6|changes

314 44 46
                                    

Güven duygusu hayatım boyunca en korktuğum duygular arasında yerini korumuştur. Çünkü ne zaman yıkılacağını kestiremezsiniz. Her şey öyle bir anda olup biter ki bulutların üzerinde hissettiğiniz bir vakitte ne zaman yere çakıldığınızı anlayamazsınız. Ve bir de bunun sonrası vardır tabii ki. Kalp kırıklıkları, güven sorunları ve karamsarlık bundan sonrasında peşinizi bırakmaz.

İnsan bir kez kırıldığında güneşinden mahrum kalmış bir çiçek gibi küser hayata...

İnsan, her kırıldığında hayatın güzelliklerine karşı olan umutlarını biraz daha yitirir aslında. Paramparça bir kalbin getirisi olarak temkinli yaklaşır kendine bile.

Ve içinde daima bir yerler siyah-beyazdır artık. Bu dünyanın en acı olaylarından biridir bence.

Sonrasında neler olabileceğini hiç düşünmeden kendimi bir melek olduğunu söyleyen bu adama teslim ettim o gece. Pek benlik bir hareket değildi yaptıklarım. Denemekten zarar gelmeyeceğini düşündüm. Belki de en çok bu bana zarar verecekti. Aldırmadım. Daha ne kadar kırılabilirdim ki? Daha ne kadar canım acıyabilirdi, en fazla ne kadar ağlayabilirdim?

Ben hissizleştim.

Yavaş, ritmik adımlarımla aşağı indim. Mutfağa doğru ilerlerken evin içerisindeki sessizlik beni biraz rahatsız etmişti. Melek Bey geldiğinden beri evin içi sessiz olmazdı çünkü. Oradan oraya koşup gürültü yapmasına alışmıştım.

Dolabın kapağını açıp yan taraftaki şişelerden birini elime aldım. Kapağını açıp su içerken kapının çalmasıyla ilk önce şaşırdım. Gözlerim kapıya kaydı. Şişeyi tezgaha bırakıp kapıya ilerledim. Elim kapının soğuk kulbunu tuttuğunda düşünmeden açtım. Gördüğüm kişi Jaehyun'un şirketinde çalışan kişilerden biriydi ve elinde kocaman bir çanta tutuyordu.

"Beni Bay Jung gönderdi efendim. Bunlar sizin içinmiş."

Elindeki koca çantayı bana uzattı ve yan tarafta duran büyük bir şeyi daha elime tutuşturdu. Ne olduğunu anlayamadığım şeyleri alırken yüz ifadem düzdü. Jaehyun neden bana bir şeyler göndermişti? Beni bu kadar kolay mı zannediyordu?

Alıp içeri geçtiğimde ayağımla kapıyı kapatıp elimdekileri koltuğun üzerine fırlattım. Aklıma Melek Bey'in hâlâ ortalıkta olmadığı gelince ona seslendim. Neşeli bir şekilde seke seke yanıma geldi ve koltuğun üzerinde duran çantalara baktı.

"Ah, demek dediklerimi göndermiş."

Çatılan kaşlarımı düzeltip bir ona bir de koltuğun üzerine baktım. Açıklama beklediğimi belirtircesine kollarımı önümde birleştirip ayağımla yerde ritim tutmaya başladığımda bana gülümseyip baktı.

"Ben... biraz telefonunu ele geçirip Jaehyun'a bana bunları almazsan seninle barışmam, diye mesaj atıp gayet kabarık bir liste göndermiş olabilirim. Belki."

"Ne? Telefonumda şifre vardı."

"1234 aşırı zor bir şifreydi çok uğraştım çözmeye."

Alayla konuştuğunda gözlerimi devirmekten kendimi alıkoyamadım. Asıl komiğime giden kısım ise Jaehyun'un ciddi ciddi bunları alıp evime özel olarak göndermesiydi. İçinde ne olduğu hakkında en ufak fikrim olmayan çantaları süzdüm biraz daha. Sonrasında o, koltuğa atlayıp çantayı açtı.

"Saçını boyayıp şeklini değiştiririz diye düşündüm. Biraz da bakımsızlıktan geberen yüzüne bakım yaparız, bu arada gözlerinin altı geçmişinden daha kara o yüzden birkaç makyaj malzemesi de istedim. Ve parfümün çok güzel kokuyor o yüzden birkaç kutu daha istedim."

I'm Here TooDonde viven las historias. Descúbrelo ahora