11.Bölüm

163 27 4
                                    

"Kurda kuşa yem olacağız." dedim kollarımı birbirine bağlamış, pencereden dışarıyı izlerken.

Barın umursamazca gülerken "Korkma kurtlar tosba yemezler." dedi.

Sinirden kızardığımı hatta morardığımı hissettim. Sonra sinirim yerini duyduğum uluma sesiyle korkuya bıraktı.

"Bana tosba deme demedim mi sana?"

Barın'ın kahkaha sesi arabanın içini doldururken üşüyen bedenim ısındı. Araba bozulmuş, orman yolunun tam ortasında kalmıştık. Tek bir araba geçmiyordu! Ve ben ortada gülünecek bir neden göremiyordum. Zaten çişim de gelmeye başlamıştı. Böyle durumlarda hep çişim gelirdi.

"Bunu bilmiyordum." diyen Barın'ın aklımdan geçenleri okuduğunu düşünerek ürperdim.

"Neyi?" dedim tedirgince.

Allahım nefret ediyordum karanlıktan.

"Korktuğun zaman saçmaladığını. Mantığının devre dışı kaldığını."

Ona laf yetiştirmek istemediğim için tekrar dışarıyı izlemeye başladım. Arabanın içi git gide soğumaya başlarken daha çok çişim geldi. Sinirden oturup ağlayabilirdim. Hiçbir şey sorun değildi ama tuvalet benim için büyük bir sorundu. Hadi beni tanıyan herkes bu lanet huyumu biliyordu ama Barın... Allahım bu adama lütfen rezil olmayayım.

"Bu böyle olmayacak. Buraya gelirken biraz ileride bir kulübe görmüştüm. Gidip yardım isteyelim."

Ona sen ciddi misin dercesine baktım. Normal şartlarda beni hiçbir kuvvet bu arabadan indiremezdi fakat şartlar hiç normal değildi. Bir on dakika daha böyle otursam altıma işerdim.

" Ya arabadan indiğimiz zaman kurt,aslan ya da ayı çıkarsa. Bu iki olsun bir daha gelmem seninle böyle bir yere. Çok sevdiğin araban yolda bıraktı işte bizi."

"Afrika mı burası? Aslan ne arasın bu yerde. Ayrıca arabama hiç laf etme. Sende bir şanssızlık var. Yoksa hiç böyle şeyler yapmazdı."

"Ben uğursuzum yani öyle mi? Peki!" dedim kemerimi çözerken.

"Şanssız dedim. Uğursuz mu dedim ben şimdi sana?"

Sinirle kendimi arabanın dışına atarken arabanın kapısını var gücümle çarptım. Benim bile içim acıdı kapıdan çıkan sesi duyunca.

"Kızım senin benim arabalarımla derdin ne lan? Düzgün kapat şu kapıları."

"Şu salak arabanın gördüğü değeri göremiyoruz Barın beyden! Ne derdim olacakmış benim senin arabanla."

Yürümeye başladım. Önden gitme fikri pek cazip gelmiyordu ama bir kere atak yapmıştım.

" O taraftan değil. Bu taraftan yürüyeceğiz. "diyen Barın bir kez daha beni nakavt ederken geriye doğru dönerek yürüdüm.

Arkamdan gelen adım sesleri içimi rahatlatırken yanıma gelerek elimi tuttu. Paniğe kapılarak ne yapacağımı bilemez bir halde yürümeye devam ettim. Heyecanlanmayı unutmuşum ve sanki bana bunu hatırlatan tek kişi Barınmış gibi hissediyordum.

"Bir daha kendini herhangibir şeyle kıyaslama. Sen en değer..."

Gök gürültüsünün ardından bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağarken "Hay böyle işi!" diye söylenen Barın'ın kuracağı güzel cümleler yarıda kaldı.

"Arabaya dönelim." dedim çok uzaklaşmadığımız arabaya doğru bakarken.

En azından arabanın içinde kuruyduk. Şimdi ise sırıl sıklam olmuştuk.

Mahşerin Dört Atlısı Where stories live. Discover now