2.2

723 94 33
                                    

Genç adamın gençliği tükeniyor gibiydi. Son bir haftadır hissettiği tek şey yoğun acıydı. Hermione'nin ona bıraktığı son şey olan buruk gözleri ve parmağının kokusunun sindiği yüzüğü dışında Draco bir şeye tutunamıyordu. Bir türlü anlamıyordu. Nedensizce bırakıp gitmişti onu.

İnsan sebepsiz yere terk eder miydi sevdiğini..?

Draco gözleri kan çanağı içindeyken ayağa kalkmaya yeltendi. Yanında ondan bir an bile ayrılmayan Pansy vardı. Ona hiçbir şey anlatmıyordu. Anlatamazdı. Bir Malfoy'un muggle'a mı aşık oluşunu anlatsaydı, yoksa Malfoy'un acımasızca terk edilişini mi..? Oh, hiçbirini değil mi? Bende öyle düşünmüştüm.

Draco gözlerini kaşıyarak, Pansy'nin de yardımıyla ayağa kalktığında, bir bardak su içti. Ve hızla geri oturdu. Ortak salondaydı. Kimse yoktu. Bir Malfoy'u kim böyle görse şaşırırdı zaten. Hemde kim için? Bir muggle kızı..

"Kim için ha!" diye fısıldadı içki bardağına uzanmaya çalışırken. Pansy bardağı ondan önce aldı. "Saçmalama Draco, bu üçüncü bardağın. Yarın ders var. Profesör Snape'in dersinde uyumak istemezsin heralde?" Draco gözlerini devirdi ve yarı sarhoş konuştu. "Hıh, sen dersleri bu kadar takar mıydın ya.." Pansy Draco'ya ters bir bakış attı ve ayağa kalktı. "Hem söylesene bana, seni bu duruma düşüren şey ne?"

"Siz" dedi Draco belli belirsiz. "Sizin cinsiniz. Kızlar.." diyerek alaycı bir şekilde güldü. Pansy onu yaralayanın bir kız olduğunu düşünmemişti. Yine babasıyla Lucius ile kavgalıdırlar diyerek geçiştiriyordu. Aklına bir şey getirmemeye çalışıyordu. Draco'nun başkası için böyle olmasını hazmedemezdi.

"N-ne" dedi geri yalpalayarak. Aklına üşüşen düşünceleri dağıtmaya çalıştı bir süre. Olmuyordu. "Draco bana bak!" Pansy Draco'nun önünde diz çöktü. "Bana bak!" Draco sulanan gözlerini Pansy'ninkilere kaldırdı. Pansy onun gözlerine bakmadan önce kimseden iz taşımadıklarını umuyordu..

"S-sen, aşık mı oldun?" dedi Pansy titrek bir sesle. Alacağı cevaptan korksa da böyle yaşayamazdı. "Ne dememi istiyorsun?" dedi Draco aksine. Gözlerini silip içkisine uzandı. Bu sefer Pansy de içiyordu. "Demek aşık oldun ha?" dedi Pansy dolan gözlerini ve bulanıklaşan görüş açısını umursamadan.

"Evet, benim de bir kalbim var. Hiç belli olmasa da var." Draco Pansy'ye üzülecek durumda değildi. Belki Pansy ona arkadaşlıktan fazla bir şey duyuyordu ama Draco onu kardeşten öte göremezdi. "Annenler bizim hakkımızda evlilik planları yapsın, sen-" "Tanrı aşkına Draco!" Pansy ayağa kalktı ve içki şişesini de eline aldı. "Sana o kadar emek verdiğim halde öyle bir körsün ki-"

"Seni sevmiyor olabilirim.." dedi Draco. Pansy elindeki şişeyi yere düşürdü. Ve ağlayarak oradan çıktı. Hem koşuyor hemde ağlıyordu. Karanlık koridorlarda koşarken sesi her yerde yankılanıyordu.

Hızla koşarken çarptığı sert şeyle birlikte geri doğru sıçradı. Sanki bir şey onu fırlatmış gibiydi. Pansy oturduğu yerde ağlamaya devam ederken başında beliren çocuğu umursamıyordu. Yumuşak sesiyle konuşan çocuğu hemen tanımıştı genç kız. "İyi misin?" bu Ronald Weasley'di. Genç kızın o olduğundan şüphesi yokken Ronald aynı şeyi söyleyemezdi.

