10. Bölüm - Jordan Bieber

469 26 1
                                    

Müzikle okuyun ayrıca bölümde biraz Biebergasm var rahatsızlık duyanlar orayı atlayabilir.

Son darbesinden sonra sendelerken kurt bundan yararlanarak pençelerini boynuma geçirdi sadece inleyip yere düşebildim. Birkaç saniye sonra insana dönüştü. Kafamı yavaşça kaldırarak ona bakıyordum ki, bana elini uzattı. Hamlesini anlamaya çalışırken düşüncelerini okudum. Bana yardım etmek istiyordu. Bu kurdun derdi neydi? Az önce beni öldürmeye çalışırken şimdi boynumdaki zehiri atmayı düşünüyordu. Elini tuttum, ayağa kalktıktan birkaç saniye sonra gözlerim kapandı.

###

Gözlerimi açtım ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Ormandaydım ve yanımda o kurt adam vardı. Uyandığımı farketmediğinden onu inceleme fırsatı buldum. Siyah saçları kalın kıpkırmızı dudakları ve oldukça kaslı bir vücudu vardı. Tişört giymemesi gözlerimi ondan almamı zorlaştırıyordu. Ona baktığımı anlayıp bana döndü.

"Adın ne?" Dedi.

"Isabella Secret. Senin?"

"Jordan Bieber."

'Bi... Bieber?" Dedim. Düşündüğüm şey olamazdı öyle değil mi?

"Evet Bieber. Bir sorun mu var soluk benizli?"

"Evet, evet var. Sen, Bieber ailesinden misin?"

"Şu 'biz Dünya'nın liderleriyiz, başımız Jeremy ve o ölünce tahtına Justin geçecek' diye dolanan aileden mi bahsediyorsun? Eve... Bundan sanane?" Hadi ama bunların ailecek benimle derdi neydi?

"Hiç. Bilirsin onları herkes tanır, merak etmiştim."

"Güzel, şimdi güzel kıçını kaldır ve kampına geri dön soluk benizli." Dedi.

Dökülmüş yaprakların üzerinden kalktım ve ona baktım Justin ile alakası yoktu, sadece o masum ama gerektiğinde buz gibi görünen bakışları benziyordu. Ardından "Adlarımızı öğrendiğimizi sanıyordum." Dedim.

"Yinede sana soluk benizli diyeceğim, kovalamam mı gerekiyor yoksa kendin dönecek misin?" Ukalalık, ailede kalıtsal olmalıydı.

"Son birşey daha, Bieber'ların Justin dışında bir erkek çocuğu olmadığını sanıyordum... Sen?" Yüz hatları sertleşirken birkaç adım geriledi ve kurda dönüştü. Ardından hırladı. Yarı kurt olduğum için ne dediğini anlamıştım "Seni ilgilendirmez." Demişti. Hala ona bakarken son kez bana bakıp ormanda kayboldu. Tek bildiğim bu ailenin sırları hiç bitmiyor olmakla birlikte birbirinden karmaşık oluyordu. Ama bunu öğrenecektim. Sonuçta rakibimi tanımalıydım... Öyle değil mi?

***

Eğitim 3 saat daha devam ettikten sonra koçun bugünlük bu kadar yeter demesiyle dağılmıştık.

Eve vardığımda karşımdaki evin ilanının kalktığını gördüm. Bu lanet olası yere kim taşınmak isterdi ki? Ürkütücü insanların, kimsenin haberinin olmadığı vampirlerin ve kurtların bulunduğu yere hemde. Büyük talihsizlik. Evin arka bahçesinde eşya kamyonlarını görünce yönümü değiştirdim. Komşularımız bir süre beni görmese iyi olurdu. Adımlarımı yakınlarda bulunan Kawaii Cafe'ye yönlendirdim. Adı masum olabilirdi fakat içerisi pek öyle değildi alt katta bir bar vardı be çevre halkı burada takılıyordu. Taşınma esnasında bir kere buraya gelmiştim.

Üst katta otururken yoldan geçen arabaları izliyordum. Gözlerimi tekrar kafenin içerisine yönelttiğimde Justin'in yukarı kata çıktığını gördüm alt kattan geldiklerine yemin edebilirdim. Justin çetesiyle beraber büyük bir masaya otururken o çetede daha önce görmediğim iki kızın da onlara katıldığını fark ettim. Çoğu sarhoştu ama kızlar o kadar içmişe benzemiyordu. Onları umursamamaya çalışarak boyunca uzanan camdan kararan gökyüzünü izlemeye devam ettim.
Justin'in Gözünden

Ne olduğunu anlamasamda gülüyordum, bu yüzden sarhoş olmak işime geliyordu. Etraftaki tek ses bize aitti. Üst kat ne kadar huzurluysa alt kat o kadar gürültülüydü.

Etrafta o bildiğim ve sevdiğim nar çiçeği kokusu vardı. Şuan hatırlayamasamda bu kokuyu tanıyordum. Ne zaman gruba dahil olduğunu bilmediğim ateşli kızıl kız yanıma oturdu. Kulağıma fısıldayarak "alt kata inelim burası sıkıcı," dedi, ardından "burada istediğim gibi hareket edemiyorum." Diyerek sol elinin uzun tırnaklarını boynumda dolaştırdı. Diğerlerine baktığımda hepsinin kendi halinde olduğunu gördüm.

