- eight

634 67 16
                                    

taeyong, içeri girebilmek için kapıyı ve ışıkları açtı. telefonunu cebinden çıkardı ve yukhei'den mesaj geldiğini gördü.

"mark, yukhei gelmiş. gidip merhaba diyelim."

mark hemen yukhei'nin odasına koştu ve kapıyı birkaç kez tıklattı. "yukkie, kapıyı aç! biz geldik."

kapı açıldı ve ardından yukhei göründü, gözleri bir saniyeliğine şefkat dolu bir şekilde mark'a baktı, ardından tekrar soğuk bakışlarına döndü. "mark, taeyong ile bir dakika konuşabilir miyim?"

"tamam. gidip onu çağırayım," dedi ve odadan çıkarak kapıyı kapadı.

birkaç dakika sonra taeyong geldi ve birlikte yatağa oturdular. "ne istiyorsun yukhei? ikiniz tanıştığınızdan beri neler olduğunu mark'tan öğrendim ve-"

"o, beni sevmiyor." yukhei titreyen sesiyle konuştu. taeyong onun yüzüne baktığında, gözlerinin dolduğunu gördü.

"yukhei, kim seni sevmiyor? mark mı? yoksa jungwoo mu?"

"kimse," dedi ve düşen gözyaşlarını silmeye başladı, "herkes lucas'ı seviyor, asıl yukhei kimsenin umrunda değil."

taeyong derin bir iç çekti ve yukhei'nin omuzlarından tuttu, "lucas senin kendine güvenen ve insanlara daha çok gösterdiğin yanın, bu yüzden insanların asıl yukhei'yi sevmediğini düşünme."

"lucas sadece ilk tanıştığımız zaman jungwoo'nun bana verdiği takma isim, o yukhei'nin bana çok yumuşak kaldığını söylerdi."

"gelecek yıl son seneniz ve mezuniyetiniz yaklaşıyor, neden artık olduğun gibi davranmıyorsun? hepimizle yukhei olarak tanışsan da bir şey kaybetmeyeceksin, değil mi?"

yukhei başını sallayarak onu reddetti ve yere baktı, "ama jungwoo bunu yaptı ve-"

"seni yukhei olarak sevmiyorsa, neden hala onunlasın?"

"değilim, o benimle olmak istemiyor zaten," dedi ve tekrar ağlamaya başladı. 

taeyong gülümsedi, "o zaman, bir dahakine seninle olacak kişileri bul." ayağa kalktı ve bir kez daha yukhei'ye sarıldı, "endişelenme bunu çözeceğiz. şimdi, mark seni bekliyor."

yukhei gözlerini sildi ve ayağa kalktı, "onunla konuşacağım, teşekkür ederim taeyong."

"önemli değil," diye cevap verdi taeyong ve odadan çıktı.

yukhei, dış kapının kapanma sesini duydu, ardından mark'ın odasına gitti ve tahta kapıyı birkaç kez tıklattı.

mark kapıyı açtı ve onun yaşlı gözlerine baktı. "yukkie, bir şey mi oldu?"

yukhei burnunu çekti, "her zamanki ilişki sorunları, içeri girebilir miyim?"

içeri girdi ve mark'ın boyuna yaklaşmak için hafifçe eğildi, "mark, baştan başlayabilir miyiz?"

şimdi mark, her zamanki sert gözlere değil de kendi gözleri gibi utangaç  gözlere bakıyordu. "yeniden başlamak mı?"

"olduğum gibi davranmıyordum, ama taeyong benden olduğum gibi davranmamı istedi ve sana önceden iyi davranmadığım için özür dilerim."

yukhei gülümserken, gözleri parlıyordu. ve gülümsemesi mükemmeldi.

yukhei, gülümsediğinde mark'ın ona olan bakışlarını fark etti ve utanarak ondan biraz uzaklaştı. "yukkie, çok hoş bir gülüşün var," dedi ve kıkırdadı.

"yukkie..." diye kendi kendine tekrarladı ve köşeye yığılmış peluşlara baktı, "benim peluş hayvanlarım neden burada?"

mark komodinin üzerindeki aslanı eline aldı. "bilmiyorum ama bay aslan benim favorim."

"o sana benziyor," iki büyük göz ve sevimli bir yüz, her iki özelliği de mark'a benziyordu.

"o zaman, o benim ikizim. ah, yukhei! az kalsın unutuyordum, dondurmamız var!"

yukhei odadan koşarak çıkan çocuğa baktı, elinde bir kutu dondurma ve iki kaşıkla geri dönene kadar onu bekledi.

"taeyong üzerine bir kağıt bıraktı," dedi mark ve küçük yapışkanlı kağıdı yukhei'ye uzattı.

kağıda 'afiyet olsun' ile beraber koca bir gülücük çizilmişti ve altına da küçük harflerle 'ty track' yazılmıştı.

yukhei kağıdı buruşturdu ve kenara attı, "bu sadece taeyong'un-"

mark bir kaşık dondurma aldı, yerken birazını dudağının kenarına bulaştırmıştı. yukhei onu görünce cümlesini bitiremeden bir kahkaha patlattı, bu mark'ı da güldürmüştü.

mark, yukhei hakkında düşünmeden edemedi. bu kadar sert görünen biri nasıl bu kadar yumuşak olabiliyordu, tatlı bir gülüşü bile vardı.

ve mark, bu gülüşü çok sevmişti.

last minute gift::lumarkWhere stories live. Discover now