Acı. Küçükken dizinde kabuk bağlayan yaradan dikkatini dağıtmak için kolunu ısırmak gibiydi. Genzimden başlayan kuruluğun ince deriyi yırtmaya çalıştığını hissedebiliyordum. Dizlerimin üzerindeki yaralar yıllar öncekilere hiç benzemiyorlardı, bunlardan iğrenç bir şekilde kemiklerimi görebiliyordum. Kaburgalarım kendimi duvara vurduğum için sanırım kırılmışlardı ama hayır, hiçbiri boğazımdaki acıyı unutturamıyordu. Ne kadar uğraşsamda gitmemek üzere kan emici kenenin teki gibi üzerime yapışmıştı. Kan emici kene demişken, berbat metaforlarımdan birini kullanmak istemiyorum ama ta kendisi ben oluyorum.
Sırtımı verdiğim duvarın taş yüzeyinin arkamda çizikler açtığını fark ettiğim an parçalanan dizlerimde kalmış son güçle doğrulup yeterince kanattığıma emin olmak istercesine kendimi sıkıca bastırdım. Yetmiyordu. Yavaş hareketlerle sırtımda iyileşmesi mümkün olmayan yaralar açılırken tek hissettiğim susuzluğumdu. Ve bunu dindirebilecek tek şeyi düşündükçe iç kanama geçirme olasılığına tutunuyordum. Tanrım, ölmek bu kadar zor olmamalı.
"Onu buldum ama berbat bir halde, hızlı olun." Dudaklarıma vahşi bir içgüdüyle köpek dişlerimi geçirirken kaçmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Eğer onlarla gidersem beni yaşatırlardı. Aptal ufak dünyamdan millerce uzağa fırlatılmak gibi bir şeydi bu. Ama kabul etmek gerekirse birkaç saatlik şansımı kullanamayıp duvar kenarında beni almamalarını ummak aslında kendimden o kadar da uzaklaşmadığımı gösteriyordu.
"Yapma." Yanan gözlerimi karşımda
ne yapacağını bilemez halde ellerini saçlarından geçirmiş genç adama çevirdim. Geç yirmilerinde falandı sanırsam. Platin rengi saçları ve benimkinin aksine mermer beyazı teni gecenin karanlığında ay ışığı altında hipnotize edici görünüyordu. Dünyadışı bir güzelliği vardı, bu bile ondan iğrenmeme engel olamıyordu. Yüzü benimkinin önünde oldukça kendimi öldürme isteğim yeni yeni biçimlenen vahşi parçalama içgüdülerimle karışıp kendimden öne onun canına kıymam için beni ikna etmeye çalışıyordu. Bunun şu an için imkansız olduğunu bilmesem çoktan başarılı olmuşlardı."Sakin ol, birazdan gelirler. İyi olacaksın." Beni yatıştırmaya odaklı sözleriyle genzimden kesinlikle insani olmayan bir hırıltı koptu. Artık parçalanmaya yüz tutmuş kol içlerimi son kalan gücümle duvara sürterken yaptığımın çaresizce olduğunu düşünmek istemiyordum. Genzimdeki dayanılmaz yanma hissi iyice artmıştı, gözlerimden sürekli süzülen yaşların yanaklarımda çizdiği haritayı hissedebiliyordum. Çok az kalmıştı.
"Lütfen izin ver bana. İstemiyorum." Fazlaca kısık çıkan sesimi duyup duymadığını bilmiyordum ama yavaş yavaş bilincim bulanıklaşıyordu. Vücudumdan oluk oluk akan kan botlarımı bile koyu bir kahveye bulamıştı. Görüntü içimdeki ufacık umudu tekrar alevlendirirken dizime yakın açtığım büyük bıçak yarasını elimle gerdim. Acıdan boğazıma dizilen hıçkırıklar ve sona yaklaşmanın getirdiği tarif edilmez mutlulukla gözlerimi yumduğumda bir çeşit uyuşturucunun etkisinde gibiydim. Az kaldı.
"Kim onu bu hale getirdiyse yakınlarda olabilir. Bulun." Dizlerim üzerine düşmeme ramak kala belime dolanan kol ve parçalanan etlerime yaslanan beden sinirle çığlık atmamı sağlamıştı. Sayıları artmıştı, duyabiliyordum.
"Kendisi yapmış." Belimde ki kollar birkaç saniyelik şokla gevşediğinde hayatım buna bağlıymış gibi koşmaya başladım. İronilerden nefret ederdim ve koşmaktan da aynı şekilde çünkü her an yanımda olmaktan hiç mi hiç gocunmayan astımıma ikiside iyi gelmiyordu. Ama şimdi yarın yokmuş gibi tökezleyerek çıkmaz sokağın yola açılan tarafına koşarken hayatımın koşusunu yaptığımı biliyordum. Ve eğer başarılı olacak olursam, son koşusunu.
Karşı sokaktan aheste aheste çıkan uzun boylu şık kadını görmemle insanlara açık alana yaklaştığımı fark ederek birden durulan zihnim yüzünden yavaşladım. Aklımı karıncalandıran düşünceleri savmaya çalışmıyordum bile çünkü tek bir tanesi diğerlerini bastırmak ister gibi gibi yankılanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sangre1: taekook
Fanfiction"Hiçbir yere ait hissedemezsen bana gel." ⇀ genç vampir tae!kurtadam gguk