17.Bölüm "Sevgiliye Not."

1.1K 117 19
                                    

Merhabalar. Nasılsınız? Şu aralar bu kitabıma bol bol bölüm atasım var lakin okunmalar iyi olsa bile oy ve yorum gelmiyor sizin için beynimi ortaya döküp betimleme coşkusu yapıyorum sevgili okurlarım.

Ayrıca birkaç çizim yapacağım. Asaf'ın ve Eflah'ın çizim defteri olacak. Onları sizler ile paylaşacağım. Ressam olmasam bile gayet iyi resim yaptığımı düşünüyorum.

Bir de son olarak. Size Asaf ve Eflah'ın defterini hediye etmemi ister misiniz?

Tamam bu son ahahahs. Beyaz ve diğerleri için Playlist hazırladım. 50'den fazla şarkı var açın dinleyin bebekler. Spotify'de Beyaz Ve Diğerleri diye aratırsanız çıkar.

Bölüm Şarkısı : Bana Ellerini Ver - Özdemir Erdoğan.

Gözlerinizi bir sabaha açmak çoğu zaman yorucu gelir. Erken saatlerde uyanmak İstanbul'da kabusun eş anlamlısıdır. Lakin ben sabaha güzel uyanmıştım. Kabuslarımı, mutluluğuma çeviren adamın, sevdamın gözlerine bakarak uyanmak bana bir ömür yetecek mutluluktu. Sahi, ben onun nefes alışverişini duyduğumda, onun varlığını bildiğimde bile mutlu oluyordum. Bu bir ömür yetmez miydi?

Koyu kahve saçları muazzamdı. Göz kapaklarının üzerinde doğru kirpikleri kırılmıştı. Saçları alnına dökülüyor, yastığın üzerine serpiliyordu. Dudakları hafif öne doğru büzülmüştü. Eli de yüzünün önündeydi. Bir tablo gibiydi. Bakmaya doyamadığım bir tablo. Yüce rabbim onun her rengine benim sevda diyeceğim hücreleri saklamıştı. Ressamın en güzel resmiydi benim için. Ten rengi boyaları yüzünde en özel şekilde harmanlanmış, saçlarıma doğru kahvelerin karışımı raks etmişti. Dudaklarımda hafif bir gülümseme olduğunda, dudaklarımı gamzesine getirdim. Geri çekildiğinde hafiften gözlerini aralamıştı ve bana bakıyordu. Gülümsemesi yüzüne daha çok yayıldı. Elini yanağıma koydu." Günaydın sabah güneşim." Dedi elini saçlarımın arasına daldırırken.

Sanki bu kadar mükemmel olması imkansızmış gibi geliyordu. Her şey mükemmeldi ve bu mükemmellik fazlaydı. Tabii sorun olan insanlar oluyordu. Sorun olan hallerimiz. Lakin yine de bunlar bizim sevdamıza engel olmuyordu. Kırık kanatlarımız ile sarılmıştık birbirimize ve aşkımız ile iyileşiyorduk. Özgür bir ruh oluyorduk birbirimizin yanında. Ben onsuz olsaydım ruhum hep beyaza hapis kalırdı. Onun renkleri benim kendimi bulmamı sağladı. Anlamıştım ki ben onu renklerine susamış bir ruhum. Şimdi ise bu renkler ruhumu sarhoş ediyordu ve bu sarhoşluğun adı aşktı.

"Günaydın." Yanağına öpücük kondurdum ve geri çekildim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Biraz daha hızlı atsa sanki sesini o da duyacakmış gibi hissettim. "Senin ile sabaha uyanmak, cennete gideceğini bilerek ölmek gibiymiş Asaf'ım." Dedim ve ensesinden tutup sarıldım ona. Bu sarılış ona olan susamışlığımı dindirecek gibiydi. "Beni hiçbir zaman bırakma." Çünkü her mutluluk bir gün bitecek gibi gelirdi insana. Çünkü her şey mükemmel olduğu zamanlar engeller girerdi araya. Tıpkı Rose ve Jack'in arasına giren engeller gibi. Hayatta yaşamaya dair sevincini bulmuş iken engeller kısıtlamıştı onları. Jack'i, Rose'den ansızın beliren bir buzdağı almıştı. Son nefesini vermiş olsa bile aslında onları ölüm ayıramıştı. Çünkü kadın, adamı bir asırdan daha fazla sevmişti. "Beni bir asırdan daha fazla sevebilir misin?" Sorduğum soru ile birlikte şaşırmıştı. "Ne?" Dudağına dokundum. "Sadece cevap ver." Sorumu anlamış olacak gibi gülümsedi. "Rose değilim Eflah. Ayrıca ben seni bedenim ile sevmiyorum unuttun mu?" Fısıldadı. Sanki bir sırrı söylüyor gibiydi. "Ruhlar ölmez ebedi yaşarlar ve ben seni ruhumla seviyorum. O yüzden seni sonsuza dek seveceğim." Gözlerim dolmuştu. Rabbim bana dünyanın en güzel adamını göndermişti. Onu sevda diye kalbime yazmıştı. Ben bunu bir kez daha onun kelimelerinden anlamıştım.

Beyaz Ve DiğerleriWhere stories live. Discover now