♰1♰

188 12 19
                                    

Farklı olanlar dışlanır, dışlanır ama dışlananların hepsi farklı değildir.

Ölüm

Hayatı boyunca hep dışlananlardan biri oldu. Tabii bu onun için hiçbir şey ifade etmiyordu, arkadaşlara ihtiyacı yoktu. Neticede asla yalnız olamazdı o.

Ben vardım, tek arkadaşıydım. Her şeyi birlikte yapardık. Ama bir sorun vardı, beni ondan başka kimse göremezdi.

Başta bir hayali arkadaş olarak değerlendirildim, bu konu üzerine çok dalga geçildi. Ancak Peter benim gerçek olduğunama inanıyordu, tüm kalbiyle.

Kimse bu durumu umursamadı, istediği de buydu. O yalnızken mutluydu, daha doğrusu mutlu olduğunu sanıyordu.

İlkokulda Ned isimli bir çocuk ile tanıştı, o da dışlanıyordu ve.. onun gibiydi (?). Birbirlerinin arkadaşı olmak istediler, oldular da. Ve işte o zaman anladı, Peter yalnızken kesinlikle mutlu değildi.

Ned onu iyi-kötü, güzel-çirkin her şeyiyle kabul eden tek kişi oldu. Sevgi denen şu garip kavramı da onun sayesinde öğrendi.

Ailesi, Ned onun ailesinde göremediği o güzel şeyleri gösterdi ona. Hatta ailesi oldu.

Ailesini sevmiyor değildi, sadece yeterince ilgi ve sevgi göremedi. Babası ona notlarının, ödevlerinin vs. sonuçlarına göre davranıyordu.

Babası onu yalnızca egosu için kullanıyordu. Ve bu cidden sinir bozucu olmalıydı. Peter onu tatmin edemiyordu. Sanırım onun Peter'dan nefret etmesinin yegane sebebi de buydu.

Hayatına asla berbat diyemezdi, insanların hayallerini süsleyen şu deniz kenarındaki havuzlu villalardan birinde yaşıyordu.

Zengindiler, ne isterlerse yapabiliyorlardı. Kulağa harika geliyor, değil mi? Hayır, harika falan değil.

Şu saçma ve süslü hayatı yaşamaktansa sefil ama mutlu bir hayat yaşamayı yeğelerdi o. Şimdi diyeceksiniz, ne de şımarık bir velet bu böyle.

Peter şımarık değil, asla da olmadı. O, sevgiye muhtaç olan ama sevgi dışında da her şeye sahip bir çocuktu yalnızca.

Peter'ın sorunları vardı. Bunu onunla az buçuk ilgilenen herkes fark edebilirdi. Tabii ailesi bunu yapamayacak kadar acizlerdi (!).

Düşünceleri, hareketleri ve ruh hali onu ele veriyordu. Eh, rehberlik öğretmeni de bunu fark etmiş olacaktı ki bir gün onu yanına çağırmıştı.

İlk birkaç konuşmada tek kelime etmedi. Sonuncusunda ise Peter utana sıkıla durumu anlattı ve ailesine söylememesi için de kadına yalvardı. Tabii nafile, kadın ailesine haberi salmıştı bile çoktan.

Peter korkuyordu, babasının ondan nefret etmesinden. Korkmakta da haklıydı. Babası için o eşyadan öte bir şey değildi.

Annesine lafım yok, onun için çok uğraştı. Yani uğraşmaya çalıştı en azından.

Haberi duydukları gibi bir çok psikologdan randevu almışlardı. Babası bu durumdan hiç hoşnut değildi.

Zorla yapılan psikolog seansları, her seferine onun psikiyatrik bir tedaviye ihtiyacı olduğunu söylemişti. Çocuk şizofrendi. Ve ne yazık ki tek sorunu da bu değildi...

Annesi yıkılmıştı, onunla ilgilenemediği için kendini çok hırpaladı. Ama babası... Bunu öğrendiği günden bu yana oğlunun yüzüne adam akıllı bir kere bile bakmadı.

Klinikler artık 2. evi konumuna geldi. Pek çok ilaç, tedavi.. hiçbirinin hiçbir faydasını göremedi. Hatta durumu daha da kötüleşti.

Ve bir gece, babası dediğimiz şu canavar onu bir akıl hastanesine kapattırdı. (Hikayemiz de burada başlıyor) Ve hala daha orada kalmakta.

Bir gün oradan çıkacak,kurtulacak. Biliyorum. Ama umarım bu ruhunu bana teslim etmeden önce olur. Lütfen, lütfen bu böyle olsun...

。。。

kitabı Ölüm'ün ağzından yazmaya devam etmeyeceğim, sadece Peter'ın geçmişini bilin istedim. Yani çok isterseniz bu şekilde de yazabilirim tabii. Neyse hadi okuyun yaw.

Schizophreniac - Peter Parker [AU]Where stories live. Discover now