-4-

1.6K 559 90
                                    

İstanbul'da idim evet hep güzel düşündüğüm, fakat artık güzellikten eser kalmamış bir şehirde idim. Kapılarım kapanmış. Çıkışlarımın yerini düşüşler almıştı. Neyse ki bir umut vardı dilimde. Hiç bitmeyen, bitikçe yenilenen bir umut. Yavaş ama temkinliydi adımlarım. Belki de bu bana güç veriyordu ya kim bilir. Adımlarımı yeni hayatıma yöneltmiş yürüyordum. Yapamasın diyenleri aldırmadan, yönümü sapmadan yürüyordum. Olumsuzlukları bir kenara atarak ilerliyordum. Çünkü ben benden eminsem başkasına ne lüzum vardı ki.

Eve yaklaşıyordum bu içimde bazı duyguların yoğunlaşmasına sebep olmuyor değildi. Ne duygusu mu? Nefret! Evet, içimde kıvılcımlanmış bir nefret vardı. Ve bu durulamayacak kadar keskindi. Kafamdaki soru işaretlerinin cevabını bulacaktım, en önemlisi intikamımı alacaktım. Anahtarı çevirmeden önce bir kez daha arkama baktım. Çünkü artık eski ben olmayacaktı. Onun yerine korku bilmez, güçlü ama katil bir kız olacaktım. Anahtarı hızla çevirdim çünkü bende biliyordum ki fazla sorgulayıp kalbimi dinlesem evimde oturup ağlıyor olurdum. İçeriye hızlı ve çevik bir adım attım. Etraf aynı düzeninde siyahla beyazın aslını sergiliyordu gözlerime. Evet. Zamanım boldu ve bu zamanın bolunu israf etmemeliydim tabi. Hızla merdivenlerden yukarıya çıktım. İlk işim Havle ile konuşmak olacaktı.

- Havle. Ben İstanbul'dayım.

- Demek beni dinlemeyip gittin. Peki, seni kararından ne yapsam vazgeçiremem artık. Sana söz verdiğim gibi sana yardım edeceğim. Fakat bu işin sonu sadece hayal kırıklığı olacak Deniz.

- Buna her şey sona erince karar vermeliyiz .

- Haklısın. Neyse ilk iş olarak ne yapmayı planlıyorsun.

- Bilmiyorum. Ama ne olursa olsun onu bulacağım.

- Bu kadar kolay değil biliyorsun dimi

- Bilmez miyim zaten kafamı karıştıranda bu ya.

- Bence vazgeçmelisin. Bu iş sana hiç bir şey kazandırmayacak.

- Asla. Bunu asla yapmayacağım. Bu dediğini korkaklar yapar. Ve ben bir korkak değilim.

Telefonu öfke ile kapadım. Bunların derdi neydi Neden sürekli başaramasın diyorlardı. Yoksa başarmamamı mı istemiyorlardı? Bilmiyorum fakat artık emindim ki kalbini dinleyen herkes kaybediyordu. Zaten her şeyi bir gün acı içerisinde kaybetmek için kazanmıyor muyduk? Evet. Ne kadar acı olsa da kaybediyorduk hem de en yakınımızı. Bazen kırıcı konuşmalardan, bazense sessizliğimizden. Ölüm. Evet, bizi ayıransa bir silahtan çıkan 3 kurşun olmuştu. Fakat biri bana denk gelmiş olacak ki hala toparlanamıyordum. Acıyordu. Hıçkırıklarım kaplıyordu, siyah gecenin uğultusu olarak. Yavaşça merdivenlerden aşağıya indim. Kimdi bunu yapanlar niçin yapmışlardı. Duvarlarımın arkasından beliren Deniz sırıtarak bana bakıyordu. Bu işin sonu nerede bitecek veya da ne zaman bitecek diyordu. Onu umursamayarak yere çöktüm. Evet, her şey yeni başlıyordu. Ne yapabilirdim nasıl bulabilirdim onu bilmiyordum fakat emindim ki en iyi korkaklar hep en cesur olanlarıydı. Ve benim sınavımda buydu belki. Hızlı ve acı verici sınav. Köşedeki telefonu elime alıp karıştırmaya başladım. Kayıtlı bir numara bile yoktu ne kadar garipti Ateş ve ben bunu onun yanında fark edemeyecek kadar safmışım meğer. Hızla son arananlara baktım o da temizdi. Çok akılıydı. Telefonla işim bitince bir köşeye fırlatıp yukarı çıktım neydi bu şimdi bana sunulan bir sınav mı yoksa bir cezamı. Bilmiyordum fakat bu acıtıyordu...

...

Hani sabahın ilk vakitleri olur ya güneş ufukla birleşir ve bize muazzam bir görüntü sunar. İşte intikamda böyle bir şeydi benim için. Sonu olmayacak biliyorum. Hep bir hırs, bir kin titretecek içimi. Fakat artık vazgeçmek için çok geçti. Ne yapmalıydım, nasıl yapmalıydım, nasıl bulabilirdim. Kafamda cevapsız binlerce soru, elbet cevaplayacak bir gün olacaktı.

