bazen gereklidir, maviliği hissetmelisin

46 10 0
                                    


Yastığımın yanındaki telefonumun alarm sesiyle uyandım. Yatağımda doğruldum. Tam karşımda duran boy aynasındaki yansımamla göz göze geldik o anda. Dağınık saçlarıma ve uyumaktan hafif şişmiş gözlerime baktım. Vücudumda gözlerimi gezdirdim ağır ağır.

Uzun süre kendimi inceledim. Garip hissettiğimi o an farkettim. O ayna, yıllardır orada duruyordu. Ama kendimi uzunca inceleme gereği duymamıştım hiç. Huzursuzca yüzümü buruşturdum. Göz altlarım yorgunluğumu ele veriyordu. Onlar da son zamanlarda yaşadığım koşuşturmacalara alışık değillerdi belli ki.

Yorgunluğum fiziksel değildi. Yorgunluk, içerlerde bir yerdeydi. Koşuştumacadan kastım da buydu. Kafamın içi sürekli doluydu. Sürekli ne yapmam gerektiğine kafa yormak zorunda kalıyordum. Uzun zamandır kendimi alıştırdığım düzenden farklıydı bu.

Kafamı hızla iki yana salladım. Altımdaki pijamayı hızlı bir hareketle çıkararak kısa bir duş için banyonun yolunu tuttum.

Kısa bir duş adı altında girdiğim banyodan yarım saat sonunda çıkabilmiştim anca. Neden bu kadar oyalandığımı bile anlamamıştım. Telefonumdan saati kontrol ettiğimde, derse yetişmek için biraz daha hızlı davranmam gerektiğini farkettim. Aklımı kurcalayan çok şey vardı. Garip davranıyordum. Ben sert sınırları olan birisiydim. Böyle davranmam bağışlanamazdı.

Dün gece bilgisayar başında gözlerim yorulmuş ve erkenden uyku bastırmıştı. Açıkçası gözlerim biraz hassastı. Bilgisayarı da açık unutmuştum. Yarışmayla ilgili açtığım tüm sekmeleri kapattım hızlı hızlı.

Saçlarım hala hafif nemliydi ama hava güneşli olduğundan bunu pek dert etmemiştim. Kendi kendine kururdu.

Okula doğru yola çıktığım sırada bir yandan da Baekhyun ile olan son konuşmamızı gözden geçiriyordum.

Kafamda çok fazla soru işareti vardı. Yarısı Baekhyun ile ilgili, yarısı kendimle ilgili. Tüm bunları yorgunluğuma veriyordum. Benim gibi birisi için günler şu sıralar fazla hareketli geçiyordu. Yine de bunlardan çok daha önemli şeyler vardı benim için şu anda. Benimle alakası olmayan şeylere kafa yormayacaktım. Amacım belli ve sabitti. Ben her zaman böyle biri olmuştum.

Yeol_Park: Günaydın

Gönder tuşuna bastığımda omzumda asılı duran kameramı kavramıştım istemsizce. Sırıttım. Ortaya çıkacak eserler için her şeyi feda etmeye hazırdım. Ve bu benim için çok kolaydı. Çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.


——


"Jongin?"

Yanımda oturan Jongin, gülümseyerek bana döndü. "Efendim?"

Dersin başlamasına yaklaşık üç dakika vardı. Bu üç dakikayı güzel değerlendirebilirsem eğer, yanıma zorla oturan Jongin'i oradan kaldırabilirdim.

Ciddiyetle bakışlarımı ona çevirdim. "İngilizce? Japonca? Rusça?"

Jongin bariz kafası karışmış bir şekilde gözlerini kırpıştırdığında sıkıntıyla iç çektim. "Yanıma oturmanı istemediğimi sana defalarca kez söyledim. Artık aynı dili konuşup konuşmadığımızdan şüphelenmeye başladım."

Jongin küçük bir kahkaha attı. "Çok tatlısın."

İğrendiğimi belli eden yüz ifademi gizleme gereği bile duymadım.

Jongin tekrar güldüğünde sabır sınırlarımın zorlanmaya başladığını hissettim. "Jongin son kez söylüyorum. Defol git yanımd—"

"Şş." Jongin ciddi bir ifadeyle önüne döndü. "Ders başladı. Sessiz ol." Sınıfa kucağında laptop ve bir yığın kağıtla giren uzun saçlı profesörü gördüğümde, Jongin'in boğazına sarılmamak için kendimi zor tutarak önüme döndüm.

Fukuzatsu | ChanBaekWhere stories live. Discover now