II

472 155 561
                                    

   Öfkeden gözü dönmüştü, hem de fena bir şekilde. Neredeyse sekiz yıldır çalıştığı şirketin sonunun bu şekilde olacağı aklının ucundan bile geçmezdi. Gece ya da gündüz demeden gün boyu çalışıyordu. Çocukluğundan beri gelmek istediği yerdeydi ve şimdi ise tahtından iniyordu. Pek de yavaş bir iniş değildi bu, tökezleyip sertçe yere düşeceğini biliyordu. Bunun nedeni ise çalıştığı şirketin alım - satım işlerinin sorumlusunun kendisi olmasıydı. Çocukken hep bir şirkette büyük bir rol oynamanın hayalini kurmuştu fakat rolünün büyük olmasının da getirdiği sorumlulukla birlikte şirket iflas ettiğinde baş şüphelilerden biri olma, hatta kendisine dava açılma olasılığının da artacağını düşünmemişti. Zaten o, hayatı boyunca kötü şeylere hiç ihtimal vermezdi. İyi şeylerin hayalini kurar, dişini tırnağına takıp çalışır ve daima elde ederdi. Çünkü tek isteği her zaman kızının mutlu olmasıydı. Kızı üzülürse kendi de üzülürdü fakat kendisi üzüldüğünde kızının da üzüleceğini hiç hesaba katmamıştı.

***

   Sahilde saatlerce güneşin altında durup mükemmel bir kumdan kale yapan küçük bir kız çocuğunun denizden gelen bir dalgayla kumdan kalesinin yıkıldığı andaki haykırışlarını içinde yaşatıyor gibiydi Grace. Fakat onun kumdan kalesi, kaleye vuran dalga ve haykırışları çok daha büyüktü. Kocasının eve geldiği anda yüzünde gördüğü tebessüm onu daha da çıldırtmıştı. Yine de bunun için onu suçlayamazdı çünkü zaten olanları kocası eve geldiğinde onunla sakin sakin konuşmak için kocasına hiçbir şey anlatmamıştı.

    Kızını mutfakta bırakırken kocasını kolundan tutup yatak odasına götürdü ve kapıyı kilitledi. Kulağını kapıya dayayıp kızı onları mı dinliyor, yoksa mutfakta mı diye kontrol etti. Kulağına herhangi bir ses gelmeyince kocasına döndü ve "Tatlım, birazdan duyacakların başta bende yarattığı gibi sende de bir sinir krizi etkisi yaratabilir ya da sağlıklı düşünememene yol açabilir fakat ne senden tek bir isteğim olacak: ne söylersem söyleyeyim  dediklerim karşısında sakinliğini koruman. Bunu ne kadar başarabilirsin bilmiyorum ama ne kadar uzun süre sakin kalabilirsen  bu benim işimi o kadar kolaylaştırır ve olanları tane tane anlatabilirim. Şimdi, hazır mısın?" dedi sessizce.

   Karısının birazdan anlatacakları adamın pek de umurunda değildi ki Grace'in aldığı cevap "Keşke önce akşam yemeği yeseydik, Clara mutfakta tek başına." idi. Grace bunun üzerine derin bir nefes aldı ve  "Akşam yemeği falan yok, Henry. Belki de bir daha olmayacak. Çünkü... çalıştığım şirket... iflas ediyor." diye konuya girdi. Kocası, dediklerine anlam veremediğini belli eden bir yüz ifadesi takınmıştı. "Tatlım, eğer şaka yapıyorsan hiç sırası değil çünkü ben gerçekten açım. Bugün iş yerimde hiçbir şey yemedim ve eğer doğruları söylüyorsan bile karnımdaki gurultudan dolayı ne demek istediğini zerre anlamıyorum, inan bana." diye karşılık verdi kocası. Bu, Grace için bardağı taşıran son damla olmuştu. "Henry Liam Wayne!" diye bağırdı, elleri titriyordu. Ardından sesini alçalttı, "Yüzümde ne görüyorsun? Yıllarca kızına daha iyi bir hayat sunabilmek için gece gündüz çalışan bir kadının senin karşına geçip şirketinin battığı ve iflas ettiği hakkında şaka yapabilecek durumda olduğunu gösteren ya da içinde bulunduğumuz durumu senin açlığını giderdikten, karnını pizzayla doyurduktan - güya beni daha iyi anlayacağın için - sonra anlatacağımı belirten bir yüz ifadesi mi? Üzgünüm ama tavsiyene uymayacağım, zaten açlığın zerre umurumda değil, sen sadece bugün beni sinirlendirmemeye bak." Grace, sözünü bitirdiğinde Henry'nin korku dolu gözlerle ona baktığını fark etti, belki de biraz hayranlıkla. Belli ki silkelenip kendine gelmişti.

"Tamam, sakin ol. Şirket iflas etse bile bunun ucunun sana dokunacağını sanmıyorum, en fazla başka bir şirketle anlaşıp onlarla çalışmaya başlarsın." Hayır, bir insanı nasıl teselli edeceğini bilmiyorsun bile, diye düşündü Grace kocasını dinlerken.

Kafamın İçindeki ŞeytanlarKde žijí příběhy. Začni objevovat