Yatağımdan hızlıca kalktım. Bu gün büyük gündü ilk defa kendim yüzleşecektim. Üzerimi giyinip evden çıktım. Dışarısı soğuk olmasına rağmen soğuk beni etkilemiyordu. Zaten hiçbir zamanda etkilememişti, hep bir çekim olmuştu aramızda. Elime aldığım otopsi raporuna baktım. Evet. İlk durağımız belli olmuştu. Çokta uzak olmayan fakat yabancısı olduğum şehirde soracakta olsa bulmuştum yeri. Bir depoydu. Ne yani onu burada acımasız bir şekilde mi öldürmüştü. Peki ya hangi sevgiden soyutlaşmış insan yapmıştı bunu. Yani içinde bir gram sevgi olsa bunu yapamazdı eminim. Gözlerim doldu fakat bu kararımdan vazgeçirecek kadar şidetli değildi. Deponun içine doğru yürüdüm. Yerde Ateşin, tahminen vurulduğu yerde çizikler vardı. "Ne kadarda canı yanmıştır " dedi duvarlarımı yıkıp dışa vuran Deniz. Bir an için elini vicdanına götürdü fakat biliyordu ki vicdan varsa intikam yoktu. Hemen toparlanıp devam ettim. Bunlar bana zıttı fakat yarım kalan işi devam ettirmek ister gibi aramaya başladım. Üç mermiden başka bir şey yoktu. Mermileri elime aldığım sağlıklı poşette koydum. Ateşin krokisinin resmini çekip bunları yedekledim. Tam eski yarısı yıkık depodan çıkıyordum ki Havle aradı.

-Deniz

- Efendim Havle.

Sesim en son konuşmadan sonra mesafeli çıkmıştı. Anlamış olacak ki hemen konuşmaya başladı.

-Bak Deniz ben seni kırmak istemezdim fakat bu işten bir şey kazanmayacaksın.

- Havle konuyu kapatsak

Üstelemeden onayladı ve devam ettim.

- Elimde pek bir şey olmasa da bazı ipuçları var. Yavaş, yavaş oluyor gibi.

- Deniz sana bir şey demeliyim.

- Ne oldu

- Üniversite seni konuşuyor ve tabii ki Ateşi. Eğer bunlar katilin kulağına giderse o seni bulmaz mı

- Haklısın fakat bu iyimi kötümü bilmiyorum. Ya pusuya çekilip onu beklemeliyim ki bu çok sakat, ya da bu işi gizli tutup her şeyi yavaşça yapmalıyım.

- Cidden çok zor. Neyse ben okulu hallederim bu arada fotoğrafları bana da at.

- Tamam, ama onlar üzerinde araştırma yapmalıyım. Sonuçta her mermi ona ait diye bir şey yok.

- Haklısın. Neyse benden istediğin bir şey var mı?

- Hayır.

...

-2012-

Sonbahar ayının en güzel günüydü belki de. Sessizlik, esenlik ve sevgi kapılarının çalındığı gün. Ateş salıncağı biraz daha salladı. Yüzüme gelen hafif esenlikle gülümsedim. Salıncağın arkaya doğru gidişi rüzgârla yarışır gibiydi adeta. Sanki rüzgâra kafa tutuyormuş gibi savuruyordu. Ateşin saçları gelişi güzel savruldu ve beni izleyen keyifli gözler gözlerime kenetlendi. İşte gerçek tutsaklık buydu. O gözlerime böyle bakarken sanki eriyordum. Garip ama sanki ona karşı hayranlık duyuyorum.

- Ateş canım sıkıldı bir şeyler mi yapsak?

- Kızım otur oturduğun yerde. Rahat batıyor galiba.

- Ya ama çok sıkıldım. İki saattir sallanıyorum hem kafam dönmeye başladı.

- Of tamam pes ediyorum. Nereye gideceksen git ama beni karıştırma. Daha öğle şekerlemesi yapacağım.

"Karıştırma he" sen görürsün Ateş. Bahçeye doğru yürüdüm. Boy, boy renk, renk kamelyalar, leylaklar, orkideler. Hepsini beraber dikmiştik. İç çekerek köşede duran hortumu elime aldım. Sinsice gülümseyip Ateşe yaklaştım. Ve tam ense bitiminden aşağıya doğru buz gibi suyun süzülüşünü izledim. Ateş sinirden köpürmüştü. Etraf tehlike alarmları çalıyordu. Ateş hırsla atılıp beni kovalamaya başladı. Havuz doğru koştum ama beni havuzun kenarında yakalamıştı bile fazla hızlıydı lanet olsun. Beni biraz daha sıkı tutu ve kulağıma yaklaştı.

-Sen daha insaflıydın, ama ben değilim.

Ve kendimi havuzun dibinde buldum. Beni pat diye atmıştı. Oduncuk.

EVET, YENİ BÖLÜM GELDİ YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM...



-İntikam- (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now