"Ne istersen burada da yapabiliriz." Dedim. Kıkırdadığımızda saçları gibi kırmızı rujun en koyu tonu olan dudaklarını tırnaklarıyla çizdiği yerlere bastırdı. Yavaşça dudaklarını çektiğinde "buna sevindim." Dedi. Sarhoş olsamda nerede bulunduğumuzu unutacak kadar kötü durumda değildim. Kızıl işine devam ederken kafamı cafenin içine çevirdim. Eğer birilerini rahatsız ediyorsak aşağıya inebilir... Kimi kandırıyorum? Bunu yapmazdım. Sadece dikkat çekip uyarı almak istemediğimden etrafı kontrol ediyordum o sırada dışarıyı izleyen ve nar çiçeği kokusuna sahip olan kızı gördüm. O buradaydı. Düşmanım.

Birkaç saniyedir ona bakıyordum ki bana döndü, mavi gözleri spot ışıklarında aydınlanmıştı. Bir vampire göre canlı görünüyordu. Yani sanırım. Beni gördüğünde yüzünde hiçbir mimik oluşmadı yada ben sarhoşken fark etmedim, bilemiyorum. Daldığımı fark ederek gözlerimi ondan kaçırdım ve kızıla geri döndüm, sahi ya adı neydi bu kızın?

(Biebergasm bulunur.)

Gözlerime baktığında bir anlık gözlerini mavi gördüm daha sonra gözleri kahverengiye döndü. Sarhoşluk zor şey. Bakışlarım dudaklarına kaydığında ilk adımı o attı ve beni öpmeye başladı. Dudaklarımla alt dudağını kıstırıp emmeye başladım, yerinde kıpırdandı ve kucağıma oturmayı başardı. Dillerimiz buluştuğunda kendini bana bastırdı. Ağzına doğru inlerken yanağımda duran ellerini kaldırıp yan tarafta serbestçe duran ellerimi kalçasına yerleştirdi, kısacık eteğinin altından kalçasını tutuyordum. Elleriyle ellerimi bastırdığında kalçasını kavradım. Kendini hoplattığında kalçasını sıkmıştım. Tanrım! Bu sürtük işini iyi biliyordu!

Dilimle ağzını keşfederken kalçasını sıkıyordum. İnlerken kendini Jerry'e doğru ittiriyordu. Evet, ad takıntım var ve ona Jerry diyorum. Kendini bana sürttüğünde kalçasını daha fazla sıktım. Nefes almak için benden ayrıldığında "Oda... Gidelim... Justin..." dedi. Sadece kafa salladım. Yalpayarak ayağa kalktığımda Isabella ile göz göze geldim. Duygusuzca bana bakıyordu. Ona baktığımda gözlerini kaçırdı. Biz alt kata inerken o da yerinden kalktı.

Merdivenlerin bitiminde çıkış kapısına yöneldi, ona seslendim. Nedenini bilmiyordum. Bir anda olmuştu.

"Sarışın, yani Isabella! Korkak olmana sevindim!" Bana dönüp tek kaşını kaldırdı. Ve birkaç adım yaklaştı, şimdi aramızda sadece bir metre vardı. "Tahmin ederim ki hiç bara gitmemişsi hıçkırık-sindir neden denemiyorsun?" Ukalaca sırıttı.

"İnsanların açık hava p*rn*sunu izlemeyi sevmiyorum." Güldüm ve "Korkak.." Dedim. Onunla eğlenmek hoşuma gidiyordu. Kızıl nefesini seslice dışarıya verip ayağıyle yerde tempo tutarken ona döndüm ve gözlerime aşağı inmesini işaret ettim. Kafa sallayıp Isabella'ya iğneleyici bir bakış atıp aşağı indi.

"Ben korkak değilim."

"Öylesin."

"Seninle uğraşmayacağım Bieber." bir adım daha yaklaştı kan ve nar çiçeği kokusunu daha iyi alabiliyordum. Sırf bu koku için yanıma yaklaşması için duâ ettim. Kendine gel, Justin. Sen iyi değilsin. Kan kokusu adeta beyin hücrelerimi uyarmıştı. Ne zamandır kan içmiyordum? Aklına birşey gelmişçesine kurnazca gülümsedi. "Düşmanımı karşımda bu kadar aciz görmek hoşuma gitsede, seninle uğraşmayacağım Bieber. Ayık olduğun bir zaman belki seni öldürebilirim. Ne dersin?" Dedi.

Sırıttım. "Ateşli bir vampir beni öldürmek istiyor,  bu her zaman görebileceğim bir manzara değil." Dedim.

Orta parmağını kaldırdı ve kafeden çıktı. Merdivenlerden aşağı baktığımda gürültülü ses tekrar etkisini göstermişti. Sarsak adımlarımı aşağı doğru yönlendirirken, tek aklımda olan kan ihtiyacımı sigara ile gidermekti.

Dark Love (Vampires And Wolves)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