılık vermeyi tercih etti.
Johnny, öksürerek böldü ikisini. Haru'yu çekip yanına oturttu.
"Ulan sahte de olsa hala benim sevgilimsin. Her şeyin içine etmek üzeresin."
Sun, duyduğu şeyle gözlerini kocaman açtı. İçinde oluşan rahatlamayla nefes aldığını hissetti. Neden böyle olduğunu sorgulamıyordu. Şu an mutluydu.
Şişe döndü, ucu Johnny'de durdu. Lucas soracaktı.
"Cesaret," dedi Johnny.
"Kun'u öpmeni istiyorum, ama burada değil. Şu karşıdaki dolabın içinde."
Johnny kaşlarını çattı, Lucas'ın söylediği şeylere.
"Ne garip fantazilerin var oğlum, ne dolabı a*ına koyayım?" Johnny kaşlarını kaldırdı.
"Kes lan, yap işte."
Johnny, eline geçen fırsatla Kun'u kolundan tuttuğu gibi kaldırdı, karşıdaki büyük dolaba soktu, kendisi de yanına oturup kapağını kapattı. Normalde müşterilerin montlarını asmaları için kullanılan dolap, birazdan nelere şahit olacaktı, tartışılırdı.
"Demek ki bir dolap, başka şeyler için de kullanılabiliyormuş." Johnny, Kun'un kulaklarına fısıldadı. Kun, Johnny'yi göremiyordu, yalnızca varlığını hissedebiliyordu. Hissettiği garip bie duyguyla titredi.
Kun, ondan etkileniyordu, fakat bunu kabul etmeyecek kadar nefret ediyordu Johnny'den.
"Kes be, bak öpersen öldürürüm seni. Öpüşmüş gibi yapalım."
"Nedenmiş o? Yoksa bana günümü mü gösterirsin?" Johnny alay etti.
"Of çok yakınsın zaten, uzaklaş azıcık."
"Nereye gideyim a*ına koyayım, göt kadar yerdeyiz."
"Of bunlar ne kadar iğrenç küfürler böyle, hiç hoşlanmam. Çekil çıkacağım ben." Kun, çıkmaya çabaladı.
"Hiçbir yere gidemezsin!" Johnny, cümlesini bitirir bitirmez, kısa olanı çektiği gibi dudaklarına yapıştı. Doğaçlamaydı, zaten birbirlerini göremiyordu. Dudağını denk getirmesi bile bir mucizeydi.
Vahşice öpüyordu, duygu yoktu öpüşünde. Isırıyor, emiyor, dudaklarıyla çekiştirip eziyordu Kun'un dudaklarını.
Kun, nefes almak için geriye çekilmek istediğinde engel oldu.
Açılan ağza soktu dilini. Daha hoyratça öptü, yanaklarını tuttu Kun'un. Okşadı baş parmaklarıyla.
Sonunda kendi nefesi de tükenirken, son kez emerek geriye çekildi.
"Şimdi gidebilirsin." Dudakları Kun'un dudaklarına değerken, söyledi.
Kun, konuşurken kendi dudaklarına sürten dudaklarla titredi.
Pekala, Johnny'den bu kadar nefret etmesinin bir diğer nedeni, kalbinin en gizli noktalarına gömülüydü. Ve hayır, o nedeni kolay kolay açığa çıkarmayacaktı.
Johnny'ye bakmadan, ki karanlık dolapta baksa da göremeyecekti, dolabın kapağını açarak çıktı.
Johnny de peşinden çıktı, bir parmağını dudağında gezdirirken gülümsedi.
Kun'un tadını sevmişti.
Tam yürüyerek masalarına ilerlemiş ve yerine oturmuştu ki, kapıdan giren insanlarla gerildi.
"Şansımıza edeyim."
Gelen grup, Johnny'nin 3 ay önce birlikte olduğu kızın sevgilisinin grubuydu. Johnny'den oldukça nefret ediyorlardı.
Johnny, ortamın karışacağını hissedebiliyordu, ki hissettiği de oldu.
"Bak bak bak, burada kimler varmış?" Taeyang sordu.
"5 mm değil mi bu abi?" Minhyuk sırıttı.
"Aynen o Minhyuk." Arkadaki 5 kişi öndeki ikilinin söylediklerine gülerken, Johnny ayağa kalktı.
"Kız arkadaşına sor bakalım, kaç santimetreymiş benimki. O sana asıl boyutu söyler." Johnny yandan bir gülüş attı.
Taeyang gülüşü solarken öne atılarak Johnny'nin burnuna kafasını geçirdi.
Ve o an, bar karıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amendatory Contact (JohnKun) ✅
Fanfiction"50 cm mi, 5 cm mi? Hepiniz yanılıyorsunuz dostlar, Johnny Seo 5 mm!" Her şey, okulun duvarındaki yazıyla başladı.