1~

1.7K 102 72
                                    

2028

Kyungsoo'dan

Great Men Academy.

Yaklaşık on yıldır bütün dünyaya adını duyurmuş, aldığı tonlarca okula giriş başvurusuyla okul ve yurt binasını genişletmişti. Dünyanın birçok bölgesinden insanlar başvursa da en çok kabul görenleri Güney Korelilerdi.

Yüzde yirmilik kısmı Koreliler, yüzde kırklık kısmı Taylar, diğer yüzde kırklık kısımda ise dünyanın geri kalanı yer alıyordu. Köklü bir okul olmasının yanı sıra iyi eğitim veren nadir okullardandı...

Haklı olarak da, okula alırken belli kriterlerin üzerinde olmanızı bekliyorlardı. Yoksa onca başvuru içinden nasıl çıkacaklardı ki?

Ben Kyungsoo. Do Kyungsoo. Nam-ı diğer D.O.

Güzel bir sesim, ortalamanın biraz daha üstünde görüntümle bu okuldaydım. Her daim kibar ve düşünceli bir insan oluşumunda bunda etkisi yadsınamazdı...

Çok zeki sayılmazdım. Kendi ülkemde ortalama zekaya sahiptim. Fakat hırslı oluşumdan dolayı iki yıldır Greatest unvanına sahip olan kişi bendim. Haliyle Tayland'ın tamamında ve dünyanın bir kısmınca az çok tanınan, hiç olmadı adını illaki birisinden duyduğunuz biriydim.

Herkesin hayalini kurduğu beyaz atlı prenstim. Bunu biliyor ve elbette gurur duyuyordum.

Güzel arkadaşlarım vardı. Asla beni kıskandıklarını hissetmemiştim. Onları seviyor ve onlar tarafından sevildiğimi biliyordum. Ayrıca ailem de normal bir aileydi. Herkesin ki gibi, işte... Babam birkaç haftada bir mutlaka beni arar, fırsatı olursa da ayda bir kere annemle beni görmeye gelirdi. Birlikte güzel bir yemeğe çıkardık... Annem ise beni mutlaka haftada iki defa arardı. Aslında buraya ilk geldiğimde her gece yatmadan beni arardı fakat ona bundan pek hoşlanmadığımı, bunun beni boğduğunu söylediğimde anlayışla karşılamıştı. Böyle bir çözüm bulduğunda cidden rahatlamıştım.

Tatil dönemi başladığında ve eve döndüğümde, her akşam anneme yemekleri hazırlamasında yardım eder birlikte okulla ilgili durum değerlendirmesi yapardık. Okul bittiğinde babama geçerdik. O zaman annem sürekli onu ve beni çok özlediğinden yakınmaya başlardı. O zaman yerimden kalkar ona kocaman sarılır ve saçlarına ufak buseler kondurarak onu çok sevdiğimi söylerdim. Bu onu biraz yatıştırır ve kollarını bana sarmasına sebep olurdu. Bu seferde konu babamın ailesine gelir onları çekiştirirdik. Kendi ailesini de ihmal etmezdik tabi... Dedikodu ve durum değerlendirmesi, annemle olmazsa olmazımızdı. Ağabeyimde yemekte bize eşlik ediyorsa, değmeyin keyfimize...

Annemin kokusunu çok severdim. Manolya gibi kokardı, benim canım annem. Çocukken onun kokusu olmadan uyuyamazmışım, öyle diyordu annem. Bazen de ona neden kendisi gibi kokmadığımı sormuş, sonra da bir kokum olmadığı için ağladığımı hatırlıyorum. Çocukluk aklı işte... Sonrasında annem insanların kendi kokusunu alamadığını bana güzelce açıklamıştı. Benim hanımeli gibi koktuğumu söylemişti. Başta anlamamıştım tabi sonra ne olduğunu öğrendiğimde böyle güzel bir kokuya sahip olacağıma inanamamıştım. Hoş, hâlâ bir insanın öyle huzur verici kokacağına inanmıyordum ya...

Anlayacağınız oldukça sıradan fakat bir o kadar da güzel bir hayata sahiptim. Tabi hayatıma, kafamı karıştıran karamel tenli, pembe saçlı, kahve gözlü bir çocuk girene kadar...

Sıradan hayatıma renk katmıştı.

İnanılmaz biriydi ve ben ona, her nasıl olduysa, kendimi kaptırmaktan alıkoyamamıştım. Fakat her daim sınırlar olur ve insanlar sizden bu sınırları aşmamanızı isterler. Bense başta farkında olmadan kendi sınırlarımı kendim çizmiş ardındansa onları nasıl aşacağımı bilememiştim.

Pembe Saçlı Karamel OğlanWhere stories live. Discover now