Cemre son bir kaç gündür bende kalmaya devam etmişti. Yeşim gezisinden döndüğünde ilk önce şaşırsa bile, bir şey demedi. Üstelik Cemre ile çok iyi anlaşarak, arkadaş oldular bile denilebilirdi.
Ağabeyiyle arasını düzeltmem zaman almıştı, ama başarmıştım da. Bu beni, Mert'in gözünde sadece daha da çok büyüttü. Eskisinden de iyiydik en azından o öyle düşünüyordu. Her geçen gün Mert'e biraz daha yaklaşıyordum, bana kendini biraz daha açıyordu. Hatta ailesi ile tanışmamı bile istemişti, ben de kabul etmiştim. Sonuçta başından beri istediğim bu değil miydi? Bütün bunları ona ve ailesine yaklaşmak için yapmıyor muydum?
----'Parmaklarını yiyeceksin, söylemedi deme.' Mert ile olanları konuşmak için bana gelmişti. Ayrıca bir süre önce verdiği yemek sözünü de tutmuştu. Kızlar birlikte dışarıya çıktığında biz de bu günü kendimize ayırmıştık.
'Merakla bekliyorum, yardım edebileceğim bir şey var mı?' O yemekleri hazırlarken ben de tezgaha yaslanmış onu izliyordum. 'Sen yanımda dur yeter.' Kendimi gülümsemeye zorlarken, ocaktaki tavaya baktım. Mert baş başa kalmak istese bile benim başka bir fikrim vardı.
'Diyorum ki, yemekten sonra kızların yanına mı gitsek?' Mert elindeki bıçağı bırakıp bana doğru döndü. 'Ben aslında baş başa kalırız diye düşünüyordum.' Bana doğru bir adım atarak, üzerime doğru eğildi. Beni öptüğünde, dudaklarına karşı gülümsedim. 'Sadece görünüp, çıkarız. Cemre çağırmıştı, kırmayalım.' Onu ikna etmeye çalışırken o boynumu öpmekle meşguldu. 'Ya Mert!' Bir adım gerileyerek başını salladı.
'Peki, ama oradan çıktıktan sonra hiç bir yere kaçamazsın.' İşte o konuda yanılıyordu.
'Eğer yemekleri yakarsan, kendime daha iyi yemek yapabilen birini bulmak zorunda kalabilirim.' Dikkatini üzerimden çekerek ocağın üzerendeki tavanın altını kısıp tekrar bana döndü. 'Öyle mi?'
'Öyle.' Beni bu sefer öptüğünde daha farklıydı, daha aç, daha fazlasını ister gibi. Başımı geriye çektiğimde, kaşını hafifce kaldırarak bana baktı.
'Madem bana bir şey yaptırmıyorsun, bari gidip üzerimi değiştireyim, yemekten sonra çıkarız.' Cevabını beklemeden, zaten merdivenlere doğru yürümeye başlamıştım.
Yatak odasına geçtiğimde kıyafet dolabımı açtım. İnce askılı mini bordo bir elbise giydikten sonra ayakabbımı da ona göre kombinledim. Saç ve makyajımı da halledip yaklaşık yarım saat sonra tekrar aşağıya indim.
Mert'in çaldığı ıslık ile kocaman gülümsedim. 'Çok şanslıyım, ayrıca şu anda gitme konusunda biraz tereddüt ediyorum.' Başımı iki yana salladım. 'Olmaz! Gidiyoruz.'
Birlikte, hazırladığı yemekleri yedikten sonra ortalığı toparladık. Telefonuma gelen bildirim ile ekrana baktım. Cemre konum atmıştı.
'Ne oldu sevgilim?' Mert'in sorusu ile başımı kaldırdım. Cemre'ler, Barış'ın çalıştığı mekandalardı. İstanbul'da başka yer yokmuş gibi.
'Bir şey yok, hadi çıkalım mı?' Geri adım atamazdım, Mert'in şüphelenmemesi gerekiyordu.
Mekana girdiğimizde Barış'ın beni görmemesini umut ederken, Mert beni direkt olarak bar'a çekti.
Barış ile göz göze geldiğimizde şaşırmıştı. Bir şey söylemek istediğinde ise başımı iki yana salladım. Şimdi olmazdı. 'Azra ne içersin sevgilim?' Gözlerimi Barış'ın üzerinden çektikten sonra Mert'e baktım. 'Long Island.' Başını salladıktan sonra siparişini verdi. 'Cemre'ler orada, istedikleri bir şey var mı diye sorup geliyorum hemen.' Mert yanımdan ayrıldığında tekrar Barış'a baktım ama o çoktan başkaları ile meşguldu.
YOU ARE READING
Elysium | 18
Action'Sana benden uzak durmanı söylemiştim.' Dibime kadar girdiğinde geriye gidemeyip, sadece elimi göğüsüne koyabilmiştim. 'Karşıma çıkan sensin ama, üstelik bu hâlde.' Burnuma kokusu dolarken kelimeleri kafamda düzenlemeye çalışıyordum. 'Buna bir anlam...