otuz üç

63K 3.7K 495
                                    

"Turuncu şeytan gel buraya," deyip lavaboya girmek üzere olan arkadaşımı durdurdum. "Sen şimdi sana ima ettiğim kişiyi buldun mu bulmadın mı?"

Omuz silkti. "Neden söyleyeyim? Sen bana söylüyor musun?"

"Ben çocuğa söz verdim. Söz vermeme rağmen ağzımdan kaçırdım. O yüzden şimdi sorumun cevabını alayım."

Duvara yaslanıp kollarını göğsünde topladı. "Emre olmadığını biliyorum ama kesin olarak kim olduğunu bilmiyorum, senin aklını karıştırmak için öyle yazmıştım. Emre olmadığını da dün anladım. Bizim Arzu var ya, ondan hoşlanıyormuş. Arzu'yla yakınız diye bana yanaşmış. Dün Arzu'nun numarasını istedi, verdim bende. O da yürüsün bakalım anonim olarak. Yürüyen yürüyene zaten anasını satayım. Bir ben kaldım sap, sen de Özgür'le barıştın."

"Ya çen kıskandın mı çen?" Elimle çenesinin altını sevdim. "Agucuk bugucuk."

Elime vurup uzaklaştırdı. "Beraber olmanızı 8 gözle bekliyordum be, niye kıskanayım?"

"Tamam tamam," dedim gülerken. "Sana dediğim kişiye ulaşman için bir numara vereceğim, oradan konuşun. Anlaşırsanız görüşür, sevgili olursunuz."

Kaşlarını çattı. "O nasıl olacak?"

"Ben diyorsam olacak sen merak etme." Lavabodan çıkan Laçin'i görmemle hemen ona odaklandım. Her zaman yüzünde olan makyajı yoktu, kırmızı ruju bile. Olayın üstünden 4 gün geçmişti. Dört gündür okula ruh gibi geliyor, ruh gibi gidiyordu. Özgür onunla konuşmayı çok denemişti ama Laçin her seferinde reddetmişti. Belki beni dinler umuduyla Buket'i orada bırakıp Laçin'in peşine takıldım. "Naber Laçin?"

Merdivenlerden ineceği sırada durdu ve baygın bir bakışla bana döndü. "Gerçekten seninle oturup babamın geçmişte yaptığı hataları konuşacağımı düşünüyor musun?"

"Hayır," dedim omuz silkerken. "Geçmiş önemli değil. Ben seninle oturup şu anı konuşmak istiyorum."

"İyi, ben istemiyorum."

Önüne dönüp merdivenlerden ineceği sırada, "Ay haspam," deyip koluna girdim ve yanıma çektim. Kendimle beraber onu da kantine sürüklemeye başladım. "Bana nazlanamazsın kızım. Özgür değilim ben, alırım seni ayağımın altına. Konuşacağız diyorsam konuşacağız. Bitti."

Şaşkınlıkla bana bakarken bir cevap vermemişti. Ya da verememişti.

Aferin kızım hep böyle ayık ol.

Hızlıca kantine inip köşelerden bir masa bulup oturduk. Ona düzgün bir şekilde olan biteni anlattım. Yaşadıklarının kolay olmadığını, babasını affetmesi gerektiğini, annesini üzmeden bu olayı ona açıklaması gerektiğini, bir şeylerden kaçmak yerine onları kabullenmesi gerektiğini ve ne kadar mükemmel bir kardeşe sahip olduğunu...

Konuşmam boyunca sessizce beni dinledi. Diğerleri derse gitmişti ama biz girmemiştik. Boşalan kantinle birlikte daha rahat konuşur olmuştuk.

"Demem o ki dibe vurduğunda orada kalamazsın, yukarı çıkman gerekir. Bu yolda sana destek olacak çok kişi var. İnanmayacaksın belki ama başta da ben." Hafifçe güldü, ben de güldüm. Ardından devam ettim. "Ben, Özgür, Zeynep, Akın, Emre, Alperen, şu sizin süslü kız takımındakiler, hocalarımız, annen, hatta Özgür'ün ailesi bile. Kesinlikle onlarla tanışman gerek, harika insanlar."

Elinde tuttuğu kağıt parçasıyla oynarken yüzünde acı bir tebessüm belirdi. "O kadar kişi saydın ama içimden geçen tek kişiyi saymadın." Başını kaldırıp bana baktı. "Yanlış anlama, sorun sende değil. Sorun benim yaptıklarım yüzünden o kişinin yanımda olamamasında..."

Ben de aptal bir sarışın değilsem -ki değilim- şuan Tunç'tan bahsediyordu.

Hemen engeli kaldırıp Tunç'a durumu özetleyen kısa bir mesaj attım. Beş dakika içerisinde kantine gelmişti. Bunlar dersten nasıl çıkabiliyor ya? Bir ara taktiği sormalıydım. Her neyse konumuza dönelim. Tunç endişelenmişe benziyordu, demek ki hâlâ Laçin'i önemsiyor. Çok ship annecim!

Laçin'in önüne bakmasını fırsat bilerek elimi kaldırdım, yerimizi belli ettim. Bize doğru gelmeye başladı. Saçma sapan el hareketlerimle karşımda oturan süslüyü işaret ediyordum. Ben 'kız üzgün hemen onu neşelendir ve nikahına al' demeye çalıştıysam da Tunç'un bunu anlamadığı bana kaşlarını çatarak bakmasından belliydi.

Pes ederek ellerimi aşağı indirdim. "Sarışın değil mi? O da salak. Kız üzgün. Bir sarıl, bir gülümse, ne bileyim? Yap işte bir şeyler!"

Konuşmamla birlikte Laçin başını kaldırdı. "Ne diyorsun Işıl?"

"Laçin..." Tunç'un seslenmesiyle Laçin ışık hızına meydan okuyarak ayaklandı ve arkasını döndü. "Tunç... Senin ne işin var burada?"

"Kuşlar bana üzgün olduğunu söyledi." Tam birbirlerine sarılıp romantik bir an yaşayacaklardı ki gülümseyerek araya girdim. "Ben!" Bağırmamla bana döndüler. "O kuş ben oluyorum da."

İkisi de aynı anda bana göz devirdi ve sıkıca sarıldılar.

Ne demişler? Bir iyiliğe bakarım iyilik mi diye, bir de yapılana bakarım bu iyiliği hak etmiş mi diye.

Bu iki salak bugün onlara yaptığım iyiliği hak etmemişlerdi.

Boklar.

<>

Işıl iç ses mood hshshshshs aşırı sevdim ben bu bölümü ya neden böyle oldu shshhshs bu arada bugün yayımladığım 5.bölüm oldu bu ya la yuh bana oha çüş büs.

Uyuyayım artıkın, hepinize iyi geceler uzaktan üzerini örttüklerim ;))))))))

Seviliyorsunuz ♥
Instagram: bbhikayeleri.

POLAR | Texting ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin