'4'

2.4K 207 64
                                    

Bölüm 4 | Kim Namjoon ve Park Jimin'in anlaşması 

Namjoon'un bıraktığı dosyaları öylesine incelerken kendi dosyasını görmeyi beklemiyordu.

Jimin kitap okumayı severdi. Kurgu bile olsa başka hayatları okumayı, duyguları açık açık gözlemlemeyi severdi. Sürekli oda değiştiren bir yaşamı olduğu için kitaplar alıp, kendine yük çıkaramazdı. Bu yüzden kitap dükkanlarına gider, birkaç sayfa okur ve dönerdi. Bunu yaparken birkaç dükkân gezerdi, diğer türlü çok şüpheli duruyordu.

Jimin kitaplarda yaşayamadığı mutluluğu gözlemlerdi ve kendisi yaşamış kadar mutlu olurdu. Tarihe yazılmış aşk romanlarını okur, o aşkın getirdiği bir parça mutluluk kırıntısını kendine alırdı. Üzüntüsünü de paylaşırdı Jimin kitapların. Nefesi sıkışırdı kötü bir şey okuduğunda, günü kötü geçerdi. Onu teselli edebilecek tek şey, okuduğu kitapların mutlu sonla bittiğini bilmesiydi.

Şimdi kendi hayatı bir dükkânda satılan bir kitapmışçasına önüne duruyor, 'beni oku' diyordu. Jimin sonunu bilmediği kitapları okumazdı ki, kötü sonla karşılaşmak zaten pek de güzel geçmeyen hayatını biraz daha aşağı çekiyordu.

Çekinerek eline aldığı dosyayı açmadan önce kararını sorguladı. Bir yanı oku, diğer yanı okuma diyordu. Jimin, 'Zaten yaşadım, bir daha neden okuyarak kendime acı çektireyim?' Diye düşünse de, Namjoon'un ne kadarını bildiğini görmek istiyordu. Merak duygusu, mantığının önüne geçtiğinde ilk sayfayı açtı.

Okuduğu her satırda gittikçe kötü hissediyor, gözleri doluyordu. Elinin tersiyle yaşla dolu olan gözlerini sildi sürekli. Hayatı yaşamak ve okumak farklıydı. Bunu kendi hayatını başkasının kaleminden okuyunca anlayabildi. Başına gelen her felaketi, ardı ardına okuyunca anladı neler çektiğini. Yaşadığı felaketlerin üstüne yeterince düşmediğini fark etti Jimin.

Dosyayı hızlıca taradıktan sonra dosyayı kapattı, sehpaya yukarıdan bırakarak koydu. Hayatındaki tüm zorluklar omuzlarından bastırıyordu, dayanamadı, koltuğa attı kendini. Dudakları düzleşmiş, gözleri acı dolmuştu. Omuzları çöküktü çocuğun. Gözleri daha demin okuduğu dosyanın üstündeydi. Zihninde hyungunun cümlesi yankılandı,

"Demek ki bildiğim bir şey var değil mi?"

Demek ki bildiği şey, Jimin'in tüm hayatıydı. Jimin, Namjoon'un o cümleyi ne kadar sıradan bir şekilde söylediğine istemsizce güldü. Acı dolu bir gülümsemeydi.

"Jimin?"

