SPECIAL BÖLÜM 1: "PLAY"

270 32 17
                                    

"Mantıkla mantıksızlık arasında gidip gelen bir sandal gibi limandan limana sürükleniyordum, sonunda bir adaya çarptığımdaysa ikisi de kayboluyordu."

***

Çantaya yerleştirdiğim diğer bir uzun kolluyla bıkkın gözlerim etrafta gezindi, odamdan götürmem gereken ders notlarıyla birkaç kitap dışında ne alacağımdan emin değildim. Önüme dönerek çantaya koymam gerekenlerin arasına fırlayan topla irkildim, sarı tenis topuna bakarak gözlerimi devirdim. Yunho odamın kapısından içeriye süzüldüğünde arkasından gelen Mingi meraklı gözlerle onu takip etti. İkisinin sevgili olması konusunda en çok sinirimi bozan nokta kesinlikle beni rahat bırakmamalarıydı, eskiden de başıma beraber bela olurlardı ama sevgili olduktan sonra her yere beni de sürüklemeleri dâhil başıma birçok bela açmışlardı. Şu anda da o belalardan birisiyle uğraşıyordum, normalde asla bu kadar yakınlaşmamızın mümkün olmadığı Choi Jongho başıma bela olmuştu. Aslında başıma bela açması hoşuma gitmiyor değildi ama gerçekçi olursam onunla bir ilişkide şansımız yoktu.

Aklıma dolan Jongho'dan kurtulmak için çantamın içinde gezen sarı tenis topunu alıp Yunho'ya fırlattım, göğsüne çarpan topla acıyla gerildi. Üzerinden seken topu tutmayı başaramayıp yere düşmesini izlerken somurttu. "Daha az nazik olamaz mıdın?" diye sorarak mecazi anlamda benimle dalga geçtiğinde göz ucuyla ona baktım. Bazen gerçekten aptal oluyordu, hatta çoğunlukla bir aptaldı. Ailesinin bu zeka seviyesiyle ondan nasıl hukuk okumasını beklediğini bilmiyordum bile.

"Çok güldüm bak şu an," diyerek onunla dalga geçtiğimde derin bir nefes aldı.

"Gitmesen olmaz mı?" Sorusunu pas geçerek çantayla uğraştığımda Mingi'yle bakışarak bana döndü. "Jongho kesinlikle çok kötü, onunla takılman senin için daha da kötü."

Unutmak istediğimi önüme sunduğu için onu kocaman bir tost makinesinin içine koymak istiyordum, Mingi'yle Jongho'yu da yanına katarak mükemmel tostu elde edebilirdim. Sinirle ona döndüğümde sebebini bile bilmiyordum. "Başka seçeneğim varmış gibi konuşuyorsun." Patronlar ne derse onu yapmak zorundaydım, hayır demek gibi bir seçeneğim bile yoktu.

"İşte bu yüzden Jongho kötü ya," dedi kendisini yatağıma atıp rahatça otururken. Ona bu rahatlığını bulaşıkları yıkatarak ödetirdim de, Mingi hemen şurada duruyordu ve ben gittikten sonra yapacağının da garantisi yoktu. Yunho ellerini yatağa yaslayarak bana baktığında aklıma gelen Jongho'ya engel olamadım, başımı eğerek gözlerimi çantaya sabitledim.

"Biliyorum," dedim onu onaylayarak. Sadece yanında olmamı istediği için beni çağırdığını, ailesini de bunun uğrunda kullandığını biliyordum ama ailesine hayır demek imkânsızdı. Jongho bazı açılardan iyi birisi değildi belki, çoğunlukla Yunho'nun onun hakkında bahsettiği her şey kötülük ağırlıklıydı. Yine de onun kötü birisi olduğuna emin olamıyordum, bana karşı fazla nazikti.

Mingi sırtını kapıya yaslayarak nefesini verdi. "Yunho neden ondan bu kadar nefret ediyor anlamıyorum. Bence iyi birisine benziyor." Gözlerim Mingi'yi bulurken Jongho'da iyi bir şeyler gören ikinci insan olduğunu ona söylemek istedim, annesi bile bana Jongho'nun çok yaramaz olduğunu anlatıp durmuştu.

Yunho gözlerini devirerek ellerini yatağımdan çekti. "Bak," dedi Mingi'ye ciddiyetle. "Sen herkesin iyi yanlarını görebilirsin, bu senin kişiliğinin bir parçası ama Jongho buna sahip birisi mi, orası tartışmaya fazlasıyla açık."

UNFORGETTEBLE | SANHWADonde viven las historias. Descúbrelo ahora