1/3 Sevdim

725 53 21
                                    


Nisan 2020 (günümüz)

İlk Seans anekdotları...

"Babalar en çok kızlarını sever...

Bu düşünceye körü körüne ikna olduğumda 13 yaşımın en karanlık dönemine henüz adım atmamıştım. Dünyam toz pembe olmasa da karanlık değildi. Sevgi dolu bir annem sürekli didişsem bile varlığıyla eğlendiğim bir ablam ve asla gülümsemesine, en azından bana gülümsemesine şahit olmadığım otoriter bir babam vardı. Annemle ilgili silik anılarım aklıma geldiğinde hala gülümsüyorum ancak onun gidişinin ardından bana kalanlar, tamamen büyük bir karanlık.

Nereden başlasam?

Öncesinde sadece bir kaç mutlu anıyı hatırladığım o günden başlamak en doğrusu sanırım.

2011 yılının pek sıcak olmayan o nisan gününde bahçede yapılacak bir barbekü partisiyle doğum günümün kutlanması benim tercihim değildi.

Partiye bazı devlet büyüklerinin çocuklarının davet edilmesi de öyle ki kimiyle ilk defa o gün tanışmıştım. Ancak, sapık Ryejun'u havuza itmek tümüyle benim tercihimdi. Ablamın müştemilatın arkasındaki verandada sevgilisiyle öpüşmesini telefonuna kaydedip diğer sapık arkadaşlarına göstererek anlattığı abartılı hikayeyi düşününce, yapılması gereken en mantıklı hareket oydu. Böylece hem ona bir ders vermiş hem de telefonundan kurtulmuş olacaktım. 13 yaşına göre oldukça kapsamlı bir plandı bence.

Ancak bu hareketimin sonunu düşünecek kadar mantığım gelişmiş değildi. Sapık Ryejun düşerken havuzun kenarındaki merdivene bacağını çarpıp kırmasaydı ya da babamın yaranmaya çalıştığı politik karakterlerden birinin oğlu olmasaydı belki birçok şey daha farklı olurdu. En önemlisi benim farklı bir hayatım olurdu.

Ama olmadı.

İstediğim sadece annem ve ablamla belki çok küçük bir ihtimal babamın da bize katılmasıyla su parkına yapılan bir aile gezisi ve akşam evde kesilecek küçük bir kremalı kekti. Kekini annemin yaptığı ve kremayla süslememe izin verdiği keklerden biri...

Olan ise istemediğim bir partide, istemediğim olaylara sebep olup pastamı bile kesemeden kendimi odamda cezalı bulmamdı. Elbette burada da bitmedi. 13. yaşım kararmaya tam olarak o gün başladı.

Perdenin aralığından bahçedeki partiyi yaşlı gözlerler izlerken kapımın tıklatıldığını duydum. Bensiz kesilen pastamdan insafa gelip bir dilim de bana gönderdiklerini düşündüysem de gelen yüzündeki büyük bir gülümseme barındıran annemden başkası değildi.

"Kendi partimizi vermeye ne dersin?" Diye sorduğunda tek yaptığım koşup kollarına atlamak olmuştu.

O güne dek böyle bir heyecan ve mutluluk hissetmemiştim. Evden gizlice kaçmak ve annemle doyasıya eğlenmek... Su parkına gitmiştik tabi, çünkü ben öyle istemiştim. Oradaki canlıların özendiğim hayatlarına tanık olmuştum. 13 yaşında her ne kadar doğal yaşam alanı diye bahsedilse bile akvaryuma kapatılmış oldukları gerçeğini idrak etmekten oldukça uzaktım. Bir an olsun elimi bırakmayan ve bulduğu her fırsatta ince pembe dudaklarını zayıf yanaklarıma bastıran annemin ilgisi ise hiçbir şeyle boy ölçüşemeyecek kadar büyük bir mutluluk kaynağıydı. O birkaç saatlik mutluluk aldığım en güzel doğum günü hediyesiydi. Ve tabi son doğum günü hediyesi...

Mutluluğumun sonunu getiren annemin telefonuna gelen arama oldu, babam arıyordu. Mümkün olan en yüksek sesiyle saatlerdir nerede olduğumuzu soruyordu. Telefondan dışarı gelen bağırışlarından korktuğunu hissedebiliyordum. Babamın ilk defa korktuğunu hissettiğim için şaşkın olduğumu hatırlıyorum. Korkusuna o an için anlam verememiştim. Daha sonradan öğrendiğime göre annemin benimle birlikte kaçtığını düşünmüş, annemi kaybedeceği korkusuyla deliye dönmüş. Tüm o çıkardığı olaylar sadece onu kaybetme korkusundanmış. O korkuyla söyledikleri, hatta yaptıkları onu kaybetmesine, daha doğrusu kaybetmeme neden oldu zaten.

Kar Prensi'nin MasalıDove le storie prendono vita. Scoprilo ora