Namjoon'un sesi duyulduğunda, bakışlarını ona çevirdi. Elinde telefonu ve bir çakmak vardı. Gözleri merakla doluydu, Namjoon, Jimin'in duruşundan bile bir sorun olduğunu anladığında çocuğa sordu, "Her şey yolunda mı?" Jimin'in gülümsemesi hâlâ sönmemişti. "Bir kitap okudum hyung," dedi ve bakışlarını dosyaya çevirdi, "Başrolü bendim." Namjoon'un gözleri Jimin'in baktığı yere gitti, gözleri tanıdık dosyayı bulduğunda, "Siktir." Diye mırıldandı. "Karakter çok şanssız olmalı, bir gün bile yüzü gülmemiş." Dedi Jimin. "Jimin." Dedi Namjoon ama çocuk onu dinlemeden ayağa kalktı, "Hayır," dedi, "Bu kitabın sonu kötü bitecek," dolu gözlerini hyunguna çevirdi ve kaşlarını çattı. "Hyung ben kötü sonla biten bir kitap okuyamam." Diye fısıldadı. "Jimin," dedi Namjoon, "Bu seninle ilgili değil," diyerek açıklamaya çalıştı, "Gözden bir şey kaçırmamak için," diye devam ettiğinde Jimin gülmüş elini saçlarından geçirmişti, "Öyle mi?" dedi. Sesindeki alaycılığı çok kolay bir şekilde sezmişti Namjoon. "O zaman neden görmemem gereken bir şeymiş gibi endişeyle bakıyorsun bana?" dedi Jimin, "Neden daha önce söylemedin beni araştıracağını? Neden bana sormadın?" Namjoon, "Küçüğüm," dedi ve sinirle ayaklanmış olan çocuğun yanına yaklaştı, "Yaşadığın hayat yeterince zor değil mi?" Jimin yutkundu, kelimeler boğazına dizildi. "Elbette sana da soracaktım," dedi büyük olan, "Ama şimdi olmamalıydı. Bu kadar çabuk öğrenmemeliydin." Jimin yanına yaklaşan adamı daha rahat görebilmek için başın kaldırdı, "Ne zaman oluşturuldu dosya?" dedi, gözlerindeki ateş açıkça görülüyordu. "Adını söylediğin ilk andan itibaren." Dedi Namjoon. Jimin sinirle ayağını yere vurdu ve Namjoon'dan birkaç uzaklaştı, "Bunun için beni suçlayamazsın." Dedi sakince büyük olan. "Polis olarak o kadar görüp geçirdikten sonra tanımadığım birinin hikâyesine nasıl güvenebilirim?" Jimin, büyük olana hak verse de bunu belli etmedi. "Peki, ben?" diye sordu Jimin, "Peki ben nasıl güveneceğim sana?" Namjoon Jimin'in sinirlerinin bozulduğunu anlamıştı, alttan almaya karar verdi. "Seni meslektaşlarımdan kurtardım Jimin." Dediğinde Jimin, "Bak! Meslektaşlarına ihanet ettin! Onları kandırdın! Nasıl sana güveneyim? Ben bir yabancıyım!?" Diye bağırdı. Namjoon sehpadaki dosyayı aldı, "Hayır, bir yabancı değilsin." Dedi. Jimin, büyüğün bu çok bilmiş tavrına sinirlendi, öyle ki yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Jimin, sakin ol." Namjoon yaklaşan sinir krizini hissetti ve "Jimin, onca yılın getirdiği bir hissiyatla yardım ettim sana." Dedi. "Eğer adını söyleseydin, şüpheli davranmasaydın, belki bugün burada olmazdık." Namjoon tane tane açıklamaya çalıştı. Küçük olan dizlerinin onu tutmadığını hissetti ve koltuğa çöktü ve elini saçından geçirdi. "Ne yapacağım ben?" diye sayıklamaya başladı küçük olan. Namjoon, desteğe ihtiyacı olan Jimin'in yanına oturdu ve sırtını sıvazladı. "Ne yapacağım ben?! Kimsem yok! Param yok! Artık işim yok! Tek başıma nasıl ayakta duracağım?" Jimin konuştuğunda Namjoon o zaman fark etmişti Jimin'in ağlamaya başladığını. "Üzülme Jimin-ah. Ben sana sahip çıkarım." Jimin duyduklarıyla duraksadı ve Namjoon'a baktı. Büyüğün gayet ciddi olduğunu görünce dolu gözleriyle kahkaha atmaya başladı. Namjoon bu durumu yadırgamadı, Jimin'in çöküşte olduğunu biliyordu. Jimin gülerken ellerini birbirine çarparak alkış yapıyor, başını inanmazcasına iki yana salladı. "Neden?" dedikten sonra küçüğün gülüşü tehlikeli bir şekilde soldu. "Sokaktaki herkesi sahipleniyor musun?" Namjoon kendine yönetilen soruya karşı çıkmaya hazırken Jimin devam etti. "Ben cevaplayayım hayır. Sen iyilik meleği değilsin! Bana yardım etmek zorunda değilsin." Namjoon sakinliğini koruyordu. "Benim sana bedava yer, sıcak yemekler ayarlamamın neresi kötü? Tamam belki herkese yapmazdım- tamam! Kimseye yapmazdım ama sana yapmak istedim. Böyle her şeyi sorgulayacak mısın?" Namjoon sakindi ama Jimin'in bu ruh halini atlatmasını istiyordu. "Bana, acıma." Jimin'in yumru oturan boğazından iki kelime geçti. Bana acıma. "Bana acımanı istemiyorum! Bana bedava yer, sıcak yemekler verme! Bana acıma!" Namjoon'un dudakları farkındalıkla aralandı. Jimin dile getirene kadar ona acıdığını fark etmemişti. Belli etmedi. Jimin'in kendisini kötü hissetmesini istemiyordu. Namjoon "Sana acımıyorum." Dediğinde çocuğun yüzündeki tehlikeli ifadeyi gördüğünde beklemeden devam etti, "Anlaşma yapalım." Ardından büyük olan ayağı kalktı, Jimin kaşlarını çatarak büyük olanı izledi. "Ne anlaşması?" Namjoon cevap vermeden çalışma odasından beyaz bir kâğıt ile tükenmez kalem alıp geri döndü. Kalemi de kâğıdı da sehpaya koydu. "Bu evde kalmanın bedellerini ödeyeceksin." Namjoon sırıtarak konuştu. Jimin duyduklarıyla duraksadı. Kafasında tarttı ve ölçtü. Jimin'in, Namjoon ile anlaşma yapması demek Namjoon'un Jimin üzerinden hayır işi yapmaması demekti. "Tamam, yapalım." Dedi ve gülümsedi, işine gelirdi. Namjoon mavi tükenmez eline aldı ve savsak yazısıyla kâğıdı doldurmaya başladı.

Armi e Vino // nammin (düzenleniyor)Where stories live. Discover now