Yaşamkent

397 10 2
                                    

Yaşadığım yer, Ankara'nın en iyi semtlerinden birinde, bir toplu konut projesindeki rezidanslardan biriydi. Şu içlerinde, spor tesisleri, kapalı yüzme havuzları, rekreasyon alanları, otoparkların, alış veriş yerlerinin olduğu, insanların 60 metre karelik kutu gibi evlere, lüks daire diye tonla para bayıldığı yerlerden biriydi.

Sevdiğimden almamıştım burayı, ama geçen sene büyük bir işe girişmiştim, benim gibi insanların dahil olacağı işlere, yani pekte yasal olmayan bir aktiviteye. Yurt dışı bağlantılıydı, bu vesileyle ilk defa Amerika'ya gitmiştim, birçok kişiyle tanışmıştım ve Türkiye'de 300 bin liradan fazla bir paraya bedel olan bir miktarla dönmüştüm. Nasıl değerlendiririm diye düşündüğümde, böyle yerlerden ev almak çok mantıklı geldi, iyi prim yapıyorlardı netice. Önümüzdeki 5 yıl içinde satmayı planlıyordum şu anda oturduğum daireyi ve yine aynı apartmandan aldığım ikinci dairemi. Yoksa kendimi hiç, böyle bir dairede yıllarımı geçirirken göremiyordu. Ben o tarz insanlardan değildim, daha öncede söyledim zaten, ben partilerin, büyük şehirlerin, coşkulu yaşantıların insanı filan değilim. Evet, kendimi hep partilerde, canlı ortamlarda buluyordum ama böyle şeylere dahil olmaya can atmıyordum, ben para kazanıyordum, ben fırsatları kolluyordum. Hep hayal ettiğim yaşantı, ıssız bir yerde, doğayla beraber, şöyle iki katlı bir evde hayatımı sürdürmekti, güzel bir bahçesi olacak; Bir gün içerisinde, sabahtan akşama kadar heyecan verice olabilecek tek olay çimlerin üzerine konan bir müjde böceğinden fazlası olmayacaktı. Herkes böyle söyler aslında, herkes, 'bir çiftlik de, doğada filan yaşamak istediğini söyler ama gerçekte istemezler. İki gün, Karadeniz'in küçük bir kasabasında kaldıktan sonra urban hayatın gürültülü sokaklarını, barlarını, kafelerini özlerlerdi. Bense kesinlikle özlemezdim, günlerce, belki de haftalarca bir insan yüzü görmeden yaşayabilmek nasıl olurdu bunu o kadar çok tatmak istiyordum ki.

Arabamı park ettim, binaya girdim ve asansörle altıncı kata çıktım. 7 tane apartman vardı bu sitede, her biride 17 katlıydı ve her katta 11 daire olduğunu da düşünürsek bin üç yüz civarı bir daire olmalıydı. Çoğunlukla bekar veya küçük aileler yaşıyordu bu sitede, hem evler küçüktü hem de Başkent ve Çankaya üniversitelerine yakın olması, öğrenciler için ideal yapıyordu. Her şekilde daire başına ortalama iki kişi diye düşündüğümde iki bin altı yüz tane insan yaşıyordu, sadece bir sitenin içinde. Yine de etrafta gezinirken, buranın ıssız bir hayalet kasaba olduğunu bile söyleyebilirdiniz. Apartmanların içi ses yalıtımlıydı, çıt bile çıkmıyordu hiçbir yerde. Asansörün kapıları açılıp da, koridorda kendi daireme yürürken sanki tek başınaymış gibi hissediyorum kocaman binanın içinde.

Kapımı açıp evime girdim. Tıpkı dün akşamdan bıraktığım gibiydi her şey. Bulaşıkları yıkamamıştım, lavaboda öylece duruyorlardı ve alışverişten geldikten sonra fazla sütleri koyacak yer bulamadığım için bankonun üstünde duruyordu ve evden çıkmadan önce, kapıya yürürken, yanlışlıkla koltuğun yastıklarından birini düşürmüştüm. Aceleyle çıkıyordum, yastığı eğilip almamıştım bile, şimdiyse hala daha yerde duruyordu. Gerçi tabi ki öyle olacaktı, benden başka giren çıkan olmuyordu sonuçta, neden bir an için farklı olacağını umut ettiysem artık.

Evet, yalnız bir hayattı benim ki, meşgul, dolu dolu ama yalnız. Ve 'meşgul bir hayat' lafımın üzerine, evren beni doğrulamak istermişçesine kapım çaldı. Bıkkın bir şekilde iç çektim. İçi, kumar masasından gelen parayla dolu olan çantamı yere attım ve kapıyı açtım.

Sitenin güvenliğinin amirliğini yapan Murat, mahcup bir yüzle bana bakıyordu. Suratındaki ifadeden anlayabiliyordum, kötü bir haber vardı. Bir kaşımı kaldırdım, <<Ne oldu Murat?>>

Sözüne başlamadan önce boğazını temizledi, <<Nizamiyeden geldiğini bildirdiler, bende hemen koştum. Konuşmamız lazım Demir bey.>>

Şeytan TüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin