1.9

13.3K 992 496
                                    

| Cuma |
16:03

.
.

Yiğit POV

Kağan ve yanındaki şerefsizlerle anlaştığımız saatin üzerinden üç dakika geçmesine rağmen ortalıkta görünmüyorlardı.

"Nerede kaldı lan bunlar? Saati doğru düzgün söylediğinize emin misiniz?" diye sorduğumda Oğuzhan omuz silkti.

"Kanka tam olarak saat dört dedik. Bence daha önce yedikleri dayaktan sonra korktular." diyerek gevşek gevşek güldü.

"Ezgi çok pis trip atacak ya! Sizinle işim var dedim ne olduğunu söyleyemedim, kuracak şimdi kafasında."

Hepimiz Tolunay'a öyle bir baktık ki ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaparak bir adım geri çıktı. O sırada ise bize doğru koşarak gelen Ulaş'ı gördüm. Tam önümüzde durunca ellerini dizine dayayarak soluklanmaya başladı. Omzundan düşen çantasını bile toparlamadan bize döndü.

"Lütfen yapmayın! Hadi gidelim buradan onlar daha gelmeden! Başınız belaya girecek bu sefer."

Doruk yanına giderek yere düşen çantasını alıp Ulaş'ın omzuna geri astı ve saçlarını karıştırıp gülümsedi. "Salak mısın oğlum? Gidelim de korkak mı desinler arkamızdan?"

Dikkatimin olduğu tek yer neden Doruk'un, Ulaş'ın saçlarındaki eliydi ki şimdi?

"Sen bizi merak etme, uzaklaş buradan. Akşam haberleri ulaştırırız biz sana." dedi İsa ve kolunu omzuma attı. "Bu hayvan yanımızdayken dayak mı yiyeceğiz?"

"Nasıl dövdük ama başlıklı mesajlara hazır ol kanka!" diyen Oğuz ve hemen yanındaki Tolunay beşlik çaktığında güldüm.

"Vazgeçiremeyeceğim sizi, değil mi?" diyerek somurtan Ulaş'ın iki adımda yanına vararak kolumu omzuna attım, böylece ona doğru hamlede bulunan Doruk'un eli havada kalmıştı.

Niye böyle bir şey yaptım şimdi ben lan?

"Somurtma öyle, hadi bir an önce git de-"

"Ooo! Ulaş beyler de buradaymış? Özür dileyip arkadaş olmak istediğim halde bana kafa atmak seni nasıl hissettiriyor?" diyerek sözümü kesen densize döndüğümde Ulaş'ı daha çok kendime çektim istemsizce.

"Arkadaşlarla bayağı güldük eğlendik!"

"Sana mor çok yakışıyor!"

Tolunay ve Oğuzhan bir kere daha beşlik çaktıklarında İsa ile göz devirdik.

"Ulaş... Arkana bakmadan, topuklarını kıçına vura vura buradan uzaklaşıyorsun. Eylül evdedir bu saatte, bana git. Ben de geleceğim." dedikten sonra birbirine yaklaşan iki grubun arasına katılmak için ilerliyordum ki tişörtümün eteğini kavrayan Ulaş beni durdurdu.

"Seni durduramayacağım biliyorum ama dikkatli ol, tamam mı?"

Yutkundum ve başımı onaylarcasına sallayarak bizimkilere yetiştim. Arkamı dönüp kontrol ettiğimde Ulaş koşarak mahalleden uzaklaşıyordu.

Kağan ve tayfasına geri dönerek kaşlarımı çattım.

"Geçen yediğiniz dayak az mı geldi? Ondan mı çağırdınız?" diyen Furkan ile hepimizin tepesi attı ve bir anda atağa geçtik.

.
.
.

Eve vardığımda kaşımdaki ve dudağımdaki yaralar hariç hiçbir şeyim yoktu ama epeyi yorgun da hissediyordum.

Kapıyı çaldığımda içeriden birkaç patırtı geldi ve kapıyı bana Ulaş açtı.

"Nerede kaldın!? Gruba da yazıyorum, hiçbiriniz cevap vermiyorsunuz!"

Göz devirerek ayakkabımı çıkardım ve içeriye girdim. Kendimi koltuğa attığım anda ağzımdan bir inilti çıktı.

Kapıyı kapatarak arkamdan içeriye geldi ve yanıma oturmasıyla kalkması bir oldu. "Suratının haline bak! Eczane dolabınız var mı?"

"Banyoda olacaktı bir şeyler..." diye mırıldanırken gözlerimi kapattım. Gelen koşturma seslerinden sonra koltuğun çöktüğünü, yanıma birinin oturduğunu hissedince gözlerimi açtım ve pamuğa tentürdiyot döken Ulaş'ı izledim. Tentürdiyotun kapağını kapatarak bana uzandı ve pamuğu kaşıma yaklaştırdı.

"Yavaş!" diyerek kafamı geriye çektim ve kaşıma bastırdığı tentürdiyotlu pamuktan uzaklaştım.

"Üzgünüm! Ama bırak da temizleyeyim." diyerek pamuğu tekrardan kaşıma bastırdı. Tekrar canım yandığında bileğini kavrayarak başımdan uzaklaştırmak istedim ama zaten dengesiz durduğu için üzerime yalpaladı.

İkimiz de şaşkın gözlerle birbirimize bakarken kalp ritmimin bozulduğunu hissettim. Kocaman bal rengi gözler benim herhangi bir tepkimi bekliyordu. Ben ise içten içe sinir doluydum. O ne zaman yakınımda olsa hissettiğim saçma sapan duygulara sinirliydim.

Omuzlarından ittirerek koltukta ondan uzağa kaydım. "Gerek yok artık. Hem sen neden gitmiyorsun ki hâlâ? Ve senden böyle bir şey isteyen oldu mu?" diye ona çıkıştığımda çoktan pişman olmuştum. Aslında hissetmediğim, düşünmediğim şeyleri söylemek tam benlik hareketti. Hislerden kaçmak için karşımda hiçbir suçu olmayan Ulaş'ı harcıyordum.

Gülümsediğinde şaşkına döndüm.

"Huysuzlanmayı bırak da işimi bitireyim." diyerek bana yaklaşmaya başladı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde onu bu sefer cidden sert bir biçimde ittirdim ve yere düşmesine sebep oldum.

"Sana istemediğimi söylemedim mi!? Şimdi çıkıp gidecek misin, yoksa yakandan tutup dışarı atayım mı?"

Gözlerinin dolduğunu gördüğümde kafamı başka yere çevirdim. O ise hızlıca kalkarak ceketini de aldı ve evden ayrıldı.

Derin bir nefes alarak odama yöneldiğim esnada Eylül'ü salon kapısının önünde şokla bana bakarken gördüm.

"Neden ona öyle davrandın? İyi misin sen?" diye sorarken kaşlarını çatmış surat ifademi okumaya çalışıyordu.

Onu es geçerek direk odama girdim ve kendimi yatağıma atarak biraz uyumaya çalıştım.

.
.
.
.
.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen 💜

ALL THE LOVE.

Punk's Sweetheart || b×bWhere stories live. Discover now