Bölüm 1

5.2K 321 232
                                    

Herkese merhaba!Bu kitabı kim okuyacak hiç bilmiyorum ama yine de çok sevdiğim için çevirmeğe karar verdim.Umarım çevirimi beğenirsiniz.İyi okumalar!


Meşe çerçeveli kapıya üç kere tıklatdıktan sonra Lord Ciel Phantomhive'ın büyük çalışma odasından çabuk bir "içeri gir" yanıtı geldi.

Uşak, cilalı pirinçten kapı tokmağını çevirdi ve tanıdık bir kendine güven havasıyla efendisinin çalışma masasına yaklaştı. Kont ona baktığında, yüzündeki genellikle takındığı soğukkanlı ifadeyi güçlükle kaldırmıştı. Akşam yemeği öncesi atıştırmalık niyetine hazırladığı küçük tatlıyı sunarken yüzünde hoş bir gülümseme belirdi.

"Sizin için mısır unundan böğürtlenli kek hazırladım, Lordum." Sebastian porselen tabağı genç efendisinin önüne koyarak dedi.

"Sebastian,"diye başladı Ciel. Uşak hemen efendisinin sesindeki kınayıcı tonu fark etti.

"Bu tatlıyı zaten bu hafta  üç kere yemedim mi?" diye sordu ama kızgın sözlerindeki karşıtlığa rağmek tatlı pastayı katır-kutur yemeye başlamıştı.

"Evet,korkarım haklısınız.Bu sefer erzak tedarükünü Mey-Rin'e yaptırdım ve o da her nasılsa üç koca sandık böğürtlen almayı başarmış, Lordum." diye şeytan itiraf etti.

"O küçük işe yaramaz..."diye lacivert saçlı genç pastasının geri kalanını istemeyerek yerken mırıldandı.

Sebastian efendisine her zaman genç diye hitap etmişti ,ama bir zamanlar şımarık bir çocuk olan efendisi şimdi ince, yakışıklı bir genç adamdı. On yedisinde, henüz yeniyetmelik çağlarında olmasına rağmen, Ciel tamamen olgunlaşmış gibi görünüyordu. Dört yıl olmuştu ve şaşırtıcı biçimde henüz Rachel ve Vincent Phantomhive'ı öldürerek Phantomhive adını lekeleyenleri bulamamıştılar.

Sebastian genç çocukla ilk defa anlaşma yaptığında onun evebeynlerinin kıskanç ve ya hırslarına kapılmış insanlar tarafından katledildiklerini zannetmişti. Zaman geçtikce olaya dahil olan şeylerin sadece insanlar olamayacağını  yavaşça anlıyordu. Sebastiana göre olaya ilişkin daha büyük ve daha güçlü bir şey henüz bulunamamıştı. Tabii ki,düşüncelerini efendisine söylememişti. Şeytan kâhya fikirlerini belli etmenin efendisine hayati bir bilgi sağlamakla beraber stresini de artıracağının farkındaydı ve bunu da istemiyordu. Efendisinin hiç bir yararsız ve gereksiz duyguyla  dolmasını istemiyordu.

Şeytan,asilzadeye olan bağlılığının yıllar geçtikce her nasılsa büyümüş olduğu gerçeğini tuhaf bulmuştu. Normalde, şeytanlar efendilerinden sadece olarak onların mutluluğunu korumak için bilgi saklamazdılar...değil mi? Özellikle de minik ve önemsiz bir insan çocuk için.

Ancak, Sebastian artık çocuğun önemsiz olduğunu düşünmediğini iftiraf etmeliydi. Başta Ciel sadece beslenmek ve eğlenmek için kullanacağı bir diğer insandı. Ama zaman irerledikce genç, şımarık velet iyi bir yetişkine dönüşmüş, Sebastian da kendini gerçekten de genç efendisini umursarken bulmuştu ve bu sadece anlaşma yüzünden de değildi.

"Sebastian,git bana çay yap," Ciel doldurması beklenilen sıradaki kağıt ve dosya yığınını kaparak söyledi.

"Earl Grey mi, Lordum?"

"Elbette,"diyen Ciel bakışlarını mektuba odaklamıştı ve asla kâhyasınınkilerle buluşturmuyordu.

Sebastian Genç Efendisinin talimat verdiği gibi yapmaya gidince Ciel kağıtı masaya bıraktı ve sakin ve toplu görünümünün çökmesine izin vererek arkaya yaslandı. Genellikle sert olan dudakları bitkin bir iç çekişe izin vermek için batarak açıldı ve ellerini kaldırarak şakaklarını yorgunca ovdu. Hiç bir şey yapmadan bütün günü okumak ve şarkı söylemek, ne kadar da yorucu ve sıkıcıydı! En azından daha genç olduğunda vakit geçirmek için (Sebastian tarafından verilen) öğretim dersleri vardı. Şimdiyse, ev okulundan mezun olmuş, başarıyla keman ve kılıç dövüşü sanatlarını öğrenmişken yapacak daha fazla bir şeyi yoktu.

The Evil Champion (Türkçe çeviri)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora