beş

2.5K 428 416
                                    

Bir erkek kahkahası duyduğumda oracıkta ölüp gitmeyi diliyordum.

Doğrularak neler olup bittiğine baktım. Bana saldıran kişinin kolundaki siyah iplikle işlenmiş gümüşler ateşin ışığında parlıyordu. Giydiği deri zırhın üzerinde dikdörtgen tuhaf bir kumaş parçası vardı. Kumaşın üzerinde yabancı dilde, daha önce hiç görmediğim bir yazı vardı. Adamın belindeki geniş bir kemerden boş bir kılıç kını sarkıyordu.

Adam, "Bak şu işe," dedi alaylı sesiyle. "Bu işleri kolaylaştırıyor"Sesi maskesinin ardından zar zor duyuluyordu. "Lord Han'ın seni koruduğuna cidden inanamıyorum. Beşiklerdeki bebekleri ateşe veren zalim bir adam için çok soylu bir davranış hani."

Tam o sırada arkanmdaki adımların bana ulaştığını işittim. Şu şifacılar neden bu inatçıydılar ki?

Adamın alaylı duruşu birden kayboluverdi ve daha dik durmaya başladı. "Bak sen," dedi eğlenen bir sesle. "Alev Lordumuz da partiye katıldı demek."

Dehşetle arkamı döndüm. O ayak sesleri şifacılara ait değildi. Kahrolası Lord Han'dı arkamdan gelen! Üstündeki ipek kıyafetler kana bulanmıştı, elindeki kılıcı sıkıca tutuyordu. Gözlerinde herhangi bir duygu aradaım ama gördüğüm tek şey kana susamışlık oldu.

"Bayadır konuşmuyoruz Jisung," diye devam etti maskeli zırhlı adam.

Lord Han'ın yüzünde hayatım boyunca kimsede görmediğim bir ızdırap ifadesi gördüm. "Bence konuşmaya gerek yok Hyunjin. Derdimizi savaşarak halledebiliriz."

Hyunjin denen adam içten bir kahkaha attı. "Ben de öyle düşünüyordum. Senin yapabildiğin tek şey orayı burayı ateşe vermek olduğundan, bu dövüş benimdir diye düşünüyordum aslında."

"Ayrıldıktan sonra yan gelip yattığımı düşünüyorsan..." dedi Lord Han kılıcını elinde ustaca sallayarak. "...fena halde yanılıyorsun dostum."

Hyunjin hırladı ve ona doğru hamle yaptı.

Lord Han yana doğru bir adım attı. Hyunjin eğilerek onun alev almış yumruğundan kaçtı. Kıvrılarak kılıcını ona saplamak için dengesini kazandı. Lord Han geriye doğru sıçradı, kılıcın ucundan kıl payı kurtulmuştu.

Yanımda Bobby'nin cesediyle öylece otururken kendimi anlatılmaz derece işe yaramaz hissettim. Lord Han'a da ayak bağı olmuş olmalıydım. Ama Tanrı aşkına, neden beni takip ediyordu? Neden beni koruyordu? Yapması gereken daha önemli işler yok muydu?

Ben bunları düşündüğüm sırada, inanılmaz net bir şekilde bir okun havayı deldiğinde çıkardığı sesi duydum. Ve gördüğüm tek Lord Han'ın önüme atlamasıydı.

Ok omzunu delerken onun korkunç çığlığını duyduğumda ellerim iki yana düştü. "Lord Han!" diye bağırdım.

Lord Han nefes almaya çalışıyordu. Bir ses çıkarmaya çalışıyordu. Anladığı kadarıyla acı vücudundaki tüm sinirlerine yayılmış, tüm beynini işgal etmişti. Başımı onun yaralı vücudundan kaldırdığımda Hyunjin'in de yerde kan gölü içinde süründüğünü gördüm.

Birden bire kucağımda yatan Lord Han'ın ellerinde turuncu saf ateşi gördüm. Beni nazikçe kendinden uzağa itti ve ateşi yaralı omzuna bastırdı. Jicky doğruyu söylüyordu. Lord Han'ın iyileştirme gücü vardı. Ayağımı da bu gücüyle iyileştirmişti. "Sen... Sen iyi misin Minho?" Güçlü ve destekleyici bir ses tonuyla konuşmaya çalışıyordu. Yaralı durumda olan kendisiyken beni düşünmesi, ağlamama sebep oldu.

"İyiyim ben." diye kestirip attım. "Asıl sen iyi misin?"

"Bana bir şey olmaz," dedi gülümseyerek. Doğrulup gözyaşlarımı nazikçe eliyle sildi. "Ağlamanın sırası değil."

Bence tam sırasıydı! En yakın arkadaşım ölmüştü ve cehennemin içine bodaslama düşmüştük. Nasıl bana ağlamamamı söyleyebiliyordu!

"Buradan gitmelisin." dedi Lord Han başını kaldırıp etrafına göz gezdirdi. Bakışlarında tekrar o kana susamışlığı gördüm. Avını arayan bir vahşi hayvanı andırıyordu böyle.

"Hemen." diye ekledi ve beni bileğimden tutup kaldırdı. Yerde kan gölleri ve vücut kalıntılarına basarak koşar adımlarla ilerledik. Gözlerimi kapattım ve Lord Han'ın beni yönlendirmesine izin verdim. İçime bir güven duygusu yayılmıştı ve Lord Han'ın sıcak elleri de bunun aksini demiyordu.

Sarayın ön kısmına bakan, saraydan bir hayli uzakta küçük bir mağara bulduk. Lord Han beni oraya oturttu ve ben kendimi yine bakılması gereken bir bebek gibi hissettim.

"Minho, ne olursa olsun burada kal, anlıyor musun beni? Burada kalman çok önemli."

"Neden bu kadar önemli olduğumu anlayamıyorum, ben..." diye başlasam da işaret parmağını dudaklarıma götürdü ve susmam gerektiğini anladım.

"Sonra açıklayacağım, söz veriyorum."

"Ama lordum..."

Bir anlığına beni görmezden geleceğini ve gideceğini düşündüm ama durdu. Yüzünü bana döndü ve gülümsedi. "Bana Jisung diyebilirsin." Saniyeler içinde pelerininin havalanışını gördüm ve Lord Han, nam-ı değer Jisung, beni mağarada tek başıma bırakıp cehennemin içine daldı.

şey, bir şey daha söyleyeyim södflşskdl ilk bölümlerdeki o kibar olan ve sonradan jisung'un adamı olduğu ortaya çıkan kişi bang chan idi :" bunu daha önce söylemem gerekirdi ama geç olsun güç olmasın

umarım hoşunuza gidiyordur <3

firempty ⁝ minsungWhere stories live. Discover now