Karanlıktı ve tanıyamamıştı.

Ronald elini uzatıp Pansy'nin kalkmasına yardımcı olurken Pansy ne yapacağını düşünüyordu. Şuan hiçbir şey umrunda değildi. Yavaşça ona uzanan eli tuttu ve ürperdi. Ronald onu ayağa kaldırdığında bu delici siyah gözlerin sahibinin Pansy olduğunu anca anlamıştı.

Ama bir sorun vardı. Bu kızın gözlerindeki nefret ve intikam ateşi sönmüş, onun yerini buruk bir acı almıştı. "Sen ağlıyor musun" dedi Ronald Pansy'nin ona güvenip elini tutmasını fırsat bilerek. Pansy gözlerini sildi. Ve hıçkırdı.

"Evet, görmüyor musun şapşal" dedi sonra. Yalpalayarak yürüyordu. "Bu durumda nereye gideceksin?" Pansy onun arkasından yürüyen kızıl saçlı çocuğa döndü. Tuhaftı. O ve Weasly bu gece, burada dert ortaklarıydı. Ve bunu ikisi de bilmiyorlardı.

"Gel şu merdivenlere otur" dedi Ronald ve düşmek üzere olan kızı belinden kavradı. Pansy de istemsizce Ronald'ın elini kavramıştı. Genç adam tebessüm etti ve onu merdivenlere oturtup yavaşça yanına çöktü. Neden şuan bir Slyhterin'li ile burada oturuyordu o da bilmiyordu. Ama burada kalmalıydı hissediyordu.

"Neden gitmiyorsun, gitsene"

"Seni kimin ağlattığını bilmek istiyorum" dedi Ronald bir cesaretle devrin en korkunç kızına. "Ben söylemek istemiyorum ama" genç kızın da hoşuna gidiyordu bu konuşma ama belli etmiyordu.

Pansy sinirle cübbesini çıkardı ve Ronald'ın arkasına attı. "Bazen her şey boşunaymış gibi geliyor" dedi ilk defa Ronald ile konuşarak. "Her şey boşuna değil mi zaten?" dedi Ronald. Pansy gözlerini, ay ışığıyla aydınlanan çilli yüze kaldırdı. Şuan tek düşünüğü Ronald'dı. Ne Draco umrundaydı ne de kendini harap ettiği kız..

"Gerçekten iyi moral oldun" dedi Pansy gülerek. Ronald onu güldürdüğü için mutluydu. "Seni güldürdüğüme göre o kadar da önemli bir sıkıntın yokmuş"

"Sen mi güldürdün beni" dedi Pansy hazırcevap. Ve hemen ne diyeceğini bekledi. Ronald gülümsedi. Ve gözlerini Pansy'ye çekti. "Acı çekiyorsun, bunun farkındayım." Pansy de aynı cesaretle Ronald'a döndü ve gözlerine baktı. Kara deliği andıran gözleri bir anlığına huzurlu bir yer olmuş gibiydi.

"Sen çekmiyor musun?" birbirlerine fazlaca yakın olan iki genç mesafenin ya farkında değildiler, ya da umursamıyordular. Sonunun nereye gideceğini bilemezlerken Pansy elini yavaşça Ronald'ın beyaz tenine kaldırdı. Belli belirsiz, elini yanağına yerleştirirken Ronald onun büyüsüne kapılmıştı.

İkisi de tek kelime edemezlerken gece onları tesiri altına almıştı. Genç kız gözlerini kapatıp dudaklarını Ronald'ınkilere yaklaştırdı. Ronald da aynı şekilde ona yaklaşıyordu.

Ay ışığının altında sessiz sedasız öpüşen bu gençleri kimse görmemişti..

Heeerkese, merhaba.

Dün gece bölümü yayımlayacakken uyuyakalmışım xsjhsdjdj.

Neysee

Hadi iyi okumalar.

Sizi seviyorum!

Esen kalın. 💕

(l'm) THE FALLOUTWhere stories live. Discover now