V

58 12 20
                                    

''Hoş buldum Mavi.'' dedi Alin titreyen sesiyle. Gözlerindeki yaşı sildi ve Mavi'ye sarıldı olanca gücüyle. 

''Teşekkür ederim. Binlerce kez teşekkür ederim. Bana hayır demedin, çok kötüyüm Mavi çok kötüyüm, artık dayanamıyorum!''

''İyi misin, ne oldu?'' diyebildi sadece. İyi olmadığı her halinden belliydi ama sordu işte. Alin yalnızca bir beden gibi, sanki orada değilmiş de oradaymış gibi duruyordu karşısında. Bir eliyle Alin'in elinden tutup diğer elini onun omzuna koydu.

''İçeri gel hadi.''

Salona geçtiler. Alin çantasını kanepeye koyup oturdu.

''Kahve koymuştum, getireyim. Sen de biraz sakinleş lütfen. Biliyorsun hallederiz sorun her ne ise.'' dedi Mavi. Gerçekten halledebilirler miydi bilmiyordu ama Alin'in bu hali karşısında söyleyecek daha mantıklı bir şey bulamamıştı. Mutfağa gitti, raftan aldığı kupalara makineden kahve doldurdu. Geri dönmeden önce kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı, sakinleşemedi tabi ki, bunca yıl sonra Alin'i karşısında görmek hatta onu salonundaki kanepede otururken görmek karşısında çok da sakin olabileceği bir durum değildi. Geri döndüğünde vücudunun titrediğini salon kapısından görebiliyordu. Gözlerini masaya kilitlemiş öylece oturuyordu Alin.

''Anlat bakalım şu sadece benim anlayabileceğim mesele neymiş?''

''Mavi, be-ben çok korkuyorum. İki gün önce posta kutusunu kontrol edeyim dedim işte fatura falan gelmiş mi diye. Bu mektubu buldum.'' Gözleri, önünde annesinin cesedi yatıyormuş da onu izliyormuş gibi bakıyordu Mavi'ye. 

''Çok korkuyorum Mavi. Yine başa dönmekten çok korkuyorum'' dedi mektubu Mavi'ye uzatırken. Mavi katlanmış defter yaprağını açtı ve okumaya başladı.

'Hiç istemediğin bir işte çalışmak mı? Sen buna katlanamazsın Meleğim. Hele hiç sevmediğin bir adamla her cumartesi o lanet bankta saatlerce nasıl oturuyorsun bilmiyorum. Seni özlüyorum, son bir kaç yıldır seni çok özlüyorum. Sana sarılmayı, ellerini tutmayı. Ah.. o güzel gözlerinle bana bakmanı ne çok özlüyorum Meleğim bir bilsen. Söylesene o çocukta bana ait ne buluyorsun? Biliyorum ona bakarken beni hayal ettiğini, geceleri yatağına yatıp ışığı kapatmadan geçirdiğin o son beş dakika boyunca beni düşündüğünü, ağladığını.. Hepsini biliyorum. Ağlama artık, kıyamam ki ben sana.. Ağlama sen, Ekimin yirmi sekizindeki gibi ol hep. Sahi o partide ne kadar da güzeldin. Kırmızı elbisen.. Ah, beni benden aldı... Unutamıyorum Meleğim. O evde benimle yaşadığın eşi benzeri olmayan o geceleri unutma ve artık ne olursun şu mektuplarıma bir cevap ver. Karşına çıkıp seni korkutmak istemiyorum. Sen istemediğin sürece de karşına çıkmayacağıma söz verdim defalarca. Ne olur artık bana bir şeyler yaz. Seni çok ama çooook seviyorum benim biricik Meleğim. 

                                                                                                 Afan'

''Ölmemiş Mavi ölmemiş işte.'' dedi Alin. Hıçkırıklar boğazına takılırken. ''Geberip gitmemiş işte o canavar! Takip ediyormuş beni hala baksana. Onca sene ya onca sene! Hastalıklı pislik, nasıl bir herif bu Allahım! Mavi ben ne yapacağım çok korkuyorum, ya karşıma çıkarsa? Baksana şimdiki evi de öğrenmiş ya bu adam uyurken beni izliyormuş Mavi! Tam hayatımı yoluna koydum derken bunca sene sonra.. Of! Ben şimdi na-nasıl ne yapacağım? Bilmiyorum ne olur bir şey söyle bana yardım et ne olur!''

Zangır zangır titriyordu bunları söylerken. Korkusu sanki vücut bulmuş salonda bir o yana bir bu yana geziniyordu. Ne söyleyeceğini şaşırdı Mavi.

''Nasıl olur ya? Biz seninle eski mahallenden geçerken almadık mı kızım bunun ölüm haberini? Annen de sonradan yasa gitmişti hani? Ölmemiş mi yani?''

''Ölmemiş işte ölmemiş!'' dedi Alin masadan aldığı peçeteyle burnunu silerken.

  Afan, Alin'in anne tarafından uzaktan akrabası. Almanya'dan kesin dönüş yapıp memlekete yerleştikten bir hafta sonra Alin'in 14. yaş günüydü. Annesi evde hazırlık yapıyordu, Afan'a da hoş geldin demiş olayım diye doğum gününe davet etmişti. Alin Afan'ı pek tanımıyordu tabi o zamanlar. Bayramdan bayrama ülkeye memlekete gelirler aile ziyaretleri, el öpmelerden sonra da Almanya'ya geri dönerlerdi. Afan o zamanlar 26 yaşındaydı. O doğum gününden sonra da birkaç defa yemeğe gelmişti Alinlere. Aynı yıl ağustos ayında Afan nasıl olduysa Alin'in okulunun düzenlediği yaz kampına görevli olarak katılmıştı. Sekiz gün sürecek olan yaz kampının ikinci gününde güya Alin'in annesini arayıp hocadan veli izni istetmiş, Alin'i kamptan almıştı. Alini, Afan abisine(!) nereye gittiklerini sormuş, Afan da ona kampın etkinlik listesini incelediğini, sıkıcı bulduğunu, o yüzden ona sürpriz yapıp farklı bir yer ayarladığını söylemişti. Daha eğlenceli farklı bir yer... Afan'ın mektupta bahsettiği 'o ev'... Kamp alanına bir saat kırk beş dakikalık mesafedeki kasabada bahçeli bir ev. 

Afan'ın Alin'e süprizi işte o evde tam altı gün sürecekti..



MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin