Cehennemin dipsiz çukurlarında yanarken, günah obruklarına saplanmış bedenler, yanacaktı. Bu kaçınılmaz bir gerçekti ve cehennem de azap görenlerin ıstıraplı sesi bulutların ağlamasına, cennette ki insanlarınsa hüzünlenmesine sebep olacak kadar acı...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
∞
Cehennemin Sekar katındaydık. Yanımızda zebaniler ve zakkum yiyen, ağızlarından kan kusan insanlar vardı. Durup yüzlerine baktığımda kızıl gölgelerin üstlerinde gezindiğini hissettim. Tanrı burada, yanımızda ve biraz uzağımızda bizi izliyordu. Varlığının üzerimizde olduğunu hissediyordum. Burada olmamız en başından beri yanlıştı. Kar yağan Kocaeli'nin üstüne sinmiş beyaz kefeni yırtarak Alaz'ın kollarına düşmüş olmamda aynı şekilde. Bu zamana dek olan her şey en başından beri yanlış ve yanılgılardan ibaretti ama çok doğru hissediyordum. Alaz'ın çok doğru bir yol olduğunu düşünmüyordum ama yine de burada mutluydum ve mutluluk artık eskisi gibi uzak gözükmüyordu. Yaşamanın güzelliklerini görüyordum. İnsani duygular hissetmeyi öğrenmiştim.
Yabani değildim, güzel duygular hissetmenin yanında, defalarca yıpranmış ve defalarca kez ölümün kıyısından dönmüştüm. Ölüm benim arkadaşımdı. Çoğu kez beraber olduğumuz olmuştu, ondan ayrı kendimi düşünemiyordum. Ondan ayrı kendimi düşünmek istiyordum ve onun varlığını unutmak istiyordum. Ama zaman bana onu unutturmuyordu.
Feza benim darmadağınık yanımdı. Kanayan yaramdı. Görmezden geldiğim ve unutmak istediğim geçmişimdi. Ne zaman o yaraya rastlasam aynı şekilde kendimi darmaduman buluyordum. İşte onu anmakla seneler sonra karşımda görmenin arasında dağlar kadar fark vardı. Durmadan ardı arkası kesilmeyen hıçkırıklarımın altında yatan yılların özlemi bacaklarımı kavrayarak beni alaşağı ediyordu. Bundan zevk alıyordu ve benim halime gülüyordu. Ben artık şeytanın kuyruğundaki o zehirdim, şifası ve yararı asla olmayan bir zehir.
Alaz'ın şoktan açılmış ve buğulanmış gözleriyle karşımda duran adama baktım. Bana yabancı biri gibi bakan adama, Feza Atasoy'a. O da gözlerini üstümde gezdirirken etraf bulanıklaştı. Artık öyle ki nefesini ensemde hissettiğim Alaz bile beni terk ediyordu. Feza'yı sarhoş olan yanım bulanık görüyordu, öte yandan bilincim hiç olmadığı kadar yerindeydi. Sarsılarak ağlıyordum ve dudaklarımdan tek çıkan acı fısıltı yalvarmak oluyordu. Saatler süren bu dakikaların oaslında hiçbir önemi olmadığını fark ettiğimde göğsüm yarılır gibi iki yandan yırtılıyordu. Acı hiç bu kadar damarlarımın üstünde değildi. Alaz bile acıma acıyamayacak kadar korkuyordu, benden korkuyordu, benden kaçıyordu, bana takılıyordu.
İsminin anlamı gök olan bir adamı artık tamamen karanlığa benzetiyordum. Çünkü safirlerinin etrafı parlıyordu eskiden, ama şimdi öyle ki koyu halkalarla bezenmiş gözlerinin altı gibi içi de çökmüştü. Yorgun omuzları düşüyordu ama hala dimdikti. Alaz ellerimi tutup vücudumu kendine yaslarken bile sarsılmam ona geçmiyordu. Onu hala dimdik olan yanına ben sarsılarak yıkılıyordum. Avuçlarımla göğsüne dayandığımda bağırıyordum.