29~ Anlaşma

9.4K 1.1K 597
                                    

Lütfen beğenip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar!

29. Bölüm " Senin içindeki bir güç değil, gerçek bir Tanrı olmak istiyorum."

İblis Krallığına doğru yürürken yürümekten ve hatırladığımda yüzüm kızardığı neden nedeniyle yorgun düşmüştüm ve nefes nefese kalmıştım. Normalde uçarak geldiğimiz yolu yürümek gerçekten fazlasıyla zordu fakat Hangyul ve Jehoon'un yanına gitmek istediğimi söylediğim zaman Jungkook sorgulayacaktı fakat bu yapacağım şeyin sonucu olarak Jungkook'un dahi karşımda durmasına izin veremezdim. Onunla son konuşmamı yapmış ve geçireceğimiz son günün güzel olması için elimden geleni yapmıştım. Artık sadece kendimi değil, dışarıda savaşarak ölen kişileri de düşünmemin zamanı gelmişti. Seokjin'in dediği gibi, onlar ailelerini savaştan canlı çıkarmak için uğraşırlarken benim sefa çekmem ve Jungkook'un güvenli kanatları altına saklanmam büyük bir haksızlıktı. Eğer bu evrende, savaşırken can veren yüzlerce canlının arasında yaşıyorsam, bana düşen görevi yerine getirmek zorundaydım.

İblis Krallığının girişine yaklaştığımda ilk fark ettiğim şey büyük demir kapı ve çevresindeki en üst kısmını göremeyeceğim kadar uzun ve kalın duvarlardı. Demir kapının önündeki iki iblisi gördüğümde gülümseyip adımlarımı hızlandırdım. O kadar yürüyüşten sonra –ki yolu nasıl bulduğumu ben de tam olarak anlayabilmiş değildim- sonunda buraya varabilmiştim. Şu ana dek kesinlikle Jungkook uyanmış olmalıydı fakat uyanmamasını dilerdim. Ona haber vermeden çıktığım için telaşlanma ihtimali çok yüksekti ve sehpanın üzerine bıraktığım " Ben biraz dışarıda dolaşıp geleceğim Jungkook," yazılı kâğıdı çok da ciddiye alacağını sanmıyordum. Yine de iyi düşünüp Jungkook'un " Aa, Taehyung yürüyüşe çıktıysa telaşlanmam gerekmez," dediğini umut ediyordum.

Bu imkânsızdı.

Bu düşünceleri kafamdan atıp iyice kapıya yaklaştığımda beni gören iblisler hemen önümde eğildiler. Onlara bunu yapmamalarını söylemeye dahi fırsatım olmamıştı. Önlerinde durduğumda gerginlikle gülümsedim. " Eğilmenize gerek yok," dedim fısıldayarak. Daha fazla ayakta durmak istemediğim için ayağa kalktıkları gibi içeri girdim. " İçeri girebilir miyim? Hangyul ve Jehoon'u görmeye geldim." Hızla kafasını sallayan iblis kanatlarını açtı ve hızlıca yükseldi. Kalkan toz nedeniyle birkaç kez gözlerimi kırpıştırdığım sırada kapı büyük bir gürültüyle açılmaya başladı. Yanımda kalan iblise teşekkür edip içeri girdiğimde arkamdan kapı tekrar kapandı. Gözlerim sokaklarda yürüyen iblislerin üzerinde gezinirken Jungkook'un Hangyul ve Jehoon'u saraya yerleştirdiğini bildiğim için kafama hızlıca kapüşonlumun şapkasını geçirip kuyruğumu havaya kaldırıp hırkamın içine sakladım. Yolda önümde eğilen birileri olursa zaman kaybederdim ve bunu kesinlikle istemiyordum.

Hızlı adımlarla ilerlerken göze batmamak için elimden geldiğinde duvarlara yakın gidiyordum. Uzun bir yürüyüşten sonra –ki artık yürümekten ayaklarımı hissetmemeye başlamam bir yana kalçamdaki ağrı da fazlasıyla artmaya başlamıştı.- sarayın önüne geldiğimde hızlıca şapkamı açıp kuyruğumu tekrar dışarı çıkardım. Buradaki kişilerin benim kim olduğumu görmeleri gerekiyordu ki içeri girebileyim.

Saray kapısının önünde de iblis krallığının giriş kapısındaki gibi bir olay yaşandıktan hemen sonra kendimi içeride buldum. Sarayın içinde gördüğüm ilk iblise Hangyul ve Jehoon'un odasını sorup öğrendikten sonra adımlarımı daha da hızlandırıp üst kata çıktım ve bahsettiği odanın önüne gidene kadar durmadım. Doğruyu söylemek gerekirse fazlasıyla gergindim ve istediğim şeyi yapmama yardım edeceklerinden tam olarak emin de değildim. Fakat tek umudum kabul etmeleri üzerineydi çünkü tek başıma yapmaya çalıştığım dâhilde ne yapabileceğime dair en ufak bir fikrim dahi yoktu.

Infernum / VkookWhere stories live. Discover now