Bölüm 1

4.2K 210 60
                                    

Başlamadan önce @bubblegunwitch , @hunsoft ve @FocusOnSekaii bebeklerime beni cesaretlendirdikleri için teşekkür ederim. 😄 Kurgusu kafamda bile tam yerleşmemişken ne cesaretle yayımlıyorum kitabı ben de bilmiyorum ama yine de iyi okumalar. 😅

''Şimdi söyle bana Oh Sehun. Odama gizli gizli girip duran da sen miydin yoksa?''

Dudaklarımı aralamaya korkuyorum. Azıcık bile aralasam bağıracak gibiyim çünkü. Kötü bir huyum vardı böyle işte. Ne zaman zorda kalsam bağırırdım. Ve ben Oh Sehun şu an fena halde zordaydım. Öyle ki ya bağıracak ya da bayılacaktım. Kim Jongin'in benimkilere odaklanmış gözlerine baktım. Sanırım bayılacaktım.

''Cevap bile vermeyecek misin? Haklıyım öyle değil mi?''

Jongin, ona içimden böyle seslenmeye devam edecektim, hala benden cevap bekliyordu. 'Her şey Baekhyun yüzünden.' diye düşünüyordum o an. Öyleydi gerçekten. Derginin baş editörü tarafından odasında, bir duvara yaslı bulunmam onun hatasıydı. Üzerime eğilmiş Kim Jongin'in alayla kıvrılmış dudakları onun eseriydi. Bir sonraki adımda ne yapacağımı bile bilmeden kalakalmam onun yüzündendi. Tanrım. Adama verecek bir cevabım bile yoktu çünkü ne hakkında konuştuğunu bilmiyordum bile.

''Ben değildim.''

Kaşları hafifçe havalandı. Konuşmamı beklemiyordu sanırım. 'Harika' diye düşündüm. Adam ya beni aptal sanıyordu ya da korkudan konuşamadığımın fazlasıyla farkındaydı. Tam anlamıyla rezil olmanın sınırlarını aşmıştım.

''Elimdeki mektup öyle demiyor ama.''

Neredeyse kahkaha atacak gibiydi. Yüzü tam dibimdeydi. Dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Yanaklarımın kızardığını göremesem bile hissedebiliyordum. 'Siktir' dedim. İçimden ama haklı bir küfürdü bu. Baekhyun'u elime verseler oracıkta boğazlardım öylesine sinirlendim. Kim Jongin'in kollarının neredeyse tamamen arasındaydım ve kaçacak yerim yoktu. Üstelik ağzımı açıp kendimi kurtaracak bir kelime dahi edemiyordum. Beter bir haldeydim.

Ah tabii olayı en başından anlatmam gerekiyor. O zaman hak vereceksiniz ki Byun şeytanı başımı yakmıştı sakin bir öğlen arasında. Gerçekten sakin bir gündü. Hatta tüm o iş yoğunluğunun arasında huzurlu bile sayılabilirdim. Başka bir bölüme geçmek için yazdığım dilekçemi İnsan Kaynakları'na ulaştırmış cevabın ne zaman geleceğini düşünüyordum. Çalıştığım departman bana göre değildi. Vücudum bu kadar stresi de tempoyu da kaldıramazdı. Ben de Kyungsoo'nun aklına uyup dilekçe yazmıştım işte.

Her yer olurdu. Yemek köşesi, moda köşesi ya da en kötü ihtimalle spor köşesi bile. Ama editörlerin modern kölesi olmak beni bitiriyordu. Gerçekten. Ülkenin önde gelen dergilerinden birinde çalışma imkânı bulduğum için sevinirken başıma bunları geleceğini düşünmemiştim. Yeni olduğum için tamamen stajyer muamelesi görüyordum. Bu küçük düşürücü olmaktan ziyade yorucuydu. Sabah erken saatten akşamın bir vaktine kadar isteklerini yerine getirip şanslıysam birkaç röportaj peşinde koşmaktan başka yaptığım bir şey yoktu. Aklımdaki bu değildi. En azından ufak bir köşem olur ve kendimi orada anlatırım diye düşünüyordum. Pembe gözlüklerimi ilk iş günümde giriş kapısında bıraktım. Hala da orada duruyor olmalılar. Eh hayat acımazsızdı. Hele ki Kim Jongin.

Kim Jongin derginin baş editörüydü. Tanım olarak yaptığı iş bu olsa da Kim Jongin daha çok derginin kendisiydi. Tüm departmanlar ona bağlıydı. Dergi çıkana kadar tüm aşamalarda ona danışılırdı. Tüm kararları o alırdı. Calmonn ülkenin önde gelen dergilerinden biriyse bunda Kim Jongin'in fazlasıyla etkisi vardı. Ona hayrandım. Onunla çalışacağım için neredeyse mutluluktan ağlamak üzereydim.

A Bunch Of Lavender Smell Where stories live. Discover now