Bölüm 21

34 1 0
                                    

Yaz sonunda Bülent, ağır bir hastalık geçirdi.
Konakta çocuklardan biri hastalandığı vakit, onu evvelâ bir müddetKaramusallı sütnine tedavi eder ve ancak hastalık ehemmiyetli bir şekil aldığızaman doktora başvurulurdu.
Bunun iki sebebi vardı: Çocuklar, doktordan korkarlar, konağa gelen misafirdoktorlardan bile bucak bucak kaçarlardı. İkinci sebep: Karamusallı sütnineninçocuk hastalıklarını doktorlardan daha iyi anlamasaydı. Büyük hanımın fikrince,doktorlar büyük insanları bazen muvaffakiyetle tedavi ederlerdi. Fakat, ilâçlarımdaima büyük insanlara göre tertip ettiklerinden onlar çocuklara ağır gelir vebiçareleri hiç yoktan ölüm tehlikesine bile atarlardı. Bülent'in bu son hastalığışiddetli bir ishal ile başlamıştı. Karamusallı sütnine, üç gün Hindistancevizi yağı,anason ve kızılcık şurubu ile hastalığın önüne geçmeye çalıştı. Ancak, üçüncügece sabaha karşı çocuktan kan gelmeye başlayınca hepsinin eli, ayağı şaşırdı.Ortalığın ağarmasını zor bekleyerek bir doktor getirdiler. Bunu daha başkadoktorlar takibetti.
Hastalık, iki haftadan ziyade sürdü. Çocuk, bazen iyileşir gibi oluyor; sükûnile uyumaya, uyandığı zaman küçülmüş ve sararmış yüzüyle etrafındakileregülücükler yapmaya başlıyor; seviniyorlar, evliyalara mumlar gönderiyorlar.
Çok geçmeden ve sebebi bir türlü anlaşılmadan ateş ve sancılar tekrarbaşlıyor, yavrucak, kendini kaybediyordu. Bu ilk hafta içinde Bülent, birkaç defaöldü, yeniden dirildi.
Konak, geceleri uyumamıştı. Büyük hanım sabaha kadar nöbet bekliyor,çocuğun annesi teyzelerini odalarında biraz uyumaya göndermek için akla karayıseçiyordu.
Hastalığın ilk zamanlarında Nadide Hanım, Gülsüm'ü odaya bilesokmuyordu, içinde ona karşı garip hisler vardı. Hastalığın ilk sebebianlaşılmamıştı. Acaba bu kız, çocuğa zararlı bir şey mi yedirmişti?
Yoksa kardeşinden ayırdıkları için, ah etmişti de, yavrucak onu mu çekiyordu?Sonra, bu, ne anlaşılmaz işti yarabbi? Yabanın yangın yerlerinde yatan aç, çıplakçocukların yanağından kan damlıyor, üstüne titremlen, gözlerinin içine bakılankibar çocukları; hiç sebepsiz sararıp soluyorlardı. Fena yemekten desek değil.Meselâ şu aç gözlü Gülsüm, çöpü küfü yediği halde karnı bile ağrımıyor. İyibakılmamadan desek, o da değil. Gene meselâ, Gülsüm serserisi zaman oluyorki, gömleğini yıkayıp ıslak ıslak arkasına giydiği halde, bir kere öksürüpaksırmıyor. Hâsılı, bu Allahın işleri anlaşılmaz bir şeyler vesselâm!
Kendine bile açıkça itiraf etmemekle beraber, Büyük Hanım, Gülsüm'ünsıhhatini kıskanıyor, çocuklardan biri hastalandığı zaman âdeta kıza garezoluyordu. 
Üçüncü hafta içinde hastalık geçti. Fakat çocuk, altı ay düzelemedi.
Biçarenin bağırsakları iyiden iyiye bozulmuştu. Doktorlar, ona en hafifgıdaları hazmettirmenin çaresini bulamıyorlardı. Çocuk, yaşayacak mı, ölecekmi? Bunu anlamak bir türlü mümkün olmuyor ve bu hal, hanımların sinirlerinibozuyordu. 
Didinmek, ağlamak, müteessir olmak kabiliyetleri zamanla aşınmıştı. Bazenher şeyi unutarak gülüyorlar, konuşuyorlar, şarkı söylüyorlar, fakat hastaakıllarına gelince, birdenbire yürekleri yanıyor, birbirlerinden fena haldeutanıyorlardı.
Dürdane Hanım, yeni yaptırılmış şık bir elbise ile ortaya çıktığı zaman :
— Bu zamanda giyim kuşamı kim düşünür ama, ne yaparsın, ele güne karşırezil mi olalım? diyor.
Seniye şarkı söylerken yakalandığı vakit gözleri dolarak :
— Of!.. İçimin acısından ne haltedeceğimi kendim de bilmiyorum, diyordu. 
Büyük hanım, bazen keyifli ve neşeli zamanlarında damatlarına yaklaşır:
— Zoraki gülüyorum vallahi, yoksa içim kan ağlıyor. Kızlarım, ne olsa taze,cahil çocuklar... Onların yanında yalandan gülüp söylemezsem olmaz, derdi.
Nihayet, zaman zaman çocukta görülen geçici iyilik alâmetleri üzerinekonakta sevinç bayramları yapılmaya başlandı.
Nadide Hanım :
— Çocuklar, elhamdülillâh Bülent kurtuldu artık... yüzde bir tehlike kalmadı.Bu gece mışıl mışıl uyudu, iki defa süt içti. Sabahleyin bana gülümsedi. Zatendoktor da artık korku kalmadı, diye yemin ediyor. Haydi, siz de bir arabaya binipsinemaya gidin, diyordu.
Bundan başka konakta zaman zaman aktüalite vakalar çıkıyor, bunların tazeheyecanları eski hastalığın yıpranmış üzüntülerini büsbütün hafifletiyordu.Böylece hastanın odası yavaş yavaş tenhalaştı ve çocuk, beş ay hementamamiyle Gülsüm'ün eline bırakıldı. Kız, tavan arasındaki yorganını aşağıindirmişti.
Geceleri çocuğun salıncağı yanında bir erkân minderinin üstünde geçiriyordu.Hastanın uykusu da bozuktu. İkide birde büyük adam iniltileriyle uyanıyor.Gülsüm, onu sallayarak susturamazsa, dizlerinin üstüne, kucağına alıyor, odadauyuyan varsa uyandırmamak için yavaş sesle ninni, bazen bitip tükenmez sözlersöylüyordu. Altıncı ayın sonunda Bülent iyi olup ayağa kalktı.
Fakat, bu uzun hastalık gecelerinde Gülsüm'ün kalbinden esrarengiz bir şeygeçmişti. 
Kız, şimdi Bülent'i seviyordu. Belki hatta İsmail'den de fazla.
Bu mucizenin sebebi ne idi? Hemen yan ölmüş bir halde kendisine bırakılançocuğun, kucağında yeniden dirildiğini gördüğü için mi? Onu yalnız bularakacıdığı için mi? 
Sebep ne olursa olsun, Karamusallı sütninenin dediği çıkmış, kızın İsmail'eolan muhabbeti hile ile çalınarak Bülent'e verilmişti. Gülsüm, tavuk yumurtasıüstünde kuluçkaya yatırılmış bir alık hindi gibi çocuğu benimsiyor, bir dakikagözünü üstünden ayırmıyordu. 
Büyük hanım, artık Bülent'i gönül rahatlığı ile Gülsüm'e emniyet edebilirdi.

Kızılcık DallarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin