bölüm üç ❦ belki garip, belki aşık

399 20 26
                                    

kâbuslarım sendin.
birinde seni yitirirken,
birinde hiç elde edememiştim.
kâbuslarım sendin
ama sevgilim, ben uğruna kâbuslarımı bile deli gibi sevdim.

❦ ❦ ❦

Uyurken olduğundan kırmızı ve yumuşak görünen aralıklı dudakları, bir duayı sessizce mırıldanırmışcasına kıpırdarken; derinden çatılan kaşları ve alnını kaplayan ter damlacıkları yeniden o günü gördüğünü anlamamı sağlamıştı. Sevgilisini yitirdiği o günü.

Çatılan kaşları yerini çaresiz bir ifadeye bırakırken sıkıca sardım bedenini. Dudaklarım çare olmak adına yüzünün her bir noktasında şefkatle gezinirken en sonunda dudaklarını buldu.

Bedenimi, her bir milimini mühürlediğim teninden kopararak yanıbaşına bıraktığımda; gevşeyen yüz kaslarıyla beraber rahatladığını anladım ve derin bir iç geçirdim.

Dudaklarım, geniş bir tebessüme ev sahipliği yaparken; sevdim. Kehribarlarını gölgeleyen uzun ve nizamla sıralanmış kirpiklerini, zihnine düşen acı anılarını açık etmemek adına zaman zaman şiddetle ağrıyan şakaklarını, kalın ama biçimli kaşlarını, hafif kemerli burnunu, çıkık elmacık kemiklerini, kirli sakallarının kuşattığı yanaklarını, şifam olan dudaklarını, sus çizgisindeki beni, sonra da sol yanını. İçerisinde beni barındırdığına inandığım göğüs kafesini.

Üzerindeki korku ve gerginlikten tamamıyla sıyrılarak yenidoğan bir bebek sakinliğine eriştiğini, huzurla geçirdiği iç ve uyuyor olmasına karşın sıkıca bellerimi kavrayan ellerinden anlamak mümkünken; ben, yine başarabilmiş olmanın ve onu sevgimle iyi edebilmenin çocuksu sevinci içerisindeydim.

Beraber yaşamaya başladığımız, onunla evlenip de kaderlerimizin uçlarından tutarak birbirlerini sıkıca düğünlediğimiz günden beri istisnasız her gün aynı kâbusu görüp dururdu.

Sevgilisini unutamamasının, hatırından tamamıyla silememesinin en büyük sebebiydi belki de yakasını bir türlü bırakmayan kâbusları ama ona büyük bir acı verdiği, acımasızca sancılarla kıvrandırdığı olasılık barındırmayacak kadar bariz bir gerçekti.

Kendisini suçluyordu.

Bundan adım kadar emindim ki sevgilisinin ölümünden kendisini mesul tutuyordu. Kendini kabusa iyice kaptırdığı günlerde hıçkırıklarının arasından mırıldandığı cümleleri duyduktan sonra emin olmuştum buna da.

"Benim hatam. Zamanında yanında olamadım. Özür dilerim. Çok özür dilerim."

Onu unutamamasının en büyük nedeni, kâbuslarının dışında çekiyor olduğu bu ağır vicdan azabıydı belki de ama bildiği yoktu.

Hayatından vazgeçmiş bir insanı yalnızca kendisinin hayata döndürebileceğini, dalgaların hırçınca kayalıkları dövdüğü o günde özgürlüğüne salınan bir kimsenin ne kadar yakarsan da çıktığı yoldan geri dönmeyeceğini, sevgilisinin uzun zamandır intihar etmeyi planladığını, bunu önceden tahmin etmesinin yoğun olan işlerinden dolayı mümkün olmadığını, sevgilisinin ölümünde en ufak bir payının olmadığını, kaderin ağlarını zaten çoktan örmüş olduğunu bilmiyordu.

Onda günahın, vebalin zerresinin olmadığını ben bilirdim de o bilmezdi.

Hangi yolla denersem deneyeyim, ne kadar dil dökersem dökeyim bu fikrini azıcık olsun değiştirememiş; ruhunun bileklerine vurduğu mahkûm prangalarından onu hür kılamamıştım. Bilirdim. Uzun zamandır sanıyor olduğu gibi sevmiyordu bile artık onu lâkin hissettiği suçluluk hissi o kadar ağır yüktü ki sırtlarında, oğlumuzla geçirdiğimiz oyun saatlerinde bile zaman zaman uzaklara dalar ve ben ne düşündüğünü pekâlâ bilirdim.

Oğlumuzu yatırdıktan sonra yaptığım fltre kahvelerle bahçenin büyük hasır hamağında pikesiyle oturuyor olan kehribar gözlümün yanına gider ve oracıkta uyuyana kadar sevgilisiyle eski günlerini dinlemeye başlardım.

Tanıştıkları günden, sevgilisinin cansız bedeninin kayalıklara çarpıp da gün yüzüne çıktığı güne kadar yaşadıkları her an ezberimdeydi artık.

Mesela tanıştıkları gün sevgilisinin takıyor olduğu papatya desenli buz mavisi fular, on dokuzuncu yaş gününde sevgilisinin aldığı ve aslında hiç beğenmediği ama onu kırmamak adına her buluşmalarında sol bileğinde taşıdığı gümüş saat, hayallerindeki deniz kenarındaki geniş bahçeli ev, istedikleri çocuk sayısı, planladıkları kır düğünü, davetiyelerinde nelerin yazacağı ve daha nicesi. Kehribar gözlümün anlatırken; harelerinde bir sis bulutu, dudaklarında buruk bir tebessüm bırakan daha nice detay.

Sıkıca yumduğum gözlerimle her defasında sanki ilk kez kulak misafiri oluyormuşcasına pür dikkat onu dinlerken, huzurla iç geçirir ve onun sevdiği gibi parmaklarımı saçlarında gezdirirdim.

Onu seviyordum.

Evvelden beri. Tüm benliği ve detayları, ezberime defalarca kez kazınmışcasına. Sol gözündeki ufak nokta, biçimsiz bulduğu dudakları ve çelimsiz bulduğu vücuduyla beraber kendinde kusurlu bulduğu her bir detayına kalbimi bırakacakmışcasına. Son nefesimi hiç şüphesiz uğruna feda edecekmişcesine ona aşık ve hayrandım.

Buna o kadın da dahildi üstelik.

Yüreğimin yüreğinin ilk defa aşkla çarpmasını sağlayan o kadın, benim için onun kusur olarak gördüğü herhangi bir detayı kadar özel ve güzelken, onu da seviyordum. Hatta belki de ona da aşıktım.

Biliyorum.

Aykırı veyahutta korkutucuydum siz ademoğullarına göre evet ama aşıktım işte. İçinde kehribar gözlümü barındıran her bir detaya aşıktım.

❦ ❦ ❦

düşlerim sendin.
birinde seni doyuncaya severken,
birinde sen geniş elinle bebeğimizin yuvasını sevmiştin.
düşlerim sendin.
ama sevgilim, ben düşlerimi güzel oldukları için değil içinde seni barındırdıkları için sevdim.

kehribarWhere stories live. Discover now